Yazı, kalem sahibine aittir. Bir konunun müspet tarafları olabileceği gibi menfi tarafları da olabilir, her ikisini de görmek gerekir. Geçtiğimiz hafta Ak Partinin 18. Kuruluş yıldönümü kutlamaları yapıldı.
Ak partililerin, Fazilet’ten ayrılırken en çok üzerinde dem vurdukları husus “lider sultası” idi. Çünkü Refah’a eleştiri bulamadıklarından sadece “bizi iktidar yapmazlar” ve “lider sultası var” diyebiliyorlardı. Bunu aşmak için de “eşitler arası birinci sınıfı” sloganı ile yola çıktılar.
Dönemin aktif Genel Başkan Yardımcısı ve Grup Başkanvekili olduklarından grubun bir numaralı ismi Abdullah Gül, iki numarası Bülent Arınç, üç numarada Abdullatif Şener, dördüncü isim de Tayyip Erdoğan idi.
Eşitler arası birinci demek; aramızda lider yok, başkan yok, herkes eşit, dönüşümlü başkanlık yapılacak diyerek başkanlığa benzer bir model önerisiydi.
Ancak gelinen nokta partinin kurucu öğelerinin tümünü tasfiye edip, yerine jölelileri, damatları, başka partilerden devşirme genel başkanları ve partnerleri yerleştirdiler. Ve süreç böylece devam ediyor. Şimdi en büyük sorun da görebilseler; aslında bu.
Oysaki çok değil 18 yıl önce… Ne mi diyorlardı? Partinin kuruluş yıllarındaki söylemlerine hâkim olan birliktelik ruhu ve bütün halkları kucaklama heyecanı toplumda ciddi bir karşılık bulmuştu.
İlkelilik, refahın tabana yayılması, faiz lobisiyle, yoksullukla, yolsuzlukla mücadele, komşularla sıfır sorun, Kürt sorununun barışla çözümü, eğitimde çağdaş, yenilikçi ve bilimsel seviye, sanayi ve teknolojide devlerle mücadele, kalkınma ve belki de en önemlisi; hak, adalet, eşitlik, özgürlükler, çoğulcu ve yüksek katılımlı demokrasi modeli… Yıllar geçti ve sonuç kocaman bir sıfır ve hatta birçok alanda eksiye gidişler yaşanıyor…
**
Süreçteki parametreleri sıralayacak olursak; “İlke, omurga” sorunu başa yerleşir. Hemen her konuda hangi politika ortaya konmuşsa bir süre sonra tereddüt etmeden tersini yapıyorlar/yaptılar.
Çözüm sürecini amansızca savundular. Habur da teröristlere selam vererek karşıladılar. Zamanın başbakanı Davutoğlu’nun da itirafıyla 7 Haziran 2015 seçimlerinde aldıkları sonuçla beraber çözüm süreci rafa kalktı.
Şimdi savaş halinde olduğumuz Esad ile de çok iyi dostlardı. Mayınlar temizlendi, vizeler kaldırıldı, aile tatilleri yapıldı ama şimdi düşman olundu.
Rusya ile uçak krizi yaşandı. Kim olursa vururuz, tekrarı olsa yine indiririz denildi. Sonra büyük işlere girişerek depoya atacağımız füze için milyar dolarlık pazarlıklar ve şimdi uçak anlaşması da yapılıyor. Hatta yanında Limuzin bedava!
FETÖ ile ilişkilerde hangi dönem geçerliydi. Devletin baştan sona tüm kurumları, emniyet, adalet, maliye teslim edildi. Yedikleri içtikleri ayrı gitmedi. “Ne istediler de vermediler?”
Olimpiyatlarda her türlü imkânlar sağlandı “sıla çağrısı” yapıldı. BOP’un dini ayağı, dinler arası diyalog Ilımlı İslam projelerine sessiz kalındı. Gün geldi, işler ters döndü. Dünün en büyük dostu bugünün en büyük düşmanı oldu. Aslında hep düşman olduklarını biliyorlardı ama uyarılara kulak tıkandı.
***
Eski ideallerdeki adil faizsiz ekonomi modelinden, sömüren kapitalist faize dayalı zenginin cebini koruyan ekonomi modeline geçildi. Ülke Pazar yerine döndü. Üretim neredeyse sıfıra indi.
Bir diğer icraat “dinin içi boşaltılarak dini değerler yalama yapıldı. Tesettür dejenere oldu ve her türlü siyasi manevraya argüman olarak kullanıldı/kullanılıyor.
Kocaman ama içi boş milyon dolarlık camiler kuş uçmaz kervan geçmez yerlere yapıldı. Cemaate cami modelinden, camiye cemaat taşıma usulüne geçildi.
Hukuk, başlarda Ak Parti’nin alamet-i farikası iken hatta partinin kuruluş ismine adalet getirtilmişken şimdi adalete en uzak parti konumunda. Her türlü hukuksuzlukların daniskası, kelimelerle ifade edilemeyecek kadar ileri boyutta işleniyor.
İlk başta Refah’ın devamı, dindar bir parti olarak ortaya çıktı. “Erbakan hocayı cumhurbaşkanı yapacağız” denildi. Öyle bir dönüşüm yaşandı ki sırasıyla; dindar, muhafazakâr, liberal, özgürlükçü, Kürt’çü, açılımcı şimdi ise “ırkçı/faşist” oldular.
Özetlemek gerekirse; eskiden banka müdürleri bizim mahalleden olsa her şeyi düzeltirdik diyenlerin şimdi ‘Cuma’ kılanlardan seçtikleri banka müdürleri var. Sistem aynı sistem, faiz aynı faiz, hamam aynı hamam, tellak değişti.
Eskiden filan fraksiyonun adamları okul müdürü olurken şimdi “bizden” adamlar okul müdürü oluyor. Ama eğitim, sistem, başarısızlık, sıfır çekmeler ve ortaya çıkan işsiz gençler ordusu aynı…
Evet, dost acı söylermiş. Nereden nereye!
Gömleği çıkarttıklarını söylediler. Nasıl bir gömlek giydiler bilmiyoruz ama şu anki gömlekleri gövdeye bol geliyor. Mevla’m neylerse güzel eyler
Ak partililerin, Fazilet’ten ayrılırken en çok üzerinde dem vurdukları husus “lider sultası” idi. Çünkü Refah’a eleştiri bulamadıklarından sadece “bizi iktidar yapmazlar” ve “lider sultası var” diyebiliyorlardı. Bunu aşmak için de “eşitler arası birinci sınıfı” sloganı ile yola çıktılar.
Dönemin aktif Genel Başkan Yardımcısı ve Grup Başkanvekili olduklarından grubun bir numaralı ismi Abdullah Gül, iki numarası Bülent Arınç, üç numarada Abdullatif Şener, dördüncü isim de Tayyip Erdoğan idi.
Eşitler arası birinci demek; aramızda lider yok, başkan yok, herkes eşit, dönüşümlü başkanlık yapılacak diyerek başkanlığa benzer bir model önerisiydi.
Ancak gelinen nokta partinin kurucu öğelerinin tümünü tasfiye edip, yerine jölelileri, damatları, başka partilerden devşirme genel başkanları ve partnerleri yerleştirdiler. Ve süreç böylece devam ediyor. Şimdi en büyük sorun da görebilseler; aslında bu.
Oysaki çok değil 18 yıl önce… Ne mi diyorlardı? Partinin kuruluş yıllarındaki söylemlerine hâkim olan birliktelik ruhu ve bütün halkları kucaklama heyecanı toplumda ciddi bir karşılık bulmuştu.
İlkelilik, refahın tabana yayılması, faiz lobisiyle, yoksullukla, yolsuzlukla mücadele, komşularla sıfır sorun, Kürt sorununun barışla çözümü, eğitimde çağdaş, yenilikçi ve bilimsel seviye, sanayi ve teknolojide devlerle mücadele, kalkınma ve belki de en önemlisi; hak, adalet, eşitlik, özgürlükler, çoğulcu ve yüksek katılımlı demokrasi modeli… Yıllar geçti ve sonuç kocaman bir sıfır ve hatta birçok alanda eksiye gidişler yaşanıyor…
**
Süreçteki parametreleri sıralayacak olursak; “İlke, omurga” sorunu başa yerleşir. Hemen her konuda hangi politika ortaya konmuşsa bir süre sonra tereddüt etmeden tersini yapıyorlar/yaptılar.
Çözüm sürecini amansızca savundular. Habur da teröristlere selam vererek karşıladılar. Zamanın başbakanı Davutoğlu’nun da itirafıyla 7 Haziran 2015 seçimlerinde aldıkları sonuçla beraber çözüm süreci rafa kalktı.
Şimdi savaş halinde olduğumuz Esad ile de çok iyi dostlardı. Mayınlar temizlendi, vizeler kaldırıldı, aile tatilleri yapıldı ama şimdi düşman olundu.
Rusya ile uçak krizi yaşandı. Kim olursa vururuz, tekrarı olsa yine indiririz denildi. Sonra büyük işlere girişerek depoya atacağımız füze için milyar dolarlık pazarlıklar ve şimdi uçak anlaşması da yapılıyor. Hatta yanında Limuzin bedava!
FETÖ ile ilişkilerde hangi dönem geçerliydi. Devletin baştan sona tüm kurumları, emniyet, adalet, maliye teslim edildi. Yedikleri içtikleri ayrı gitmedi. “Ne istediler de vermediler?”
Olimpiyatlarda her türlü imkânlar sağlandı “sıla çağrısı” yapıldı. BOP’un dini ayağı, dinler arası diyalog Ilımlı İslam projelerine sessiz kalındı. Gün geldi, işler ters döndü. Dünün en büyük dostu bugünün en büyük düşmanı oldu. Aslında hep düşman olduklarını biliyorlardı ama uyarılara kulak tıkandı.
***
Eski ideallerdeki adil faizsiz ekonomi modelinden, sömüren kapitalist faize dayalı zenginin cebini koruyan ekonomi modeline geçildi. Ülke Pazar yerine döndü. Üretim neredeyse sıfıra indi.
Bir diğer icraat “dinin içi boşaltılarak dini değerler yalama yapıldı. Tesettür dejenere oldu ve her türlü siyasi manevraya argüman olarak kullanıldı/kullanılıyor.
Kocaman ama içi boş milyon dolarlık camiler kuş uçmaz kervan geçmez yerlere yapıldı. Cemaate cami modelinden, camiye cemaat taşıma usulüne geçildi.
Hukuk, başlarda Ak Parti’nin alamet-i farikası iken hatta partinin kuruluş ismine adalet getirtilmişken şimdi adalete en uzak parti konumunda. Her türlü hukuksuzlukların daniskası, kelimelerle ifade edilemeyecek kadar ileri boyutta işleniyor.
İlk başta Refah’ın devamı, dindar bir parti olarak ortaya çıktı. “Erbakan hocayı cumhurbaşkanı yapacağız” denildi. Öyle bir dönüşüm yaşandı ki sırasıyla; dindar, muhafazakâr, liberal, özgürlükçü, Kürt’çü, açılımcı şimdi ise “ırkçı/faşist” oldular.
Özetlemek gerekirse; eskiden banka müdürleri bizim mahalleden olsa her şeyi düzeltirdik diyenlerin şimdi ‘Cuma’ kılanlardan seçtikleri banka müdürleri var. Sistem aynı sistem, faiz aynı faiz, hamam aynı hamam, tellak değişti.
Eskiden filan fraksiyonun adamları okul müdürü olurken şimdi “bizden” adamlar okul müdürü oluyor. Ama eğitim, sistem, başarısızlık, sıfır çekmeler ve ortaya çıkan işsiz gençler ordusu aynı…
Evet, dost acı söylermiş. Nereden nereye!
Gömleği çıkarttıklarını söylediler. Nasıl bir gömlek giydiler bilmiyoruz ama şu anki gömlekleri gövdeye bol geliyor. Mevla’m neylerse güzel eyler