Bu zümrenin dördüncü misali ise Tebuk gazvesinde geriye kalan üç kişiden en genci olan Kab b. Eşref’in Allah Teâla tarafından tevbesinin kabul edildiği kendisine bildirildiğinde Mescid-i Nebevî’de hızlıca yanına gelip kendisine sarılan Talha b. Ubeydullah’ın halisane tavrıdır. Muhacirlerden ayağa kalkıp kendisine sarılan muhacir Talha’nın bu samimiyeti Ka’b tarafından hiçbir zaman unutulmamış ve hayırla yad edilmiştir. Birbirlerine Allah rızası için muhabbet besleyen ve bu gayeyi ortaya koyan iki kişinin en güzel örneklerinden birisini oluşturan bu hadise Talha b. Ubeydullah’la somutlaşmıştır.
Güzel ve makam sahibi bir kadının beraberlik teklifine “Ben Allah’tan korkarım” diye karşılık veren kişinin en güzel timsali ise gençliğinin baharındaki Hz. Yusuf’tur. Dönemindeki gençlerin ve delikanlıların içerisinde yakışıklılığıyla öne çıkan Yusuf (as) hükümdar kızı ve Aziz’in karısı Zeliha’yı çekiciliğiyle büyülemiş ve onun birlikte olma teklifini reddetmiştir. Muradına eremeyen Zeliha bir iftira ile Hz. Yusuf’u zindana attırmış ve onun iffeti sarayda danışman olmasına kapı aralamıştır.
Her Müslüman gencin idealinde, adaletli bir devlet başkanı olmak yahut Allah’a ibadetle ömür geçiren bir âbid olmak ve gönlünü mescitlere bağlı kılmak, Allah rızası için muhabbet beslediği ve bu gayeyle buluşup ayrıldığı dostlara sahip olmak, mahremi olmayan bir kadının beraberlik teklifine “Ben Allah’tan korkarım” diye karşılık verebilecek bir iffet duygusunu sahip olmak, sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar cömert olmak ve yalnız kaldığında gizli gizli Allah’ı anarak hislenmek gibi gündemler olduğu takdirde yirmi birinci yüzyılın sahipleri ve efendileri bu ideallere sahip gençler olacaktır.
Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimseye örnek ise müminlerin annesi Hz. Aişe validemizdir. Hediye olarak gelen erzakı kendisini dahi düşünmeden hizmetçisi Ümmü Dürre’ye (ra) dağıttırmış ve akşam hizmetçisini ekmek zeytin almaya göndermiştir. Onun bu tavrı hane-i saadette Hz. Peygamber’in ahlak-ı hamidesini vefatından sonra da devam ettirdiğini gösteren güzel bir hatıradır.
Hasan-ı Basrî (ra) gizli gizli Allah’ı anarak gözleri dolan gençlerin öncülerindendir. Kaynaklar, onun hayatını Allah’ın gazabından korkmayı bir şuur haline getirerek devamlı surette hüzünlü ve gözü yaşlı olduğunu bildirir. Allah sevgisini temel kabul eden tasavvufî anlayışın mukabilinde Hasan-ı Basrî Allah korkusunu esas almakta ve Basra zühd mektebinin temsilcisi ve önderi sayılmaktadır.
Bir genç bu vasıfların en az birisini kendisinde deruhte ettiği zaman hem dünyada hem de ahirette Allah’ın en sevdiği kullardan birisi olur. Lakin bir genç bu özelliklerden birçoğunu da taşıma imkan ve potansiyeline sahiptir. Bunun için her Müslüman gencin idealinde, adaletli bir devlet başkanı olmak yahut Allah’a ibadetle ömür geçiren bir âbid olmak ve gönlünü mescitlere bağlı kılmak, Allah rızası için muhabbet beslediği ve bu gayeyle buluşup ayrıldığı dostlara sahip olmak, mahremi olmayan bir kadının beraberlik teklifine “Ben Allah’tan korkarım” diye karşılık verebilecek bir iffet duygusunu sahip olmak, sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar cömert olmak ve yalnız kaldığında gizli gizli Allah’ı anarak hislenmek gibi gündemler olduğu takdirde yirmi birinci yüzyılın sahipleri ve efendileri bu ideallere sahip gençler olacaktır.
Güzel ve makam sahibi bir kadının beraberlik teklifine “Ben Allah’tan korkarım” diye karşılık veren kişinin en güzel timsali ise gençliğinin baharındaki Hz. Yusuf’tur. Dönemindeki gençlerin ve delikanlıların içerisinde yakışıklılığıyla öne çıkan Yusuf (as) hükümdar kızı ve Aziz’in karısı Zeliha’yı çekiciliğiyle büyülemiş ve onun birlikte olma teklifini reddetmiştir. Muradına eremeyen Zeliha bir iftira ile Hz. Yusuf’u zindana attırmış ve onun iffeti sarayda danışman olmasına kapı aralamıştır.
Her Müslüman gencin idealinde, adaletli bir devlet başkanı olmak yahut Allah’a ibadetle ömür geçiren bir âbid olmak ve gönlünü mescitlere bağlı kılmak, Allah rızası için muhabbet beslediği ve bu gayeyle buluşup ayrıldığı dostlara sahip olmak, mahremi olmayan bir kadının beraberlik teklifine “Ben Allah’tan korkarım” diye karşılık verebilecek bir iffet duygusunu sahip olmak, sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar cömert olmak ve yalnız kaldığında gizli gizli Allah’ı anarak hislenmek gibi gündemler olduğu takdirde yirmi birinci yüzyılın sahipleri ve efendileri bu ideallere sahip gençler olacaktır.
Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimseye örnek ise müminlerin annesi Hz. Aişe validemizdir. Hediye olarak gelen erzakı kendisini dahi düşünmeden hizmetçisi Ümmü Dürre’ye (ra) dağıttırmış ve akşam hizmetçisini ekmek zeytin almaya göndermiştir. Onun bu tavrı hane-i saadette Hz. Peygamber’in ahlak-ı hamidesini vefatından sonra da devam ettirdiğini gösteren güzel bir hatıradır.
Hasan-ı Basrî (ra) gizli gizli Allah’ı anarak gözleri dolan gençlerin öncülerindendir. Kaynaklar, onun hayatını Allah’ın gazabından korkmayı bir şuur haline getirerek devamlı surette hüzünlü ve gözü yaşlı olduğunu bildirir. Allah sevgisini temel kabul eden tasavvufî anlayışın mukabilinde Hasan-ı Basrî Allah korkusunu esas almakta ve Basra zühd mektebinin temsilcisi ve önderi sayılmaktadır.
Bir genç bu vasıfların en az birisini kendisinde deruhte ettiği zaman hem dünyada hem de ahirette Allah’ın en sevdiği kullardan birisi olur. Lakin bir genç bu özelliklerden birçoğunu da taşıma imkan ve potansiyeline sahiptir. Bunun için her Müslüman gencin idealinde, adaletli bir devlet başkanı olmak yahut Allah’a ibadetle ömür geçiren bir âbid olmak ve gönlünü mescitlere bağlı kılmak, Allah rızası için muhabbet beslediği ve bu gayeyle buluşup ayrıldığı dostlara sahip olmak, mahremi olmayan bir kadının beraberlik teklifine “Ben Allah’tan korkarım” diye karşılık verebilecek bir iffet duygusunu sahip olmak, sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar cömert olmak ve yalnız kaldığında gizli gizli Allah’ı anarak hislenmek gibi gündemler olduğu takdirde yirmi birinci yüzyılın sahipleri ve efendileri bu ideallere sahip gençler olacaktır.