Müminler, sabrın gerçek anlamını ve Allah Katında ne kadar makbul bir ibadet olduğunu, kendilerine rehber edindikleri tek kaynak olan Kuran’dan öğrenmişlerdir. Bu ahlak özelliğini Allah’ın beğeneceği şekilde yaşayan ve Allah’ın ayette emrettiği gibi, ‘güzel bir sabırla sabreden’ler yalnızca Kuran’a tabi olan müminlerdir.
Lütuf Sahibi Yüce Allah, iman eden samimi kullarının üzerinde “Sabur” (çok sabırlı) ismini tecelli ettirir ve onların kalplerindeki kararlılık duygusunu pekiştirir.
İman eden bir insan Allah’ın eşsiz ilminin ve sonsuz aklının tüm varlıkları sarıp kuşattığına ve O’nun izni olmaksızın tek bir olayın dahi gerçekleşmediğine kesin bir bilgiyle inanmaktadır. Tüm olayların ardında Allah’ın binlerce hayır ve hikmet yaratmış olduğunun ve tek dostu, velisi ve yardımcısının Yüce Rabbimiz olduğunun bilincindedir. Allah’ın kendisi için belirlediği kadere kayıtsız şartsız teslim olmuştur. Bu nedenle sabır, Allah’ın gücünü gereği gibi takdir edebilen bir mümin için zorlukla yaşanan bir ahlak özelliği değil, aksine zevk alınan bir ibadettir. Bu noktada, Kuran’da Allah’ın insanlara bildirdiği gerçek sabır ile toplumda bilinen sabır anlayışının farkı da ortaya çıkmaktadır.
Toplumun büyük bir kesiminde sabır, insanın karşılaştığı zorluk ve sıkıntılara göğüs germesi, bunlara katlanması ve tahammül etmesi olarak algılanır. Bu anlayışa göre sabır, ‘bir yere kadar dayanma gücü’dür ve zaman zaman ‘taşması’, ‘tükenmesi’ de son derece doğal karşılanır. Hatta bu yanlış anlayışa göre, sonunda somut bir çıkar elde edilemeyecek bir konuda sabır göstermek de gereksizdir. Hiçbir yarar sağlamayacak bir konu için sabır göstermenin, boş yere sıkıntıya katlanmak olduğuna inanılır.
Lütuf Sahibi Yüce Allah, iman eden samimi kullarının üzerinde “Sabur” (çok sabırlı) ismini tecelli ettirir ve onların kalplerindeki kararlılık duygusunu pekiştirir.
İman eden bir insan Allah’ın eşsiz ilminin ve sonsuz aklının tüm varlıkları sarıp kuşattığına ve O’nun izni olmaksızın tek bir olayın dahi gerçekleşmediğine kesin bir bilgiyle inanmaktadır. Tüm olayların ardında Allah’ın binlerce hayır ve hikmet yaratmış olduğunun ve tek dostu, velisi ve yardımcısının Yüce Rabbimiz olduğunun bilincindedir. Allah’ın kendisi için belirlediği kadere kayıtsız şartsız teslim olmuştur. Bu nedenle sabır, Allah’ın gücünü gereği gibi takdir edebilen bir mümin için zorlukla yaşanan bir ahlak özelliği değil, aksine zevk alınan bir ibadettir. Bu noktada, Kuran’da Allah’ın insanlara bildirdiği gerçek sabır ile toplumda bilinen sabır anlayışının farkı da ortaya çıkmaktadır.
Toplumun büyük bir kesiminde sabır, insanın karşılaştığı zorluk ve sıkıntılara göğüs germesi, bunlara katlanması ve tahammül etmesi olarak algılanır. Bu anlayışa göre sabır, ‘bir yere kadar dayanma gücü’dür ve zaman zaman ‘taşması’, ‘tükenmesi’ de son derece doğal karşılanır. Hatta bu yanlış anlayışa göre, sonunda somut bir çıkar elde edilemeyecek bir konuda sabır göstermek de gereksizdir. Hiçbir yarar sağlamayacak bir konu için sabır göstermenin, boş yere sıkıntıya katlanmak olduğuna inanılır.