Biliyorsunuz bugünlerde NATO’nun 70.kuruluş yıldönümü münasebetiyle bu teşkilatın üyeleri Londra/İngiltere’de bir araya geldiler. ,
NATO; soğuk savaş döneminin kuruluşlarındandır. Zamanında Sovyetler yani ona ait kızıl ordusu ülkemize karşı olumsuz bir saldırıda bulunursa NATO anında yanımızda bitecek ve yardım edecekti. O dönemin sol fikre sahip olanları “NATO’YA HAYIR” sloganları ile sokaklarda tepkilerini yerine getirir, sağ tandanslı olanları ise “komünistler Moskova’ya! ” sloganı ile bağırıp dururlardı.
Yani NATO; güya antikomünist bir bakış açısıyla kalkan görevi görüyordu. 1989 SSCB çökmüş, dağılmış ve aslında artık Nato’nun işlevi bitmiş olması gerekirken, bu teşkilat ne hikmetse dağılmamış, dağıtılmamış ve devam ettirilmiştir.
Ben Nato teşkilatının ABD ‘nin yedek sibobu, lastiği, yedek askeri gücü olarak görüyorum ve bence darbelerin yaptırılmasında, 15 Temmuz aziz milletimize yönelik darbe girişiminde etkisinin olduğunu, etkili karar verme noktasında olan tiplerin korunup korunmasında kollayıcı bir stratejisinin olduğuna inananlardanım.
Gelelim şimdiki Londra’da yapılacak toplantı içeriğine; Sayın Cumhurbaşkanımız çok net bir şekilde Nato gündemine… Nato: Eğer teşkilat üyelerinin ve coğrafyanın güvenliği ile ilgili bir görev ifası varsa bunu en iyi yerine ülkenin Türkiye olduğunu, Ankara/Türkiye olarak Güvenli Bölge ve Suriye uyuşmazlığında Nato’nun üzerine düşeni yapmasını, bilerek bazı gerçekleri görmezlikten gelmemesi gerektiğini hatırlatacaktır.
Ancak geldiğimiz noktada maalesef Sayın Cumhurbaşkanımızın Avrupa ülkelerine yönelik; Suriyeli mülteciler konusunda aldığımız ve katlandığımız maddi manevi yükün paylaşımında hiç yanımızda durmadıklarını ve yuvarlak laflarla geçiştirdiklerini yüzlerine her platformda haykırmıştır.
Bizler Türkiye olarak ülkemizin menfaatlerini korumak zorundayız. Avrupa Birliği veya ABD bizim için köprü ve aracıdırlar. Bizim S-400 almamız Batı ülkelerini göz ardı ettik, onları artık tanımayacağız hiçbir ilişkide bulunmayacağız anlamına gelmemektedir.
Avrupa Birliğinin bizleri sırf Müslüman bir ülke olduğumuz için hep ötelemesi, küçümsemesi kabul edilebilecek bir durum değildir. Sayın Cumhurbaşkanımız Sayın Macron’a “beyin ölümü asıl sen de gerçekleşti” derken O’nu uyandırmak ve eşit adil, ötekileştirmeyen, haçlı zihniyetinden kurtarıp medeniyetlere saygıya davet ederek, seviyeli olmaya davet etmiştir.
Bizler yıkan, parçalayan, dağıtan değil… Bilakis her zaman olduğu gibi; tarihimize, inancımıza, medeniyetimize yakışır şekilde gönüllere girerek uzlaştıran, müspet anlamda katkıda bulunan, insanlığa hizmet eden ve ülke menfaatlerini koruyan bir duruş sergileyelim.
Zaman birlik, beraberlik, dirlik dinginlik ve birbirimizi anlayarak, tarihimizden dersler çıkartarak geleceğe yürüme vaktidir vesselam.
Kalın sağlıcakla….
NATO; soğuk savaş döneminin kuruluşlarındandır. Zamanında Sovyetler yani ona ait kızıl ordusu ülkemize karşı olumsuz bir saldırıda bulunursa NATO anında yanımızda bitecek ve yardım edecekti. O dönemin sol fikre sahip olanları “NATO’YA HAYIR” sloganları ile sokaklarda tepkilerini yerine getirir, sağ tandanslı olanları ise “komünistler Moskova’ya! ” sloganı ile bağırıp dururlardı.
Yani NATO; güya antikomünist bir bakış açısıyla kalkan görevi görüyordu. 1989 SSCB çökmüş, dağılmış ve aslında artık Nato’nun işlevi bitmiş olması gerekirken, bu teşkilat ne hikmetse dağılmamış, dağıtılmamış ve devam ettirilmiştir.
Ben Nato teşkilatının ABD ‘nin yedek sibobu, lastiği, yedek askeri gücü olarak görüyorum ve bence darbelerin yaptırılmasında, 15 Temmuz aziz milletimize yönelik darbe girişiminde etkisinin olduğunu, etkili karar verme noktasında olan tiplerin korunup korunmasında kollayıcı bir stratejisinin olduğuna inananlardanım.
Gelelim şimdiki Londra’da yapılacak toplantı içeriğine; Sayın Cumhurbaşkanımız çok net bir şekilde Nato gündemine… Nato: Eğer teşkilat üyelerinin ve coğrafyanın güvenliği ile ilgili bir görev ifası varsa bunu en iyi yerine ülkenin Türkiye olduğunu, Ankara/Türkiye olarak Güvenli Bölge ve Suriye uyuşmazlığında Nato’nun üzerine düşeni yapmasını, bilerek bazı gerçekleri görmezlikten gelmemesi gerektiğini hatırlatacaktır.
Ancak geldiğimiz noktada maalesef Sayın Cumhurbaşkanımızın Avrupa ülkelerine yönelik; Suriyeli mülteciler konusunda aldığımız ve katlandığımız maddi manevi yükün paylaşımında hiç yanımızda durmadıklarını ve yuvarlak laflarla geçiştirdiklerini yüzlerine her platformda haykırmıştır.
Bizler Türkiye olarak ülkemizin menfaatlerini korumak zorundayız. Avrupa Birliği veya ABD bizim için köprü ve aracıdırlar. Bizim S-400 almamız Batı ülkelerini göz ardı ettik, onları artık tanımayacağız hiçbir ilişkide bulunmayacağız anlamına gelmemektedir.
Avrupa Birliğinin bizleri sırf Müslüman bir ülke olduğumuz için hep ötelemesi, küçümsemesi kabul edilebilecek bir durum değildir. Sayın Cumhurbaşkanımız Sayın Macron’a “beyin ölümü asıl sen de gerçekleşti” derken O’nu uyandırmak ve eşit adil, ötekileştirmeyen, haçlı zihniyetinden kurtarıp medeniyetlere saygıya davet ederek, seviyeli olmaya davet etmiştir.
Bizler yıkan, parçalayan, dağıtan değil… Bilakis her zaman olduğu gibi; tarihimize, inancımıza, medeniyetimize yakışır şekilde gönüllere girerek uzlaştıran, müspet anlamda katkıda bulunan, insanlığa hizmet eden ve ülke menfaatlerini koruyan bir duruş sergileyelim.
Zaman birlik, beraberlik, dirlik dinginlik ve birbirimizi anlayarak, tarihimizden dersler çıkartarak geleceğe yürüme vaktidir vesselam.
Kalın sağlıcakla….