Her yeni gün, bir önceki günün devamı, bir sonraki günün başlangıcıdır. Her yeni günün sabahında gözümüzü açtığımızda, yatağımızdan doğrulmadan, yeni günün aydınlığı içimizi sarar. Esenlik içinde uyanmış isek, var olmanın şuuru ile şükreder, coşku ve bahtiyarlık hissederiz.
Yarın, yaşanacak olan hayatımızın ilk günüdür. Her güne bu bilinçle başlamalıyız. Yaşanan olumsuzlukları, karamsarlıkları, üzüntüleri ve beklentilerimizin dışında yaşamış olduklarımızı, dünden bugüne taşımayalım. Unutmamalı ki, kişi yaşamındaki olayları değil, yalnızca onları bertaraf etme ve göğüsleme biçimini değiştirebilir. Bizi mutsuz edecek her ne varsa dünde, yok sayalım, unutalım gitsin. Bütün mutsuz ve umutsuzluklar geride kalsın, dünde kalsın; zira unutabildiğimiz kadar mutlu oluruz. Mutlu olduğumuz kadar hayatın içinde parıldarız. Biz var olduğumuz için yıldızlar parlar. Biz olmazsak yıldızların parıl parıl parlayışı ne işe yarar? Hayat dediğin içinde yaşadığın andır. Sevdiklerinle, dostlarınla, arkadaşlarınla birlikte geçirdiğin zamandır. İnsanlara, doğaya, börtü böceğe, düşküne, muhtaca sevgini vermektir, paylaşmaktır. Dürüst ve samimi övgüyü hiç kimseden esirgememektir. Hiçbir karşılık beklemeden dostça yaklaşmaktır. Eleştirmeden, kınamadan şikayet etmeden kucaklamak, kucaklaşabilmektir. Eğersiz, çünküsüz, koşulsuz, her şeye rağmen sevmektir, sevebilmektir. Güvenilir ve gerçek sevgi ragmen türü sevgidir. Bu sevgide, insan bir şey olduğu için değil, bilakis bir şey olmamasına rağmen sevilir. Yüreklerin aradığı ve susadığı, özlemini duyduğu sevgi işte budur. Zamanımızda insanların çoğunun mal, mülk gibi materyal odaklı olduğu günümüzde, sevgiden doğan boşluğu unutmayalım ki hiçbir şey dolduramaz, kapatamaz ve telafi edemez. Sevgiyi hayatımızın ortak paydasına koymalıyız. Ortak paydasını sevgiyle eşitlediğimizde yaşama dair çözüme ulaşmayacak problem yoktur. Sosyal yaşamın teminatı olarak görülen mülk edinme zaafı ile mal biriktirme uğruna bir ömrü feda ederiz. Yoğun sıkıntılar yaşayan, elden ayaktan düşen bir insanın en zor günlerinde beklentisi müşfik bir elin kendisine uzanmasıdır. Dost biriktirmeyi şiar edinen ve yaşamın merkezine bu ilkesini koyan bireyler, muhtaç olduğu anda çevresinde gülen yüzleriyle kendisine destek veren dostlarının sıcaklığını, güneşin sıcaklığı gibi içinde hissedeceklerdir. “İnsan kendi kalbini sıkı sıkıya tutmalıdır çünkü onun yok olmasına izin verirse, sonunda kendi kontrolünü kaybeder.” Nıetzsche Hiçbir insan dünyaya kötü ve yanlışlıklar üzerine kodlanmış bir karakter ile gelmez. Her insan, fıtrat olarak doğruluk, güzellik, iyilik ve sevgi gibi erdemlerle donanımlı olarak yaratılmıştır. Yaratılıştan gelen bu güzel hasletleri - fıtratı gereği - yapmakta ve yaşamakta zorlanmaz insan. Asıl zorlandığımız kısım, sonradan çevremizden görerek ve/veya yaşayarak edindiğimiz davranışlarımızı doğru tahlil ile ayırt edemeyişimizdir. Çok küçük başlangıçlar başlatır büyük değişimleri, böyledir hayatta da… Yeter ki, yeni başlangıçlar için atılması gereken o küçük ilk adımı atabilelim. Sonrasında diğer adımlar birbirini takip edecektir. Bir kez ivme kazanmaya görsün, su kendi mecrasında akıp yolunu bulacaktır. Bazen de yaşadığımız sorunlar, olumsuzluklar yeise düşmeye yol açar. Umudumuzu yitirmediğimiz sürece kısa sürede karamsarlıktan kurtulup, karşılaştığımız sorunlara çözüm üretebiliriz. Bunun için her daim bir a, b, c planımız olmalıdır. Mücadele gücümüzün büyüklüğü karşılaştığımız sorunları alt etmede kolaylık sağlayacaktır. Unutmayalım ki, “sorunsuz insanları bulabileceğimiz tek bir yer vardır o da mezarlıklardır.” Her ahval ve şeraitte kendimize olan –öz güvenimizi- cesaretimizi, umudumuzu yitirmeyeceğiz. Kendimize olan inancımızı diri tuttukça, sahip olduğumuz yeteklerimize ve gücümüze olan inancımız başarı yolunda projektör olacaktır. İçten bir tebessüm, içten bir ilgi insanları birbirine yaklaştıran ve yaşama renk katan önemli bir başlangıçtır. Mutlu olmanın sırrı; yüreğin ve zihnin birbirine odaklanmasıdır.
Yarın, yaşanacak olan hayatımızın ilk günüdür. Her güne bu bilinçle başlamalıyız. Yaşanan olumsuzlukları, karamsarlıkları, üzüntüleri ve beklentilerimizin dışında yaşamış olduklarımızı, dünden bugüne taşımayalım. Unutmamalı ki, kişi yaşamındaki olayları değil, yalnızca onları bertaraf etme ve göğüsleme biçimini değiştirebilir. Bizi mutsuz edecek her ne varsa dünde, yok sayalım, unutalım gitsin. Bütün mutsuz ve umutsuzluklar geride kalsın, dünde kalsın; zira unutabildiğimiz kadar mutlu oluruz. Mutlu olduğumuz kadar hayatın içinde parıldarız. Biz var olduğumuz için yıldızlar parlar. Biz olmazsak yıldızların parıl parıl parlayışı ne işe yarar? Hayat dediğin içinde yaşadığın andır. Sevdiklerinle, dostlarınla, arkadaşlarınla birlikte geçirdiğin zamandır. İnsanlara, doğaya, börtü böceğe, düşküne, muhtaca sevgini vermektir, paylaşmaktır. Dürüst ve samimi övgüyü hiç kimseden esirgememektir. Hiçbir karşılık beklemeden dostça yaklaşmaktır. Eleştirmeden, kınamadan şikayet etmeden kucaklamak, kucaklaşabilmektir. Eğersiz, çünküsüz, koşulsuz, her şeye rağmen sevmektir, sevebilmektir. Güvenilir ve gerçek sevgi ragmen türü sevgidir. Bu sevgide, insan bir şey olduğu için değil, bilakis bir şey olmamasına rağmen sevilir. Yüreklerin aradığı ve susadığı, özlemini duyduğu sevgi işte budur. Zamanımızda insanların çoğunun mal, mülk gibi materyal odaklı olduğu günümüzde, sevgiden doğan boşluğu unutmayalım ki hiçbir şey dolduramaz, kapatamaz ve telafi edemez. Sevgiyi hayatımızın ortak paydasına koymalıyız. Ortak paydasını sevgiyle eşitlediğimizde yaşama dair çözüme ulaşmayacak problem yoktur. Sosyal yaşamın teminatı olarak görülen mülk edinme zaafı ile mal biriktirme uğruna bir ömrü feda ederiz. Yoğun sıkıntılar yaşayan, elden ayaktan düşen bir insanın en zor günlerinde beklentisi müşfik bir elin kendisine uzanmasıdır. Dost biriktirmeyi şiar edinen ve yaşamın merkezine bu ilkesini koyan bireyler, muhtaç olduğu anda çevresinde gülen yüzleriyle kendisine destek veren dostlarının sıcaklığını, güneşin sıcaklığı gibi içinde hissedeceklerdir. “İnsan kendi kalbini sıkı sıkıya tutmalıdır çünkü onun yok olmasına izin verirse, sonunda kendi kontrolünü kaybeder.” Nıetzsche Hiçbir insan dünyaya kötü ve yanlışlıklar üzerine kodlanmış bir karakter ile gelmez. Her insan, fıtrat olarak doğruluk, güzellik, iyilik ve sevgi gibi erdemlerle donanımlı olarak yaratılmıştır. Yaratılıştan gelen bu güzel hasletleri - fıtratı gereği - yapmakta ve yaşamakta zorlanmaz insan. Asıl zorlandığımız kısım, sonradan çevremizden görerek ve/veya yaşayarak edindiğimiz davranışlarımızı doğru tahlil ile ayırt edemeyişimizdir. Çok küçük başlangıçlar başlatır büyük değişimleri, böyledir hayatta da… Yeter ki, yeni başlangıçlar için atılması gereken o küçük ilk adımı atabilelim. Sonrasında diğer adımlar birbirini takip edecektir. Bir kez ivme kazanmaya görsün, su kendi mecrasında akıp yolunu bulacaktır. Bazen de yaşadığımız sorunlar, olumsuzluklar yeise düşmeye yol açar. Umudumuzu yitirmediğimiz sürece kısa sürede karamsarlıktan kurtulup, karşılaştığımız sorunlara çözüm üretebiliriz. Bunun için her daim bir a, b, c planımız olmalıdır. Mücadele gücümüzün büyüklüğü karşılaştığımız sorunları alt etmede kolaylık sağlayacaktır. Unutmayalım ki, “sorunsuz insanları bulabileceğimiz tek bir yer vardır o da mezarlıklardır.” Her ahval ve şeraitte kendimize olan –öz güvenimizi- cesaretimizi, umudumuzu yitirmeyeceğiz. Kendimize olan inancımızı diri tuttukça, sahip olduğumuz yeteklerimize ve gücümüze olan inancımız başarı yolunda projektör olacaktır. İçten bir tebessüm, içten bir ilgi insanları birbirine yaklaştıran ve yaşama renk katan önemli bir başlangıçtır. Mutlu olmanın sırrı; yüreğin ve zihnin birbirine odaklanmasıdır.