Yalnızlık, kişinin ruh haleti ile çevreden ve toplumdan kendisini soyutlayarak iç dünyasına çekilmesi anlamında açıklanabilir.
En büyük yalnızlık insanın kendi içinde yaşadığıdır. Günlük hayat içinde sosyal sıkıntılara daha fazla maruz kalan insanlar yaşadıkları yalnızlığı, yalnızlık aktivitesi içinde çözeceklerine inandıkları ve algıladıkları için yalnızlığa boyun eğerler. Yalnızlık hissini yaşarlar. İnsanların bazıları da yalnızmış gibi görünürler. Oysa ki onlar iç âlemlerinde yalnız değillerdir. Zaman zaman huzur verir insana, yalnızlık. Kimi zaman da hüzün. Bazen karabasan gibi çöker iç dünyamıza bazen de huzur verir ruhumuza. Yalnızlık bazen de endişelerimizden, içselleştirdiğimiz kaygılarımızdan, korkularımızdan kaçtığımız, sığındığımız bir limandır. Kimi zaman da yaşam boyunca insanın kendi kendini bir başka boyutta arayışıdır. İnsanın sosyal bir varlık olması hasebiyle yalnız kaldığımızda başka insanlara muhtaç olduğumuzu anlarız. Çünkü yalnızlık bilmediklerini öğretir insana. Yaşam çevremizdeki insanlarla bütünlük kazanır ve bir anlam ifade eder. Yaşamı değerli kılan şey de onu paylaşabilmektir. Salt paylaştıklarımız bizim için var olandır. Paylaşılan hiçbir şey azalmaz aksine çoğalır ve değer kazanır. Güzelliğe anlam kazandıran o güzelliği paylaşabileceğimiz kişilerin var olmasıdır. Yalnızlık insanın yakasını bırakmaz ve kendisiyle yaşatır, kendisiyle yaşamayı öğretir. Bazen ona sığınır bazen de ondan kurtulmak istenir.
Yalnızlık tek kelime, söylenişi ne kadar kolay. Kırıldığımızda, incindiğimizde, kırgınlıklarımızı yaşadığımızda tek çıkış yolu olarak yalnızlığı görür, kendi kendimize ona teslim olur ve ona sığınırız. Yaşanmışlıklar, hayata dair korkular ve endişeler, belkide çevremizde olumsuz davranışlarından usandığımız insanlar, riyalar ve yalanlar, sahte tebessümlerden kaçtığımız için de hiç istemesekte bazen yalnızlığı seçeriz. Böylece insan yalnızlığındaki boşluğu kendi kendisiyle ve huzurla doldurur. Huzur bulabilmek için sığındığımız bu yalnızlıklar uzun süreli olmamalıdır. Uzun süreli yalnızlıklar sıkıntı, depresyon, öfke, güçsüzlük ve sosyal hayattan kopuş gibi rahatsızlıklara neden olabilir. Kendimizden asla vazgeçmemeliyiz ve uzaklaşmamalıyız. İnsanların bir arada yaşamaları sosyal bir olgu olduğundan birbirimizi sevmeyi, birbirimize inanmayı ve güvenmeyi öğrenmemiz gerekir. Birlikte olduğunuz yada olmadıklarınızın yaşamınıza katılmasını istiyorsanız onlara elinizi uzatmak zorundasınız. İnsanların varlıklarını anlamak, anlayabilmek adına onlarla temas edip, dokunabilmek ve hissedebilmek, varım ve yanındayım demektir.
Hayatımızı irdeleyip, sorgulayıp bir öz inceleme yapmamız ve iyi bir sentez ile yaşamsal boşlukları doldurmamız gerekir. Her insan değişme gücü ve becerisine sahiptir. Küçük, sempatik, sevgi dolu dokunuşlarla bu değişim kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Beklentileri yaşamaktan ziyade, her insanın kendi içsel gücünü keşfetmesi ve hayat denen bu yolculukta hızını buna göre ayarlaması, bundan sonraki süreçte hayatı daha kolay yaşanabilir hale getirecektir.
En büyük yalnızlık insanın kendi içinde yaşadığıdır. Günlük hayat içinde sosyal sıkıntılara daha fazla maruz kalan insanlar yaşadıkları yalnızlığı, yalnızlık aktivitesi içinde çözeceklerine inandıkları ve algıladıkları için yalnızlığa boyun eğerler. Yalnızlık hissini yaşarlar. İnsanların bazıları da yalnızmış gibi görünürler. Oysa ki onlar iç âlemlerinde yalnız değillerdir. Zaman zaman huzur verir insana, yalnızlık. Kimi zaman da hüzün. Bazen karabasan gibi çöker iç dünyamıza bazen de huzur verir ruhumuza. Yalnızlık bazen de endişelerimizden, içselleştirdiğimiz kaygılarımızdan, korkularımızdan kaçtığımız, sığındığımız bir limandır. Kimi zaman da yaşam boyunca insanın kendi kendini bir başka boyutta arayışıdır. İnsanın sosyal bir varlık olması hasebiyle yalnız kaldığımızda başka insanlara muhtaç olduğumuzu anlarız. Çünkü yalnızlık bilmediklerini öğretir insana. Yaşam çevremizdeki insanlarla bütünlük kazanır ve bir anlam ifade eder. Yaşamı değerli kılan şey de onu paylaşabilmektir. Salt paylaştıklarımız bizim için var olandır. Paylaşılan hiçbir şey azalmaz aksine çoğalır ve değer kazanır. Güzelliğe anlam kazandıran o güzelliği paylaşabileceğimiz kişilerin var olmasıdır. Yalnızlık insanın yakasını bırakmaz ve kendisiyle yaşatır, kendisiyle yaşamayı öğretir. Bazen ona sığınır bazen de ondan kurtulmak istenir.
Yalnızlık tek kelime, söylenişi ne kadar kolay. Kırıldığımızda, incindiğimizde, kırgınlıklarımızı yaşadığımızda tek çıkış yolu olarak yalnızlığı görür, kendi kendimize ona teslim olur ve ona sığınırız. Yaşanmışlıklar, hayata dair korkular ve endişeler, belkide çevremizde olumsuz davranışlarından usandığımız insanlar, riyalar ve yalanlar, sahte tebessümlerden kaçtığımız için de hiç istemesekte bazen yalnızlığı seçeriz. Böylece insan yalnızlığındaki boşluğu kendi kendisiyle ve huzurla doldurur. Huzur bulabilmek için sığındığımız bu yalnızlıklar uzun süreli olmamalıdır. Uzun süreli yalnızlıklar sıkıntı, depresyon, öfke, güçsüzlük ve sosyal hayattan kopuş gibi rahatsızlıklara neden olabilir. Kendimizden asla vazgeçmemeliyiz ve uzaklaşmamalıyız. İnsanların bir arada yaşamaları sosyal bir olgu olduğundan birbirimizi sevmeyi, birbirimize inanmayı ve güvenmeyi öğrenmemiz gerekir. Birlikte olduğunuz yada olmadıklarınızın yaşamınıza katılmasını istiyorsanız onlara elinizi uzatmak zorundasınız. İnsanların varlıklarını anlamak, anlayabilmek adına onlarla temas edip, dokunabilmek ve hissedebilmek, varım ve yanındayım demektir.
Hayatımızı irdeleyip, sorgulayıp bir öz inceleme yapmamız ve iyi bir sentez ile yaşamsal boşlukları doldurmamız gerekir. Her insan değişme gücü ve becerisine sahiptir. Küçük, sempatik, sevgi dolu dokunuşlarla bu değişim kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Beklentileri yaşamaktan ziyade, her insanın kendi içsel gücünü keşfetmesi ve hayat denen bu yolculukta hızını buna göre ayarlaması, bundan sonraki süreçte hayatı daha kolay yaşanabilir hale getirecektir.