İdlip’te gittikçe işler çıkmaza doğru gidiyor.
İdlip çıkmazı direk olarak Hatay’ı da etkilemekte.
Şimdi verilen 13 şehidimiz var. Verilen 13 şehitten sonra Esad ile diyalog yolları daha da tıkanmış görünüyor.
Türkiye Şam rejimine Şubat sonuna kadar Soçi mutabakatına uyma ültimatomu verdi. Şayet rejim askerleri Şubat sonuna kadar Soçi mutabakatı sınırlarına çekilmezse müdahale kaçınılmaz mesajını iletti.
Ancak Şam rejimi saldırılarını daha da arttırıp, bizim gözlem noktamıza da saldırarak Soçi mutabakatını tanımadığını veya tanımayacağını izhar etmiş bulunuyor.
Rusya ile yapılan görüşmeler ise sadece oyalamaktan ve rejime zaman kazandırmaktan başka bir şeye yaramıyor. Rusya, Türkiye’yi sonuçsuz heyetler arası görüşmelerle sadece oyalamayı seçmiş görünüyor.
Herkeste biliyor ki Rusya’nın desteği olmadan rejim bu saldırılarını yapamaz, zaten yapmaya da gücü yetmez.
Hükümet Rusya ile ilişkileri kesmeden İdlip sorununa bir çözüm bulma peşinde. Bunun için tüm tedbirler alınıyor, sınıra yığınaklar yapılırken gözlem noktaları da takviye ediliyor.
Muhalefet ne yapıyor?
Muhalefetin bulduğu en iyi çözüm Gözlem noktalarına yeni sınır belirlemek.
Türkçesi her şehit verdiğimizde gözlem noktalarını biraz daha geriye çekmek.
Peki, nereye kadar? Bunun yanıtı yok.
Diyelim ki sınırlarımıza kadar geri çekildik. Bunun ülke açısından nasıl bir zafiyet olacağı konusunu tartışmasak bile sınırımıza dayanan bir milyona yakın mülteciyi ne yapacağız.
Zaten gözlem noktaları yeni mülteci akınını durdurmak ve o sınırlarda bırakmak için düşünülmemiş miydi?
Sınıra dayanan 1 milyon mülteci sınırı geçmek istediğinde silah mı kullanacağız. Onları topla tüfekle mi durduracağız?
Muhalefetin konuşması belli ki laf olsun kabilinden yapılıyor. Gerisi düşünülmeden edilmiş sözler gibi duruyor.
Diğer taraftan Rusya ile bozuşacak olsak onun yerini YPG/PKK’ya dostum diyen, bütçesinden yeniden 200 milyon dolar yardım ayıran ABD ile mi dolduracağız.
Bu soruların hepsinin yanıtı çıkmaz sokağa çıkıyor.
Türkiye dar bir boğazdan geçiyor. Bu dar boğazı aşmanın en önemli kuralı içeride birlik ve beraberliği korumak, bunun için çaba sarf etmekten geçiyor.
Suriye’de siyasi bir çözüm için tüm kanallar kullanılmalı, Suriye’nin bütünlüğüne yönelik tüm tehditler yok edilmelidir.
Suriye’nin bütünlüğüne yönelik en önemli tehdit ABD’den gelmekte, PYD/PKK aynı zamanda Türkiye’nin bütünlüğüne de tehdit oluşturmaktadır.
Unutmayalım ki ABD’nin hayalindeki terör koridorunun çıkış kapısı Hatay’dır. Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı harekâtlarıyla şimdilik bu tehlike atlatılmış olsa bile ABD bu hayalden vazgeçmediğini son yardım bütçesiyle göstermiştir.
Topyekün bir savaş ise düşmanlarımızın ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramayacağını da unutmayalım.
Sakin olmak ve sakin kararlar almak zorundayız.
İdlip çıkmazı direk olarak Hatay’ı da etkilemekte.
Şimdi verilen 13 şehidimiz var. Verilen 13 şehitten sonra Esad ile diyalog yolları daha da tıkanmış görünüyor.
Türkiye Şam rejimine Şubat sonuna kadar Soçi mutabakatına uyma ültimatomu verdi. Şayet rejim askerleri Şubat sonuna kadar Soçi mutabakatı sınırlarına çekilmezse müdahale kaçınılmaz mesajını iletti.
Ancak Şam rejimi saldırılarını daha da arttırıp, bizim gözlem noktamıza da saldırarak Soçi mutabakatını tanımadığını veya tanımayacağını izhar etmiş bulunuyor.
Rusya ile yapılan görüşmeler ise sadece oyalamaktan ve rejime zaman kazandırmaktan başka bir şeye yaramıyor. Rusya, Türkiye’yi sonuçsuz heyetler arası görüşmelerle sadece oyalamayı seçmiş görünüyor.
Herkeste biliyor ki Rusya’nın desteği olmadan rejim bu saldırılarını yapamaz, zaten yapmaya da gücü yetmez.
Hükümet Rusya ile ilişkileri kesmeden İdlip sorununa bir çözüm bulma peşinde. Bunun için tüm tedbirler alınıyor, sınıra yığınaklar yapılırken gözlem noktaları da takviye ediliyor.
Muhalefet ne yapıyor?
Muhalefetin bulduğu en iyi çözüm Gözlem noktalarına yeni sınır belirlemek.
Türkçesi her şehit verdiğimizde gözlem noktalarını biraz daha geriye çekmek.
Peki, nereye kadar? Bunun yanıtı yok.
Diyelim ki sınırlarımıza kadar geri çekildik. Bunun ülke açısından nasıl bir zafiyet olacağı konusunu tartışmasak bile sınırımıza dayanan bir milyona yakın mülteciyi ne yapacağız.
Zaten gözlem noktaları yeni mülteci akınını durdurmak ve o sınırlarda bırakmak için düşünülmemiş miydi?
Sınıra dayanan 1 milyon mülteci sınırı geçmek istediğinde silah mı kullanacağız. Onları topla tüfekle mi durduracağız?
Muhalefetin konuşması belli ki laf olsun kabilinden yapılıyor. Gerisi düşünülmeden edilmiş sözler gibi duruyor.
Diğer taraftan Rusya ile bozuşacak olsak onun yerini YPG/PKK’ya dostum diyen, bütçesinden yeniden 200 milyon dolar yardım ayıran ABD ile mi dolduracağız.
Bu soruların hepsinin yanıtı çıkmaz sokağa çıkıyor.
Türkiye dar bir boğazdan geçiyor. Bu dar boğazı aşmanın en önemli kuralı içeride birlik ve beraberliği korumak, bunun için çaba sarf etmekten geçiyor.
Suriye’de siyasi bir çözüm için tüm kanallar kullanılmalı, Suriye’nin bütünlüğüne yönelik tüm tehditler yok edilmelidir.
Suriye’nin bütünlüğüne yönelik en önemli tehdit ABD’den gelmekte, PYD/PKK aynı zamanda Türkiye’nin bütünlüğüne de tehdit oluşturmaktadır.
Unutmayalım ki ABD’nin hayalindeki terör koridorunun çıkış kapısı Hatay’dır. Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı harekâtlarıyla şimdilik bu tehlike atlatılmış olsa bile ABD bu hayalden vazgeçmediğini son yardım bütçesiyle göstermiştir.
Topyekün bir savaş ise düşmanlarımızın ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramayacağını da unutmayalım.
Sakin olmak ve sakin kararlar almak zorundayız.