Eğitimin maruz kaldığı önemli çıkmazlardan birisi de sınav sistemi meselesidir. Zira her gelen yeni Bakan’ın ezberlenmiş cümlesidir: “Sistemi sil baştan değiştiriyoruz”, “sistem eski, böyle sistem olmaz, değiştiriyoruz!” İşin trajik kısmı ise gelen gideni aratıyor.
Son olarak TEOG kaldırıldı ve Sn. Bakan’ın deyimi ile yüzde 10’luk kısmın iyi okullara gidebileceği bir sistem getirildi. Bu demek oluyor ki öğrencilerin yüzde doksanı kötü okullara gidecek.
Soru şu: Okul neye göre kaliteli?
Kalite; mahallenin sosyo-kültürel yapısıyla ilgiliyse bu nasıl bakış açısıdır ki toplumun sınıfsal algılanmasına neden oluyor.
Kalite; sınavla alınan okullardaki öğretmenin niteliği ise bununla ilgili bir çalışma yapılarak mı karar verildi? Bu diğer okullardaki öğretmenlere haksızlık olmuyor mu? Diğer öğrencileri vasat kalitesiz vs. ile nitelendirmeye neden olmuyor mu? Sorular uzar sorunlar bitmez.
***
Anlaşılan kimsenin problem çözmek gibi bir derdi yok. Her şey şov ve tribünlere yönelik. Alanı bilen ve bu konuda emek sarf etmiş kimsenin söz hakkı yok.
Tek akıl düşünüyor, karar veriyor ve uygulamaya geçiliyor. Uyduruk anketlerle, çalıştaylarla öğretmenlerin fikri alınıyor, sonuçta konuşulanla yapılan bambaşka şeyler oluyor.
Yayınlanan kitap sayılarına, gazetelerin tirajına, yıllık patent rakamlarına ve teknolojik ürün ihraç etme verilerine bakarsanız dünyadaki yerimizi görürsünüz.
Nükleer santral kurma kararı aldık. Ama bütün teknolojiyi dışarıdan ithal ediyoruz. Bir de tekerleme bulmuşlar “dünya bizi kıskanıyor”. Gaza getirilen ahali, büsbütün insansız araç ve uçak yapıyoruz sanıyor.
Ülkemizde işlenen suç oranlarına, yaşanan trafik kazalarına, şiddet sarmalına, uyuşturucu kullanma yaşına bakarsanız eğitimdeki çıtayı görürsünüz.
Talihsiz bir beyan olarak öğretmene verilecek maaşla ilgili eski Maliye Bakanı, “Ben öğretmene yüzde bir fazla zam verirsem milletin malına peşkeş çekmiş olurum” benzeri bir ifade kullandı. Siz öğrencinin öğretmene bakışını düşünün.
***
Bugün okullar “meslek sahibi yapan yer” olarak algılanıyor. Onun için de insanlar tercihini kazanacağı paraya göre yapıyor.
Böylece eğitimde kalite ve bilgiyi teknolojiye dönüştürmenin bir anlamı kalmıyor.
Şahsiyet ortaya koyamayan, çoktan seçmeli sınavlar içerisinde yeteneksiz öğrenciler yetişiyor.
Eğitimi bilmeyen yetkili ve etkili insanlar tarafından yönetilen eğitim sistemi nasıl sağlıklı insanlar yetiştirir?
Siyasetin iki dudağının arasında gelecek kaygısı yaşayan okul yöneticileri risk alamamakta iken; eğitimin düzelmesi beklenemez.
***
Kanaatimizce eğitimdeki en önemli sorunların başında 4+4+4 zorunlu eğitim gelir. Bugün sistem, küçük yaşlardan itibaren teslim aldığı çocuğu 17-18 yaşına kadar elinde tutuyor. Sistem çarkının dişlileri arasında parçalanıyor.
Zaten okul ve hayat arasındaki pergel iyice açılmış durumda. Böylece ortaya çıkan pedagojik, kültürel ve inanç değerleri açısından ortaya çıkardığı problemler çözülmüş değil. Sorun çözecek olan okul ve eğitim iken; ne hazin ki sorunun temel kaynağı; eğitimin ta kendisi.
Sözün özü;
Merhum Nurettin Topçu’nun dediği gibi “iki sorunumuz var: Biri eğitim diğeri sistem”.
Devam edecek olursak idareci atamaları ve sendikaları ele almamız gerekir.
Son olarak TEOG kaldırıldı ve Sn. Bakan’ın deyimi ile yüzde 10’luk kısmın iyi okullara gidebileceği bir sistem getirildi. Bu demek oluyor ki öğrencilerin yüzde doksanı kötü okullara gidecek.
Soru şu: Okul neye göre kaliteli?
Kalite; mahallenin sosyo-kültürel yapısıyla ilgiliyse bu nasıl bakış açısıdır ki toplumun sınıfsal algılanmasına neden oluyor.
Kalite; sınavla alınan okullardaki öğretmenin niteliği ise bununla ilgili bir çalışma yapılarak mı karar verildi? Bu diğer okullardaki öğretmenlere haksızlık olmuyor mu? Diğer öğrencileri vasat kalitesiz vs. ile nitelendirmeye neden olmuyor mu? Sorular uzar sorunlar bitmez.
***
Anlaşılan kimsenin problem çözmek gibi bir derdi yok. Her şey şov ve tribünlere yönelik. Alanı bilen ve bu konuda emek sarf etmiş kimsenin söz hakkı yok.
Tek akıl düşünüyor, karar veriyor ve uygulamaya geçiliyor. Uyduruk anketlerle, çalıştaylarla öğretmenlerin fikri alınıyor, sonuçta konuşulanla yapılan bambaşka şeyler oluyor.
Yayınlanan kitap sayılarına, gazetelerin tirajına, yıllık patent rakamlarına ve teknolojik ürün ihraç etme verilerine bakarsanız dünyadaki yerimizi görürsünüz.
Nükleer santral kurma kararı aldık. Ama bütün teknolojiyi dışarıdan ithal ediyoruz. Bir de tekerleme bulmuşlar “dünya bizi kıskanıyor”. Gaza getirilen ahali, büsbütün insansız araç ve uçak yapıyoruz sanıyor.
Ülkemizde işlenen suç oranlarına, yaşanan trafik kazalarına, şiddet sarmalına, uyuşturucu kullanma yaşına bakarsanız eğitimdeki çıtayı görürsünüz.
Talihsiz bir beyan olarak öğretmene verilecek maaşla ilgili eski Maliye Bakanı, “Ben öğretmene yüzde bir fazla zam verirsem milletin malına peşkeş çekmiş olurum” benzeri bir ifade kullandı. Siz öğrencinin öğretmene bakışını düşünün.
***
Bugün okullar “meslek sahibi yapan yer” olarak algılanıyor. Onun için de insanlar tercihini kazanacağı paraya göre yapıyor.
Böylece eğitimde kalite ve bilgiyi teknolojiye dönüştürmenin bir anlamı kalmıyor.
Şahsiyet ortaya koyamayan, çoktan seçmeli sınavlar içerisinde yeteneksiz öğrenciler yetişiyor.
Eğitimi bilmeyen yetkili ve etkili insanlar tarafından yönetilen eğitim sistemi nasıl sağlıklı insanlar yetiştirir?
Siyasetin iki dudağının arasında gelecek kaygısı yaşayan okul yöneticileri risk alamamakta iken; eğitimin düzelmesi beklenemez.
***
Kanaatimizce eğitimdeki en önemli sorunların başında 4+4+4 zorunlu eğitim gelir. Bugün sistem, küçük yaşlardan itibaren teslim aldığı çocuğu 17-18 yaşına kadar elinde tutuyor. Sistem çarkının dişlileri arasında parçalanıyor.
Zaten okul ve hayat arasındaki pergel iyice açılmış durumda. Böylece ortaya çıkan pedagojik, kültürel ve inanç değerleri açısından ortaya çıkardığı problemler çözülmüş değil. Sorun çözecek olan okul ve eğitim iken; ne hazin ki sorunun temel kaynağı; eğitimin ta kendisi.
Sözün özü;
Merhum Nurettin Topçu’nun dediği gibi “iki sorunumuz var: Biri eğitim diğeri sistem”.
Devam edecek olursak idareci atamaları ve sendikaları ele almamız gerekir.