Lavaboya dökülen birkaç kaşık yağ hem toprağa hem de suya büyük zarar veriyor.
Üstelik uzun vadede ekosistemde derin yaralar açıyor. Bunun için herkesin bir damla yağı bile lavaboya dökerken tekrar tekrar düşünmesi gerekiyor. Mutfakta kullanılan bitkisel ve hayvansal yağlar pişirme işleminin ardından “atık” haline geldikten sonra, büyük bir çevre sorununa dönüşebiliyor. Lavaboya dökülen birkaç kaşık yağ toprağın ve suyun doğal dengesini fark ettirmeden bozabiliyor. Zamanla da ekosistemin kalbinde telafisi güç hasarlara sebep oluyor. Lavaboya dökülen atık yağlar kanalizasyon sistemine karışıyor. Lavabolarımızdan akan tüm sular binalarımızdan ilerleyerek, sokaklarımıza ulaşıyor ve tüm şehrin yer altında bir ağ sisteminde bir araya geliyor.
ATIK YAĞLAR SUDA OKSİJEN TRANSFERİNİ ENGELLİYOR
“Kullanılmış bitkisel ve hayvansal yağlar doğrudan çevreye bırakıldığında ciddi sorunlara yol açıyor. Toprağa döküldüklerinde toprağın hava almasını engelleyerek bitki örtüsünü bozuyor ve mikroorganizmaların yaşamını olumsuz etkiliyor” diye sözlerine başlayan Doç. Dr. Mutlu, su kirliliği konusuna parantez açarak şöyle devam ediyor: “Atık yağları daha çok suya atıyoruz. Buradaki doğrudan ve dolaylı etkileri daha mühim… Suya döküldüğünde yüzeyi kaplıyor. Evde su ile yağı bir bardakta karıştırdığımızda yağ üstte bir tabaka oluşturur. İşte aynı şekilde atık yağlar göllere ve denizlere ulaştığında suyun yüzeyinde ince bir tabaka oluşturarak oksijen transferini engelliyor. Göllere ve denizlere ulaştığında suyun yüzeyinde bir tabaka oluşturarak oksijen transferini engelliyor. Suyun altındakiler hava alamaz oluyor. Bu da tüm su canlılarının yaşamını tehdit ediyor.”
LAVABODAN TÜM ŞEHRİN ATIK SU SİSTEMİNE KARIŞIYOR
Nasıl oluyor da lavaboya “hiçbir şey olmaz” düşüncesiyle dökülen bir parça yağ, su kaynaklarını ve doğayı bu denli kirletiyor? Soruyu, “Lavaboya dökülen atık yağlar kanalizasyon sistemine karışıyor. Lavabolarımızdan akan tüm sular binalarımızdan ilerleyerek, sokaklarımıza ulaşıyor ve tüm şehrin yer altında bir ağ sisteminde bir araya geliyor. Herkesin evinin lavabosundan dökülen yağlar, tüm şehrin yağı olarak el ele tutuşarak şehrin merkezi atık su arıtma tesisine ulaşıyor” diye yanıtlıyor Doç. Dr. Mutlu. Türkiye’de atık yağların toplanması konusunda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yürürlüğe konmuş mevzuatlar bulunuyor. Lisanslı firmalar aracılığıyla toplama yapılıyor.
Atık yağların arıtma tesislerinde tam olarak ayrıştırılamadan akarsulara, göllere ve denizlere ulaşma ihtimalinin de olduğunu da belirten Doç. Dr. Mutlu, bu noktada “su ayak izi” kavramına dikkat çekiyor: “Bir litre atık yağın bir milyon litre içme suyunu kirletebildiği biliniyor. Burada ‘su ayak izi’ terimi devreye giriyor. Bir su ayak izi uzmanı olarak söylemek isterim ki, olay sadece doğrudan harcadığımız su değil, kalitesini de etkilediğimiz sular. Her bir damla kirlenen su, litrelerce gri su ayak izi veya sanal su hacmi ile temsil edilir. Kısaca şu şekilde anlatabiliriz; kirlettiğimiz, yağladığımız bir damla su, litrelerce su tüketimine eş değer.” Uzun vadede atık yağların neden olduğu su ve toprak kirliliği, biyolojik çeşitliliğin azalmasına yol açıyor. Yağlar hem kara hem su ekosistemini mahvediyor. Balıkların, kuşların ve diğer tüm canlıların yaşam döngülerini alt üst ediyor.
ATIK YAĞLAR LİSANSLI FİRMALAR ARACILIĞIYLA TOPLANIYOR
Atık yağların çevreye zarar vermemesi için yapılması gereken tek şey, lavaboya dökmek yerine uygun kaplarda biriktirmek ve bunları toplayan firmalara teslim etmek. Bu konuda Türkiye’de yapılan çalışmaları Doç. Dr. Mutlu’dan öğreniyoruz: “Türkiye’de atık yağların toplanması konusunda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yürürlüğe konmuş mevzuatlar bulunuyor. Lisanslı firmalar aracılığıyla toplama yapılıyor. Uygulamalar oldukça düzgün ilerlemekle beraber bir hususun altını çizmekte fayda var… Restoranlar ve sanayi kuruluşları nispeten daha düzenli şekilde atık yağlarını teslim ederken, hane halkı seviyesinde bu konuda ciddi bir bilinç eksikliği söz konusu. Pek çok kişi, atık yağı lavaboya dökmenin zararlarını bilmiyor veya geri dönüşüm imkanlarından haberdar değil. Dolayısıyla bu noktada bilinçlendirme kampanyaları ve yerel yönetimlerin aktif rol üstlenmesi büyük önem taşıyor.”
Haber Merkezi
ABDULVAHİT GÜRASLAN