Her insanın yaşamındaki tek kesin gerçek ölümdür. Şu an, bu satırları okurken, dünyada çok az bir zamanınızın kaldığını ve örneğin, yarın öleceğinizi hayal edin. Sizin için neler anlam kazanır ve neler anlamını kaybederdi? İnsanın dünyadayken, “onun için hayatımı seve seve veririm” dediği çocuğunu dahi hesap gününün azabından kurtulabilmek için fidye olarak vermek isteyebileceğini düşününce?..
Acaba öldüğünüzde, Rabbinizin huzuruna çıkmaya ve ‘ellerinizin önceden takdim ettikleri’nin hesabını vermeye hazır mısınız? Allah’ın tüm insanları yaratma nedeni olan kulluk görevinizi gereği gibi yaptınız mı?
Bir an Meryem Suresi’nde tasvir edildiği gibi; cehennemin çevresinde, tüm insanlarla birlikte diz çökmüş durumda olduğunuzu ve çılgınca yanan ateşi gördüğünüzü, korkunç uğultusunu işittiğinizi hayal edin. Allah’ın oradan kurtardığı takva sahiplerinden biri misiniz yoksa dizüstü çökmüş olarak bırakılan zulmedenlerden misiniz? Hangi gruptan olmaya layık olduğunuzu düşünüyorsunuz?
Ya da , cehennemden yükselen inlemeleri, çığlık seslerini , bir kez daha dünyaya geri dönmek isteyen pişmanlık dolu yalvarışları duysanız..
Ve bunlardan sonra dünyadaki yaşamınıza tekrar geri döndürülseniz. acaba nasıl bir yaşamı seçerdiniz? Mutlaka tarifi olanaksız bir korkuya kapılır, kendinizi samimiyetle bir gözden geçirir, bambaşka bir insan olurdunuz.
Hayatınızı tamamen değiştiririr, Allah’ın sınırlarını korumaya ve O’nun istediği gibi yaşamaya şiddetle özen gösterirdiniz. Asla ahiretinizi riske atacak davranışlar içine girmezdiniz. O zaman şu anki rahatlığınızın nedeninin ne olduğunu düşündünüz mü?
Unutmayalım ki, ‘o gün’ cehennemin çevresinde diz üstü çökmüş olarak kaldığımızda, kurtarılan takva sahibi insanlardan olmamamız ihtimalini düşünüp, ona göre yaşayalım. Çünkü cehennem, geri dönüşü olmayan, Allah’ın dilemesi dışında sonsuza kadar içinde kalınacak olan, ‘kapıları kilitlenmiş’ bir mekandır.
Furkan Suresi,13. ayette; “Elleri boyunlarına bağlı olarak, sıkışık bir yerine atıldıkları zaman orada yok oluşu isteyip-çağırırlar.” buyrulmaktadır . Sadece bu pozisyonda sonsuza kadar kalmak bile dayanılabilecek bir durum değildir.
Cehennemde korkunç azap verici ve sıkıntılı bir yaşam vardır. .Yemek olarak darı dikeni, zakkum, içecek olarak irin ve kan… Yatmak için ateşten yatak ve yorgan. Sıkıntılı daracık yerler ve çılgınca yanan ateş. Sürekli bu ateşe sunulan inkarcılar…Ve sonsuza kadar süren, hafifletilmeyen bir ızdırap..
Belki bugün dünyadaki son günümüz, belki son haftamız, belki de son senemiz. Bunu bilmiyoruz. Zamanını bilmediğimiz ölüm ile karşılaşmadan önce tevbe edelim ve Allah’ın hoşnut olacağı imanlı bir hayat yaşamaya başlayalım…
Bir an, hesap günü kurulan terazide günahlarımızın ve sevaplarımızın eşit geldiğini düşünelim. Dünyadayken yapacağımız bir salih amelin, o dengeyi bozarak cennetimize vesile olabileceğini unutmayıp, Allah’ın hoşnut olacağı salih amellerde bulunalım.
Kuran’da söz edilen, ahirette iman edenlere özel ‘nur’u, dünyada yaşarken ve inşaAllah vakit varken arayıp-bulmaya çalışalım..
“…Onlara; “Arkanıza (dünyaya) dönün de bir nur arayıp-bulmaya çalışın” denilir. Derken aralarında kapısı olan bir sur çekilmiştir; onun iç yanında rahmet, dış yanında o yönden azab vardır.” Hadid Suresi,13
Acaba öldüğünüzde, Rabbinizin huzuruna çıkmaya ve ‘ellerinizin önceden takdim ettikleri’nin hesabını vermeye hazır mısınız? Allah’ın tüm insanları yaratma nedeni olan kulluk görevinizi gereği gibi yaptınız mı?
Bir an Meryem Suresi’nde tasvir edildiği gibi; cehennemin çevresinde, tüm insanlarla birlikte diz çökmüş durumda olduğunuzu ve çılgınca yanan ateşi gördüğünüzü, korkunç uğultusunu işittiğinizi hayal edin. Allah’ın oradan kurtardığı takva sahiplerinden biri misiniz yoksa dizüstü çökmüş olarak bırakılan zulmedenlerden misiniz? Hangi gruptan olmaya layık olduğunuzu düşünüyorsunuz?
Ya da , cehennemden yükselen inlemeleri, çığlık seslerini , bir kez daha dünyaya geri dönmek isteyen pişmanlık dolu yalvarışları duysanız..
Ve bunlardan sonra dünyadaki yaşamınıza tekrar geri döndürülseniz. acaba nasıl bir yaşamı seçerdiniz? Mutlaka tarifi olanaksız bir korkuya kapılır, kendinizi samimiyetle bir gözden geçirir, bambaşka bir insan olurdunuz.
Hayatınızı tamamen değiştiririr, Allah’ın sınırlarını korumaya ve O’nun istediği gibi yaşamaya şiddetle özen gösterirdiniz. Asla ahiretinizi riske atacak davranışlar içine girmezdiniz. O zaman şu anki rahatlığınızın nedeninin ne olduğunu düşündünüz mü?
Unutmayalım ki, ‘o gün’ cehennemin çevresinde diz üstü çökmüş olarak kaldığımızda, kurtarılan takva sahibi insanlardan olmamamız ihtimalini düşünüp, ona göre yaşayalım. Çünkü cehennem, geri dönüşü olmayan, Allah’ın dilemesi dışında sonsuza kadar içinde kalınacak olan, ‘kapıları kilitlenmiş’ bir mekandır.
Furkan Suresi,13. ayette; “Elleri boyunlarına bağlı olarak, sıkışık bir yerine atıldıkları zaman orada yok oluşu isteyip-çağırırlar.” buyrulmaktadır . Sadece bu pozisyonda sonsuza kadar kalmak bile dayanılabilecek bir durum değildir.
Cehennemde korkunç azap verici ve sıkıntılı bir yaşam vardır. .Yemek olarak darı dikeni, zakkum, içecek olarak irin ve kan… Yatmak için ateşten yatak ve yorgan. Sıkıntılı daracık yerler ve çılgınca yanan ateş. Sürekli bu ateşe sunulan inkarcılar…Ve sonsuza kadar süren, hafifletilmeyen bir ızdırap..
Belki bugün dünyadaki son günümüz, belki son haftamız, belki de son senemiz. Bunu bilmiyoruz. Zamanını bilmediğimiz ölüm ile karşılaşmadan önce tevbe edelim ve Allah’ın hoşnut olacağı imanlı bir hayat yaşamaya başlayalım…
Bir an, hesap günü kurulan terazide günahlarımızın ve sevaplarımızın eşit geldiğini düşünelim. Dünyadayken yapacağımız bir salih amelin, o dengeyi bozarak cennetimize vesile olabileceğini unutmayıp, Allah’ın hoşnut olacağı salih amellerde bulunalım.
Kuran’da söz edilen, ahirette iman edenlere özel ‘nur’u, dünyada yaşarken ve inşaAllah vakit varken arayıp-bulmaya çalışalım..
“…Onlara; “Arkanıza (dünyaya) dönün de bir nur arayıp-bulmaya çalışın” denilir. Derken aralarında kapısı olan bir sur çekilmiştir; onun iç yanında rahmet, dış yanında o yönden azab vardır.” Hadid Suresi,13