Emekli Tümamiral Cihat Yaycı, Gazze için hazırlanan ve uluslararası arenada tartışma yaratan “20 maddelik plan”a ilişkin dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu.
Yaycı, milyonlarca insanın küçücük bir şeritte hayata tutunmaya çalıştığı Gazze’nin 7 Ekim 2023’ten bu yana tarihin en ağır insani felaketlerinden birine sürüklendiğini belirtti. Yaycı, bugün itibarıyla nüfusun bilinçli şekilde dar bir alana sıkıştırıldığını, yaşam koşullarının sürdürülemez hale getirildiğini vurguladı. Bu tablo içerisinde gündeme getirilen yeni planın, yüzeyde “barış girişimi” gibi sunulsa da, özünde birçok açıdan sorunlu olduğuna dikkat çekti.
ÇEKİLME ŞARTLARI BELİRSİZ
Yaycı, planda kullanılan dilin ve kavramların kritik önemde olduğunu ifade ederek, “Tehdidi oluşturan Gazze” tanımının özellikle dikkat çekici olduğunun altını çizdi. İsrail için herhangi bir bağlayıcı takvim ya da yaptırım mekanizması bulunmadığını dile getiren Yaycı, güvenlik garantilerinin ise tek taraflı olarak tanımlandığını söyledi. ABD’nin bölgede kuracağı yeni yapının, daha önce Irak ve Afganistan örneklerinde olduğu gibi Tony Blair benzeri figürlerle fiilen yönetim modeline dönüşme ihtimaline dikkat çekti. Bu durumun, Gazze’nin geleceği açısından ciddi bir vesayet rejimini gündeme getirebileceğini belirtti.
SORU İŞARETLERİ BÜYÜYOR
Planın ayrıntılarına değinen Yaycı, Katar’ın özel olarak anılması ve “600 kamyonluk yardım” ifadesinin lütuf diline işaret ettiğini söyledi. Yardımların koşula bağlanmasının, Gazze halkının temel haklarının bir pazarlık unsuru haline getirilmesi anlamına geldiğini vurguladı. Ayrıca, “teknokrat geçici hükümet” modeli ve “dinlerarası diyalogla radikalleşmeyi azaltma” başlıklarının, planın siyasi ve ideolojik bir mimariye dayandırıldığını gösterdiğini dile getirdi. “Yeniden inşa ve ekonomik bölge” önerisinin ise faturayı bölge ülkelerine çıkaracağını, İsrail ve ABD’nin sorumluluk üstlenmeden sürecin kazananı olmayı hedeflediğini belirtti.
TRUMP’IN GAZZE PLANI: BARIŞ MI, DAYATMA MI?
Cihat Yaycı’ya göre, Trump yönetimi döneminde ortaya konan bu plan uluslararası kamuoyunda “barış anlaşması” gibi lanse edilse de, metnin satır araları incelendiğinde çok farklı bir tablo ortaya çıkıyor.
Yaycı, İsrail’in sorumluluklarının özellikle muğlak bırakıldığını, Hamas ve Gazze halkının ise “suçlu taraf” olarak gösterildiğini ifade etti. Böylece tüm yükümlülüklerin tek taraflı olarak Gazze’ye yüklendiğini, İsrail’in ise hiçbir ciddi yaptırımla karşılaşmadığını vurguladı.
ESİR TAKASI VE YARDIMLAR ŞARTA BAĞLI
Amiral Yaycı, planın en kritik noktalarından birinin esir takası ve insani yardımların İsrail’in taleplerine bağlanması olduğunu söyledi. Bu yaklaşımın barıştan çok “tek taraflı teslimiyet dayatması” anlamına geldiğini dile getirdi. Planın ekonomik boyutuna da dikkat çeken Yaycı, Gazze’nin yeniden inşası için gerekli kaynakların Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar gibi ülkelerden toplanmasının öngörüldüğünü, buna karşılık İsrail ve ABD’nin hiçbir maddi sorumluluk üstlenmediğini belirtti.
TARİHSEL BENZETMELER: KIBRIS VE SEVR HATIRLATMASI
Yaycı, planın arka planındaki stratejik kurgunun anlaşılması için tarihsel benzetmeler yaptı. Harita başında yapılan analizlerde “ateşkes” ile “barış” kavramlarının özellikle ayrıldığına dikkat çeken Yaycı, bunun bilinçli bir terminoloji seçimi olduğunu söyledi. Kıbrıs’ta 1974 öncesinde yaşanan kuşatılmışlık ve Sevr Anlaşması’nda dayatılan “uluslararası idare” kurgularını hatırlatan Yaycı, Gazze için gündeme getirilen bu planın da benzer bir vesayet anlayışına dayandığını vurguladı.
“GAZZE İÇİN BÜYÜK RİSKLER TAŞIYOR”
Sonuç olarak Emekli Tümamiral Cihat Yaycı, söz konusu planın Gazze’nin geleceği açısından büyük riskler içerdiğini belirtti. Bölgenin güvenlik, siyasi ve ekonomik açıdan yeni bağımlılık mekanizmalarına sürüklendiğini dile getiren Yaycı, uluslararası toplumun bu tür tek taraflı dayatmalara karşı dikkatli olması gerektiğini ifade etti.
Haber: AHMET YETİŞEN
ABDULVAHİT GÜRASLAN












