Özellikle Gençler arasında kullanımı giderek daha küçük yaşlara düşen sosyal medya ve sosyal ağlar kendi kültürünü, kendi dilini oluştururken, kendi psikolojisini de ortaya koymaya başladı. Gençler ve çocuklar arasında sosyal medyada birbirini takip etmek, takip edilmediğinde bir takım olumsuz duygu durumları yaşamak neredeyse günlük hayatın olağan getirisi olarak görülmeye başlandı.
Sosyal Medya kullanımı konusunda anne babaların şikayetçi olduklarını biliyoruz. Çocuklarının sürekli sanal dünyada zaman geçirdikleri konusundaki haklı şikayetlerinde anne babaların artık eskisi kadar olumsuz düşünmediklerini görmek birçok insan için şaşırtıcı olabilir ancak hayatımıza giren sosyal paylaşım alanları ile beraber anne babaların da değiştiğini kabul etmek gerek.
Çünkü artık en az gençler kadar anne babalar da sosyal medyanın bir bakıma bağımlısı oldular. Zaman geçirmek, bir şeyler paylaşmak onlar için de önemli oldu ve bir anlamda gençlerin orada ne bulduklarının yanıtını kendileri de keşfetti.
Gençler sosyal medyada ‘Sosyal Haz’ elde ediyorlar. Eğer bu ‘Sosyal Haz’ geçirdikleri zamanla doğru orantılı olarak artmıyorsa yaşanan duygu bir Sosyal Medya Depresyonu oluyor.
Peki bu depresyonu belirleyen şey nedir dersek, o da şu ki; Gençler ve özellikle ergenler yaş ve gelişim düzeyi olarak tam da toplumla ilişkiye geçtiği, sosyalleştiği, arkadaş edindiği, onay ve kabul aradığı dönemlerde sosyal medyada ne kadar çok arkadaş edinirse o kadar güçlü ve güvenli hissediyor.
Tanımadığı insanları arkadaş listesine eklemekte sakınca görmüyor. Hatta özel bilgilerini, fotoğraflarını fark etmeden paylaşmaya başlıyor.
Çünkü her paylaşım ona mutluluk, onay ve kabul duygusu olarak dönüyor. Modellediği, hayran olduğu insanları takibe alıyor. Bu zincirdeki en ufak bir kırılma gençlerin toplumla ilişkisinde de kırılmalara yol açabiliyor. Gerçekle sanal olan karışıyor. Paylaştığı bir fotoğrafa istediği kadar etkileşim alamamış birey, daha agresif, daha atak paylaşımlara yönelebiliyor ve oto kontrolu kaybedebiliyor.
Zaman zaman eleştiriler almak da işin olumsuz tarafı maalesef.
Sosyal Medya kullanımı konusunda anne babaların şikayetçi olduklarını biliyoruz. Çocuklarının sürekli sanal dünyada zaman geçirdikleri konusundaki haklı şikayetlerinde anne babaların artık eskisi kadar olumsuz düşünmediklerini görmek birçok insan için şaşırtıcı olabilir ancak hayatımıza giren sosyal paylaşım alanları ile beraber anne babaların da değiştiğini kabul etmek gerek.
Çünkü artık en az gençler kadar anne babalar da sosyal medyanın bir bakıma bağımlısı oldular. Zaman geçirmek, bir şeyler paylaşmak onlar için de önemli oldu ve bir anlamda gençlerin orada ne bulduklarının yanıtını kendileri de keşfetti.
Gençler sosyal medyada ‘Sosyal Haz’ elde ediyorlar. Eğer bu ‘Sosyal Haz’ geçirdikleri zamanla doğru orantılı olarak artmıyorsa yaşanan duygu bir Sosyal Medya Depresyonu oluyor.
Peki bu depresyonu belirleyen şey nedir dersek, o da şu ki; Gençler ve özellikle ergenler yaş ve gelişim düzeyi olarak tam da toplumla ilişkiye geçtiği, sosyalleştiği, arkadaş edindiği, onay ve kabul aradığı dönemlerde sosyal medyada ne kadar çok arkadaş edinirse o kadar güçlü ve güvenli hissediyor.
Tanımadığı insanları arkadaş listesine eklemekte sakınca görmüyor. Hatta özel bilgilerini, fotoğraflarını fark etmeden paylaşmaya başlıyor.
Çünkü her paylaşım ona mutluluk, onay ve kabul duygusu olarak dönüyor. Modellediği, hayran olduğu insanları takibe alıyor. Bu zincirdeki en ufak bir kırılma gençlerin toplumla ilişkisinde de kırılmalara yol açabiliyor. Gerçekle sanal olan karışıyor. Paylaştığı bir fotoğrafa istediği kadar etkileşim alamamış birey, daha agresif, daha atak paylaşımlara yönelebiliyor ve oto kontrolu kaybedebiliyor.
Zaman zaman eleştiriler almak da işin olumsuz tarafı maalesef.