Dünya, en olaysız, teröre bulaşmamış ülkelerden biri sayılan Yeni Zelanda’da iki camiye düzenlenen terör saldırısıyla sarsıldı. Bu olayın birden farklı boyutu tartışılmaya başlandı. Dünyanın en mutlu ilk 10 ülkesinden biri olan Yeni Zelanda’da bu feci olayın vuku bulması da tam bir terörizm örneği olarak incelenmelidir. Zira terörün ana hedeflerinden biri korku vermektir. En huzurlu yerde olsanız da sizi buluruz mesajı vermektir. Sanırım bu hedef de gerçekleşiyor.
Kanlı katliamda 50 Müslüman şehit olurken saldırıyı bir film veya oyun sahnesi gibi canlı yayınladıktan sonra yakalanan 28 yaşındaki Avustralyalı failin bıraktığı manifesto üzerinden büyük tartışma koptu. (Adını zikretmeme konusunda Yeni Zelanda başbakanıyla aynı fikirdeyiz. Zalimlerin, psikopatların ne varlığına, ne isimlerine, ne de kötü şöhretlerine tahammülümüz yoktur.)
Zira içerikte Müslümanları ve Türkleri genel olarak da Türkiye’yi hedef alan ifadeler yoğunlukta. Bu durum, yaşanan katliamın evrensel ölçekte mesajlar içerdiğini de göstermesi bakımından bizleri ilgilendiriyor.
Şimdi olayın farklı ve belki de pek dillendirilmeyen noktasına dikkat çekmek istiyoruz. Müslüman coğrafyadaki cami baskınları ve bombalamaların oranı ne kadar?
Farklı mezheplere ait cami olduğu için özellikle hedef seçilen ve havaya uçurulan kaç cami var? İslam coğrafyasında böyle bir hadise yaşandığında tepkimiz nasıl oluyor?
Yeni Zelanda başta olmak üzere Kanada ve Avustralya gibi ülkelerde gerçekleşen terör karşıtı etkinlikleri nasıl anlamalıyız? Ya da ülkemizde rahip öldürüldüğünde nasıl bir tepki verdik?
Avrupalılar bu olay karşısında hemen camiye sahip çıkıyoruz dediler. Cami önüne çiçekler bıraktılar, camilerin etrafında kalkan oldular. Öyle ya da böyle -emperyalist siyasetçileri bir kenara bırakırsak- Batı’nın bu konudaki duyarlılığını takdir etmek gerekir. Eğriyi doğruyu aynı kefeye koymak düşmanca bir genelleme ile davranmak tam da terörizmin istediğini yapmaktır.
Dünyada yaşanan kaos esas itibarıyla iyi ile kötünün, hak ile batılın mücadelesidir. Öldüren hangi dinden ve ırktan olursa olsun kötüdür. İslam adına Pazar yerini bombalayanlar kötüdür. Yüzlerce insanın denizlerde boğularak ölmesine ses çıkarmayan vahşi kapitalistler ve onların taşeronları kötüdür. Ama Filistinlileri korumak için tankın önüne atlayan “Rachel Corrie” iyidir.
Peki, ülkemizde veya bir Müslüman ülkesinde bir kilise saldırıya uğrasaydı ve Hristiyanlar ölseydi acaba Müslümanlar gidip destek, taziye mesajı verirler miydi? Elbette çıkıp destek mesajı veren olurdu ama herhalde destek verenlere önce Müslümanlar tepki gösterirdi. Sahip çıkanlar lince maruz kalabilirlerdi.
İslamofobi, sömürgeci siyasetin bir isimlendirmesidir ve kabul edilemezdir. Buna karşın Hristofobi adlandırması ile karşıt tepki oluşturmak bizi daha haklı ve üstün hale getirmez. Burada terör dini bir içerik değil, bölücü ve şeytanca bir eylemler bütünüdür.
***
Aslında yeni Zelanda’da yaşanan olaylar bazı acı gerçekleri tekrar gün yüzüne çıkardı. Mesela dünyanın pek çok noktasında her gün onlarca, yüzlerce Müslüman öldüğünü görmezden geldik. Ama bir Batılı devlette ölmesini gündem yaptık.
Tabii ki gündem yapılmalı ama çuvaldızı önce kendimize batırmalıyız.
Nijerya’da sabah namazında yüzlerce insan katledildi, gıkımız çıkmadı. Pakistan’da medreselerde yüzlerce fidan gibi genç intihar saldırısıyla havaya uçuruldu, görmezden, duymazdan geldik.
Afganistan’da, Irak’ta bombalar patlıyor. Sözüm ona sırf farklı mezheplere mensup oldukları için camiler patlatılıyor... Yemen’in ve diğer Müslüman ülkelerin de hali ortada...
Bu cinayetler İslam adına işlenirken, camide namaz kılan insanlar havaya uçurulurken sesimiz çıkmazken, Batılı bir ülkede yaşanmasına karşı topyekûn mücadele içerisinde oluyoruz. Bu duyarlılığı her yere göstermemiz lazım.
Müslüman katilinin Müslüman olması, gayri Müslüman olmasından çok daha kötüdür. Irkçılığın her türlüsünün tezahürü kötüdür. Hem ırkçılık hem mezhepçilik ise bizim sonumuzu yaklaştırmakta ve geleceğimizi yok etmektedir.
İslam düşmanlarının, kapitalistlerin, bölücülerin ve kan emici silah tüccarlarının Müslüman kardeşlerimize uyguladıkları şiddete, katliama karşı çıkanlar; gelin öyleyse hep beraber yaşanılır ve adalet ile idame edilen İslami (barış ve eşitlik temelli) esaslara göre yönetilen halkı mutlu, huzurlu, güvenli ülkeler inşa edelim ki bu kardeşlerimiz ülkelerimizi terk etmek zorunda kalmasınlar.
Son not;
Ülkemizde yaşanan herhangi bir cinayet sonrası olay olduktan 15 dakika sonra yayın yasağı getirilirken, başka bir ülkede yaşanmış olan olayları miting meydanlarında yüz binlerce insana ve koro hainde tüm yandaş medyada gösterttirmek/seyrettirmek. Bu asla kabul edilemez. Özellikle miting meydanlarında gösterilmesi daha büyük bir fecaat. Küçük hesaplarla her yaştan insanın olduğu ve görüntülerin küçücük çocukları etkileyeceği hiç düşünülmeden gösterilmesi çok büyük yanlış.
Kanlı katliamda 50 Müslüman şehit olurken saldırıyı bir film veya oyun sahnesi gibi canlı yayınladıktan sonra yakalanan 28 yaşındaki Avustralyalı failin bıraktığı manifesto üzerinden büyük tartışma koptu. (Adını zikretmeme konusunda Yeni Zelanda başbakanıyla aynı fikirdeyiz. Zalimlerin, psikopatların ne varlığına, ne isimlerine, ne de kötü şöhretlerine tahammülümüz yoktur.)
Zira içerikte Müslümanları ve Türkleri genel olarak da Türkiye’yi hedef alan ifadeler yoğunlukta. Bu durum, yaşanan katliamın evrensel ölçekte mesajlar içerdiğini de göstermesi bakımından bizleri ilgilendiriyor.
Şimdi olayın farklı ve belki de pek dillendirilmeyen noktasına dikkat çekmek istiyoruz. Müslüman coğrafyadaki cami baskınları ve bombalamaların oranı ne kadar?
Farklı mezheplere ait cami olduğu için özellikle hedef seçilen ve havaya uçurulan kaç cami var? İslam coğrafyasında böyle bir hadise yaşandığında tepkimiz nasıl oluyor?
Yeni Zelanda başta olmak üzere Kanada ve Avustralya gibi ülkelerde gerçekleşen terör karşıtı etkinlikleri nasıl anlamalıyız? Ya da ülkemizde rahip öldürüldüğünde nasıl bir tepki verdik?
Avrupalılar bu olay karşısında hemen camiye sahip çıkıyoruz dediler. Cami önüne çiçekler bıraktılar, camilerin etrafında kalkan oldular. Öyle ya da böyle -emperyalist siyasetçileri bir kenara bırakırsak- Batı’nın bu konudaki duyarlılığını takdir etmek gerekir. Eğriyi doğruyu aynı kefeye koymak düşmanca bir genelleme ile davranmak tam da terörizmin istediğini yapmaktır.
Dünyada yaşanan kaos esas itibarıyla iyi ile kötünün, hak ile batılın mücadelesidir. Öldüren hangi dinden ve ırktan olursa olsun kötüdür. İslam adına Pazar yerini bombalayanlar kötüdür. Yüzlerce insanın denizlerde boğularak ölmesine ses çıkarmayan vahşi kapitalistler ve onların taşeronları kötüdür. Ama Filistinlileri korumak için tankın önüne atlayan “Rachel Corrie” iyidir.
Peki, ülkemizde veya bir Müslüman ülkesinde bir kilise saldırıya uğrasaydı ve Hristiyanlar ölseydi acaba Müslümanlar gidip destek, taziye mesajı verirler miydi? Elbette çıkıp destek mesajı veren olurdu ama herhalde destek verenlere önce Müslümanlar tepki gösterirdi. Sahip çıkanlar lince maruz kalabilirlerdi.
İslamofobi, sömürgeci siyasetin bir isimlendirmesidir ve kabul edilemezdir. Buna karşın Hristofobi adlandırması ile karşıt tepki oluşturmak bizi daha haklı ve üstün hale getirmez. Burada terör dini bir içerik değil, bölücü ve şeytanca bir eylemler bütünüdür.
***
Aslında yeni Zelanda’da yaşanan olaylar bazı acı gerçekleri tekrar gün yüzüne çıkardı. Mesela dünyanın pek çok noktasında her gün onlarca, yüzlerce Müslüman öldüğünü görmezden geldik. Ama bir Batılı devlette ölmesini gündem yaptık.
Tabii ki gündem yapılmalı ama çuvaldızı önce kendimize batırmalıyız.
Nijerya’da sabah namazında yüzlerce insan katledildi, gıkımız çıkmadı. Pakistan’da medreselerde yüzlerce fidan gibi genç intihar saldırısıyla havaya uçuruldu, görmezden, duymazdan geldik.
Afganistan’da, Irak’ta bombalar patlıyor. Sözüm ona sırf farklı mezheplere mensup oldukları için camiler patlatılıyor... Yemen’in ve diğer Müslüman ülkelerin de hali ortada...
Bu cinayetler İslam adına işlenirken, camide namaz kılan insanlar havaya uçurulurken sesimiz çıkmazken, Batılı bir ülkede yaşanmasına karşı topyekûn mücadele içerisinde oluyoruz. Bu duyarlılığı her yere göstermemiz lazım.
Müslüman katilinin Müslüman olması, gayri Müslüman olmasından çok daha kötüdür. Irkçılığın her türlüsünün tezahürü kötüdür. Hem ırkçılık hem mezhepçilik ise bizim sonumuzu yaklaştırmakta ve geleceğimizi yok etmektedir.
İslam düşmanlarının, kapitalistlerin, bölücülerin ve kan emici silah tüccarlarının Müslüman kardeşlerimize uyguladıkları şiddete, katliama karşı çıkanlar; gelin öyleyse hep beraber yaşanılır ve adalet ile idame edilen İslami (barış ve eşitlik temelli) esaslara göre yönetilen halkı mutlu, huzurlu, güvenli ülkeler inşa edelim ki bu kardeşlerimiz ülkelerimizi terk etmek zorunda kalmasınlar.
Son not;
Ülkemizde yaşanan herhangi bir cinayet sonrası olay olduktan 15 dakika sonra yayın yasağı getirilirken, başka bir ülkede yaşanmış olan olayları miting meydanlarında yüz binlerce insana ve koro hainde tüm yandaş medyada gösterttirmek/seyrettirmek. Bu asla kabul edilemez. Özellikle miting meydanlarında gösterilmesi daha büyük bir fecaat. Küçük hesaplarla her yaştan insanın olduğu ve görüntülerin küçücük çocukları etkileyeceği hiç düşünülmeden gösterilmesi çok büyük yanlış.