Türkiye, son yıllarda art arda hayata geçirilen büyük çaplı yatırımlar ve stratejik projelerle yeni bir dönemin eşiğinde olduğu mesajını veriyor. “Türkiye Yüzyılı” başlığıyla duyurulan vizyonun, artık yalnızca bir söylem değil, sahada ilerleyen projelerle somut bir dönüşüme dönüştüğü sürekli vurgulanıyor. Ülkenin dört bir yanında yükselen modern konut alanları, afet bölgelerinde hızla tamamlanan yeni yerleşimler, milli teknoloji kapasitesinde kaydedilen sıçramalar ve savunma sanayisinde dışa bağımlılığı neredeyse sıfırlayan üretim altyapısı, bu vizyonun en görünür örnekleri arasında gösteriliyor. Üst düzey açıklamalarda, Türkiye’nin kendi teknolojisini üreten, kendi altyapısını inşa eden ve kendi politik çizgisini belirleyen bir konuma ilerlediği ifade edilirken; bu sürece yönelik “dış müdahale” ya da “engelleme girişimlerine” kapı açılmayacağı özellikle belirtiliyor.
Eğitim alanında yapılan yenilikler, gençlerin bilim ve araştırma kapasitesini artırmayı hedefleyen geniş ölçekli adımlar ve üniversite sisteminin daha hızlı, daha verimli bir modele dönüştürülmesi de vizyonun merkezinde yer alıyor. Savunma sanayisinde son yıllarda geliştirilen yerli hava araçları, deniz platformları ve teknoloji projeleri ise Türkiye’nin dünya sahnesindeki ağırlığını artıran çarpıcı işaretler olarak değerlendiriliyor. Bu tablo, bir yandan ekonomide ve üretimde yeni bir dinamizmi tetiklerken, diğer yandan iç politikada da “Türkiye’nin kendi yolunu çizme kararlılığı” olarak yorumlanıyor.
Bütün bu gelişmeler, uzmanlara göre, ülkenin hem bölgesel güç dengesinde hem küresel konumlanışında yeni bir sayfa açma iddiasını güçlendiriyor. Ancak vizyonun gerçek başarısının, atılan adımların sürdürülebilirliği, toplumsal yansımaları ve uygulanacak politikaların uzun vadeli etkileriyle şekilleneceği belirtiliyor. Kısacası, Türkiye Yüzyılı söylemi, artık tartışmaların değil, sahadaki sonuçların üzerinden şekillenen bir döneme doğru ilerliyor.
ABDULVAHİT GÜRASLAN














