Vakıf, belli bir malı tahsis etmek suretiyle, o malın gelirini bir amaca binaen Allah yolunda adamak; böylelikle devamlı bir hayır kapısı açmak anlamına gelir ve Peygamber Efendimiz'in(s.a.v) bizzat kendi uyguladığı, tavsiye ettiği bir sadaka-i cariye şeklidir. Böylelikle kişilere bağımlı olmayan ve devamlılığı sağlanabilen, denetlenebilir bir hizmet yolu açılmaktadır. Vakfedilen mal satılamaz, hibe edilemez, miras kalamaz.(1) Vakıf kültürü; çeşitli ayet ve hadislere dayanarak toplum genelindeki uygulamalar neticesinde sosyal yapıyı geliştiren, dayanışmayı sağlayan, zor durumda kalan insanların imdadına yetişen, böylece toplumu yükselten bir mekanizma oluşturur.
Vakıf meselesinde ana delillerden biri olarak Kuran'ı Kerim'de şu ayet gösterilir: ''Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça gerçek iyiliğe ulaşamazsınız.'' (Âl-i İmrân 3/92) Çünkü bu ayet gelince tefsircilerin çoğunun görüşüne göre; tefsirini Efendimiz (s.a.v) vakıf tarifine uygun şekilde yapmıştır. Ayeti duyunca sahabeden Ebu Talha (r.a.): ''Rabbimiz bizden mallarımızı istiyor; şahit ol ey Allah'ın Peygamberi; ben en sevdiğim arazimi Allah rızası için hayra tahsis ettim.'' diyerek Peygamber Efendimiz'e (s.a.v) gelir. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v), ona araziyi yakın akrabalarından Hassan ve Übey'e tahsis etmesini tavsiye eder.(2)