“Şu halde, güzel bir sabır (göstererek) sabret.” (Mearic Suresi, 5)
Müminler, sabrın gerçek anlamını ve Allah Katında ne kadar makbul bir ibadet olduğunu, kendilerine rehber edindikleri tek kaynak olan Kuran’dan öğrenmişlerdir. Bu ahlak özelliğini Allah’ın beğeneceği şekilde yaşayan ve Allah’ın ayette emrettiği gibi, ‘güzel bir sabırla sabreden’ler yalnızca Kuran’a tabi olan müminlerdir.
Lütuf Sahibi Yüce Allah, iman eden samimi kullarının üzerinde “Sabur” (çok sabırlı) ismini tecelli ettirir ve onların kalplerindeki kararlılık duygusunu pekiştirir.
İman eden bir insan Allah’ın eşsiz ilminin ve sonsuz aklının tüm varlıkları sarıp kuşattığına ve O’nun izni olmaksızın tek bir olayın dahi gerçekleşmediğine kesin bir bilgiyle inanmaktadır. Tüm olayların ardında Allah’ın binlerce hayır ve hikmet yaratmış olduğunun ve tek dostu, velisi ve yardımcısının Yüce Rabbimiz olduğunun bilincindedir. Allah’ın kendisi için belirlediği kadere kayıtsız şartsız teslim olmuştur. Bu nedenle sabır, Allah’ın gücünü gereği gibi takdir edebilen bir mümin için zorlukla yaşanan bir ahlak özelliği değil, aksine zevk alınan bir ibadettir. Bu noktada, Kuran’da Allah’ın insanlara bildirdiği gerçek sabır ile toplumda bilinen sabır anlayışının farkı da ortaya çıkmaktadır.
Toplumun büyük bir kesiminde sabır, insanın karşılaştığı zorluk ve sıkıntılara göğüs germesi, bunlara katlanması ve tahammül etmesi olarak algılanır. Bu anlayışa göre sabır, ‘bir yere kadar dayanma gücü’dür ve zaman zaman ‘taşması’, ‘tükenmesi’ de son derece doğal karşılanır. Hatta bu yanlış anlayışa göre, sonunda somut bir çıkar elde edilemeyecek bir konuda sabır göstermek de gereksizdir. Hiçbir yarar sağlamayacak bir konu için sabır göstermenin, boş yere sıkıntıya katlanmak olduğuna inanılır.
Oysa Kuran’da öğretilen gerçek sabır, bu tahammül anlayışından oldukça farklıdır. Tahammül acı, sabır ise zevk verir. Müminler, sabrı Allah’ın bir emri olarak yaşarlar ve bu nedenle de hiçbir zaman sabırlarında tükenme ya da taşma gibi bir durum söz konusu olmaz. Hayatlarının sonuna kadar bu ibadeti şevkle yerine getirirler. Sabır mümin için Allah’ı hatırlamaktır, mutluluktur. Bunun yanında iman edenlerin sabretmelerinin karşılığında somut bir çıkar beklentileri yoktur. Rabbimizin hoşnutluğunu kazanacaklarını bilmek, onların alabilecekleri en güzel karşılıktır.
Kuran’da Allah’ın tavsiye ettiği sabır sadece zorluk zamanlarında yaşanan bir ahlak özelliği değildir. Gerçek sabır, Kuran ayetlerini her durumda titizlikle uygulamada ve Kuran ahlakını ömür boyunca yaşamak konusunda kararlılık göstermektir.
Kuran’da “… sürekli olan ‘salih davranışlar’ ise, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır.” (Kehf Suresi, 46) ayetiyle Yüce Allah, kararlılıkla sürdürülen salih davranışların önemine dikkat çekmektedir. Kuran’da müminlerin sabırlı ve tevekküllü olduklarını da Allah şöyle haber vermektedir:
“Onlar sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir.” (Nahl Suresi, 42)
Rabbimiz’in üstünlüğünü ve Yüceliğini takdir edebilmiş olmaları, müminlerin güzel bir sabır gösterebilmelerini kolaylaştırmaktadır. Allah’ın sonsuz akıl ve sonsuz ilim sahibi olduğunu bilen bir insan, kendisi için en hayırlı olanı ancak Rabbimiz’in belirleyebileceğini bilir. Ve Allah’ın karşısına çıkardığı her olayda mutlaka bir hayır olduğunu bilerek tevekkül eder, güzel bir sabırla sabreder. İbadetin Allah ile buluşma zamanları olduğunun bilincinde olan mümin, sabretmesi ya da tevekkül etmesi gerektiren anlarda, Allah ile olan randevusunu kaçırmaktan şiddetle sakınır.
Dünya hayatının gerçek yüzünü kavramış olmaları da müminlerin sabırlarında sürekli olmalarını sağlayan nedenlerdendir. Karşılaştıkları her zorluğu, Yüce Allah’ın kendilerini denemek için yarattığını bilirler. Allah bu dünyada Kendisine ibadet etmekte sabır gösterenleri, eşsiz cennet yurdunda ağırlayacağını vaat etmektedir:
Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir.
Onlar, Adn cennetlerine girerler. Babalarından, eşlerinden ve soylarından ‘salih davranışlarda’ bulunanlar da (Adn cennetlerine girer). Melekler onlara her bir kapıdan girip (şöyle derler:)
“Sabrettiğinize karşılık selam size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel.” (Rad Suresi, 22-23-24)
Yüce Allah Kuran’da , “… sabredenleri de belirtip-ayırdetmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? (Al-i İmran Suresi, 142) buyurmaktadır. Bir başka Kuran ayetindeki, “sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?..”(Bakara Suresi,214) ifadesinden ise, müminin başına gelen olayların, Allah’ın sünneti olduğunu anlamaktayız. Allah mümini cennetine almak için o musibeti vermektedir. Mümine düşen de, musibet karşısında üzülmek, sıkıntıya düşmek değil, tam aksine Rabbine olan sevgisini, inancını kanıtlayan güzel bir sabır örneği göstermektir. Çünkü yalnızca bu dünyada her şeye sabretmenin karşılığı olarak samimi müminler, Yüce Rabbimizin rızası ve diledikleri her şeyin bulunduğu sonsuz bir huzur ve güven ortamı olan cennetle ödüllendirileceklerdir:
İşte onlar, sabretmelerine karşılık (cennetin en gözde yerinde) odalarla ödüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve selamla karşılanırlar. (Furkan Suresi, 75)
Müminler, sabrın gerçek anlamını ve Allah Katında ne kadar makbul bir ibadet olduğunu, kendilerine rehber edindikleri tek kaynak olan Kuran’dan öğrenmişlerdir. Bu ahlak özelliğini Allah’ın beğeneceği şekilde yaşayan ve Allah’ın ayette emrettiği gibi, ‘güzel bir sabırla sabreden’ler yalnızca Kuran’a tabi olan müminlerdir.
Lütuf Sahibi Yüce Allah, iman eden samimi kullarının üzerinde “Sabur” (çok sabırlı) ismini tecelli ettirir ve onların kalplerindeki kararlılık duygusunu pekiştirir.
İman eden bir insan Allah’ın eşsiz ilminin ve sonsuz aklının tüm varlıkları sarıp kuşattığına ve O’nun izni olmaksızın tek bir olayın dahi gerçekleşmediğine kesin bir bilgiyle inanmaktadır. Tüm olayların ardında Allah’ın binlerce hayır ve hikmet yaratmış olduğunun ve tek dostu, velisi ve yardımcısının Yüce Rabbimiz olduğunun bilincindedir. Allah’ın kendisi için belirlediği kadere kayıtsız şartsız teslim olmuştur. Bu nedenle sabır, Allah’ın gücünü gereği gibi takdir edebilen bir mümin için zorlukla yaşanan bir ahlak özelliği değil, aksine zevk alınan bir ibadettir. Bu noktada, Kuran’da Allah’ın insanlara bildirdiği gerçek sabır ile toplumda bilinen sabır anlayışının farkı da ortaya çıkmaktadır.
Toplumun büyük bir kesiminde sabır, insanın karşılaştığı zorluk ve sıkıntılara göğüs germesi, bunlara katlanması ve tahammül etmesi olarak algılanır. Bu anlayışa göre sabır, ‘bir yere kadar dayanma gücü’dür ve zaman zaman ‘taşması’, ‘tükenmesi’ de son derece doğal karşılanır. Hatta bu yanlış anlayışa göre, sonunda somut bir çıkar elde edilemeyecek bir konuda sabır göstermek de gereksizdir. Hiçbir yarar sağlamayacak bir konu için sabır göstermenin, boş yere sıkıntıya katlanmak olduğuna inanılır.
Oysa Kuran’da öğretilen gerçek sabır, bu tahammül anlayışından oldukça farklıdır. Tahammül acı, sabır ise zevk verir. Müminler, sabrı Allah’ın bir emri olarak yaşarlar ve bu nedenle de hiçbir zaman sabırlarında tükenme ya da taşma gibi bir durum söz konusu olmaz. Hayatlarının sonuna kadar bu ibadeti şevkle yerine getirirler. Sabır mümin için Allah’ı hatırlamaktır, mutluluktur. Bunun yanında iman edenlerin sabretmelerinin karşılığında somut bir çıkar beklentileri yoktur. Rabbimizin hoşnutluğunu kazanacaklarını bilmek, onların alabilecekleri en güzel karşılıktır.
Kuran’da Allah’ın tavsiye ettiği sabır sadece zorluk zamanlarında yaşanan bir ahlak özelliği değildir. Gerçek sabır, Kuran ayetlerini her durumda titizlikle uygulamada ve Kuran ahlakını ömür boyunca yaşamak konusunda kararlılık göstermektir.
Kuran’da “… sürekli olan ‘salih davranışlar’ ise, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır.” (Kehf Suresi, 46) ayetiyle Yüce Allah, kararlılıkla sürdürülen salih davranışların önemine dikkat çekmektedir. Kuran’da müminlerin sabırlı ve tevekküllü olduklarını da Allah şöyle haber vermektedir:
“Onlar sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir.” (Nahl Suresi, 42)
Rabbimiz’in üstünlüğünü ve Yüceliğini takdir edebilmiş olmaları, müminlerin güzel bir sabır gösterebilmelerini kolaylaştırmaktadır. Allah’ın sonsuz akıl ve sonsuz ilim sahibi olduğunu bilen bir insan, kendisi için en hayırlı olanı ancak Rabbimiz’in belirleyebileceğini bilir. Ve Allah’ın karşısına çıkardığı her olayda mutlaka bir hayır olduğunu bilerek tevekkül eder, güzel bir sabırla sabreder. İbadetin Allah ile buluşma zamanları olduğunun bilincinde olan mümin, sabretmesi ya da tevekkül etmesi gerektiren anlarda, Allah ile olan randevusunu kaçırmaktan şiddetle sakınır.
Dünya hayatının gerçek yüzünü kavramış olmaları da müminlerin sabırlarında sürekli olmalarını sağlayan nedenlerdendir. Karşılaştıkları her zorluğu, Yüce Allah’ın kendilerini denemek için yarattığını bilirler. Allah bu dünyada Kendisine ibadet etmekte sabır gösterenleri, eşsiz cennet yurdunda ağırlayacağını vaat etmektedir:
Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir.
Onlar, Adn cennetlerine girerler. Babalarından, eşlerinden ve soylarından ‘salih davranışlarda’ bulunanlar da (Adn cennetlerine girer). Melekler onlara her bir kapıdan girip (şöyle derler:)
“Sabrettiğinize karşılık selam size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel.” (Rad Suresi, 22-23-24)
Yüce Allah Kuran’da , “… sabredenleri de belirtip-ayırdetmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? (Al-i İmran Suresi, 142) buyurmaktadır. Bir başka Kuran ayetindeki, “sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?..”(Bakara Suresi,214) ifadesinden ise, müminin başına gelen olayların, Allah’ın sünneti olduğunu anlamaktayız. Allah mümini cennetine almak için o musibeti vermektedir. Mümine düşen de, musibet karşısında üzülmek, sıkıntıya düşmek değil, tam aksine Rabbine olan sevgisini, inancını kanıtlayan güzel bir sabır örneği göstermektir. Çünkü yalnızca bu dünyada her şeye sabretmenin karşılığı olarak samimi müminler, Yüce Rabbimizin rızası ve diledikleri her şeyin bulunduğu sonsuz bir huzur ve güven ortamı olan cennetle ödüllendirileceklerdir:
İşte onlar, sabretmelerine karşılık (cennetin en gözde yerinde) odalarla ödüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve selamla karşılanırlar. (Furkan Suresi, 75)