Deprem, yangın gibi afet anlarında, kriz dönemlerinde panik ortamının etkisiyle ya da etkileşim alma uğruna yapılan dikkatsiz paylaşımlar, dezenformasyonun hızla yayılmasına neden olabiliyor.
Haber tüketiminde televizyon, yazılı basın ve haber siteleri gibi geleneksel medya araçlarının kullanım oranı düşerken, araştırmalar çoğu insanın haberleri çeşitli sosyal medya platformlarından aldığını ortaya koyuyor. Tam da bu noktada uzmanlar güvenilir kaynak, doğru bilgi ve etik içerik sorunlarına işaret ediyor. Büyükaslan, sosyal medyanın provokatif amaçlarla da kullanıldığına dikkati çekerek, "Bunun ötesinde artık sosyal medya sadece dezenformasyon noktasında değil bir tür 'savaş'ın da mecrası oluyor. Mesela 2021'deki orman yangınlarında 'Help Turkey' diye bir şey başlatmışlardı. Biz orada bunu çok açık gördük, belli hesaplar bir anda devreye girdiler ve 3-5 gün sonra birden kestiler buradaki paylaşımları. Dolayısıyla bu bize şunu gösteriyor, herkesin orada bu dezenformasyonla ilgili bir hesabı var ve bu hesabına göre bu paylaşımlarının hızı, sayısı artıyor. Burada bizim kullanıcılar olarak çok dikkatli olmamız gerekiyor çünkü her gördüğümüz haber ne kadar gerçek, her gördüğümüz paylaşım ne kadar gerçeği yansıtıyor, sorusuna cevap aramalıyız. Aksi takdirde büyük bir yanlışın içerisine düşmüş oluruz." diye konuştu. Sosyal medya mecralarının rastgele sözlerin söylendiği, paylaşımların yapıldığı bir mecra olmadığına vurgu yapan Büyükaslan, hukuki, vicdani, insani ve etik sorumlulukların da bulunduğunu kaydetti. Sosyal medyaya dair hukuki düzenlemelere değinen Büyükaslan, "Yönetmelikler, tedbirler var ama işte burada uygulanma ya da uygulanamamadan kaynaklanan bir soru işareti var. Bundan dolayı da bu dezenformasyonun hızı artıyor çünkü bir yaptırımla hemen karşılaşmıyorlar. Sosyal medya yasası çıktığında eleştiriler aldı ama aslında Batı'da ya da Amerika'da olanlar çok farklı değil." ifadelerini kullandı. Büyükaslan, herkesin haber içeriği oluşturabildiği bir ortamda hangisinin doğru haber olduğu sorusunun da bir o kadar önem kazandığını dile getirdi.
"ESAS OLAN ŞEY HIZLI OLMAK MI, DOĞRU OLMAK MI?"
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Emin Babacan ise kriz dönemlerinde sosyal medyada dezenformasyonun yayılma hızını arttıran temel faktörlerden birinin psikoloji olduğuna işaret etti. Kriz anlarında birçok kişinin panikle hareket ettiğini, rasyonalitenin devreden çıktığını vurgulayan Babacan, "İnsanların soğukkanlılığını kaybettiği anlar, bilginin de dezenformasyonun da infodeminin de tam arttığı anlar zaten. Bu ikisi bir araya geldiğinde insanların duygusal olarak bu bilgi kirliliği karşısında aklıselimle hareket etmeleri de zorlaşıyor." dedi. Babacan, şüpheli bilgiye karşı farkındalığa vurgu yaparak, "Her birimizin aslında teyit etme alışkanlığını mutlaka kazanmamız lazım. Afet anlarında ya da çok olağan dışı durumlarda bu belki biraz zor olabilir ama normal zamanlarda bunu alışkanlık haline getirdiğimizde kuvvetle muhtemel afet dönemlerinde de bir refleks olarak yine teyit etme, doğruya, hakikatin nerede olduğuna ulaşma konusunda bir çabanın içerisinde olacağız" diye konuştu. Kullanıcıların teyit edilen haberi paylaşmasının önemine dikkati çeken Babacan, bu durumun hem gerçek bilgiyi dolaşıma sokan insanları hem çevresindekileri güvenli bir alanda buluşturacağını söyledi. Babacan, sosyal medyada yanlış bilgiyle mücadelede gazetecilik etiği ile hızlı haber verme ihtiyacı arasındaki dengeyle ilgili olarak ise şöyle konuştu: "Esas olan şey hızlı olmak mı, doğru olmak mı, hakikatin peşinde olmak mı? Haberin ya da habercinin olmazsa olmaz temel ilkelerinin başında aslında doğruya, gerçeğe, hakikate ulaşmak vardır. Dolayısıyla sadece 'Hızlı ya da erken vereceğim' diye insanları yanlış bir bilgiyle bir görüntüyle karşı karşıya bırakmak çok büyük sorumsuzluk. Hem işini, mesleğini yapma hususunda gösterdiği bir sorumsuzluk hem de vatandaşın bilgi alma hakkının aslında karşısında bir durum."
Haber Merkezi
ABDULVAHİT GÜRASLAN