Bir dost sohbetinde ya da benimle yapılan bir söyleşide ne zaman “mutluluk” söz konusu olmuşsa görüşümü, “Önce kendiniz mutlu olmalısınız. Siz mutlu değilseniz etrafınıza da mutluluk sihrini dağıtamazsınız. Mutlu olabilmek için korkulardan, endişelerden, hırslardan, kavgalardan, çekememezlikten, kötü düşüncelerden arınmak gerekir,” diyerek belirtmişimdir.
Mutluluk adına bunu birinci önerim olarak kabul edecek olursak, ikinciye de, “Kişinin önce kendini sevmesi, kendi değerlerinin farkına varması, kendisiyle barışık olması çok önemlidir. Kendini sevmeyen mutlu olamaz” düşüncemi koyabilirim.
Bu önerileri çoğaltmak mümkün, Örneğin;
*Mutsuz olmanın en büyük nedenlerinden biri kıskançlıktır. Kıskançlık hiç bir zaman kişiyi iyiye götürmez.
*Başımıza gelen iyi ve kötü şeyleri ne kadar olgunlukla karşılayabilirsek, kazanmamız gereken sınavları ne kadar çabuk atlatabilirsek, o kadar çabuk mutluluğun basamaklarını tırmanabiliriz.
*Çalışmalı ve üretmeliyiz. Boş oturan insan mutsuzdur. Diğer bir deyişle, mutluluğu yakalayamaz. Üreten kişi topluma faydalı ve toplumun bir parçası olmanın önemini bilir.
*Mutluluk aynı zamanda düşünce biçimidir. Olumlu düşünmek kanallarımızı açar. Sonra çevremize bulaşır. Oradan da çevremizin çevresine...
*Bilgisini artıran insan mutludur. Öğrenmek de bir başka mutluluktur. Öğrendikçe farklılaşır, gelişir ve olgunlaşırız. Hayatı daha çok ve doğru kavrarız. İşte bu nedenle öğrenmek ve öğretmek en büyük mutluluk kaynaklarından biridir.
“Şükretmek size her zaman huzur olarak geri dönecektir,” diyor Mevlana ve “Sen düşünceden ibaretsin/Geriye et ve kemiksin/Gül düşünür gülistan olursun/ Diken düşünür dikenlik olursun,” diyerek ekliyor.
Bütün bu genel düşüncelerimin ötesinde, kendime mutluluğu sorduğumda cevabım, “Benim için bir başka mutluluk kaynağı ise senelere yayılan emekle, inançla ve en önemlisi sevgiyle kurmuş olduğum dostluklarımdır. Kötü günde yanımda olan, sıkıntımı, acımı paylaşan ve iyi günde sevincime, keyfime sevinç ve keyif katan dostlarımdır,” olmuştur.
Diyorum ki, başkalarına zaman ayırın. Bunu hem başkalarının mutluluğu hem de kendi mutluluğunuz için yapın. Yalnızlık ve insandan kaçmanın psikolojik ve bedensel rahatsızlıklara neden olduğu bildiğimiz bir gerçek. Yaşamımızdaki en güzel anlar başkalarıyla paylaştıkça daha da güzelleşiyor. Bilgi almamıza ve fikren gelişmemize katkısı oluyor. Sonuç olarak manen zenginleşiyoruz.
Tanıdıkça hiç sevmediğimiz birini tanımaya ve sevmeye başlıyoruz. Az sevdiğimiz birini daha çok sevme şansını yakalıyoruz. Sevmek ve sevilmek hayatın temelidir. Sevdiğimiz ve sevildiğimiz sürece yaşama daha sıkı sarılırız.
Başkalarına zaman ayırırken, başarı yolunun ilk durağı; İnsan ilişkileridir. Huzurun ve mutluluğun kilit noktasıdır. Doğru anahtarı kullanırsak tüm kapılar önümüzde rahatça açılır. Anahtarı bulamazsak en kolay ilişkiler bile kördüğüme döner. İnsanlarla, onları değiştirmeye çalışmadan, zorlamadan, yönlendirmeden, anlamayı ve diyaloğu temel alan ilişkiler yumağı kurmak... Sır burada!..
Günlük yaşam korkunç bir hızla ilerliyor ve değişiyor. Bu hıza ayak uydurmak her yiğidin harcı değildir. O halde uyum sağlamak için ne yapmalıyız?.. Anlamaya çalışmak... Empati kurmak... Sabır ve sevgiyle insanları izlemek gibi yöntemleri içtenlikle uygulamalıyız.
İleriye doğru hızla hareket hatta çoklu hareket insanın derinlik kazanmasının önüne set çekti. Daha da öteye giderek “Yaşam sığlaştı”da diyebiliriz. Bu nedenle uyum sağlamak ve anlamaya çalışmaktan başka çıkar yolumuz yok.
Mutluluk adına bunu birinci önerim olarak kabul edecek olursak, ikinciye de, “Kişinin önce kendini sevmesi, kendi değerlerinin farkına varması, kendisiyle barışık olması çok önemlidir. Kendini sevmeyen mutlu olamaz” düşüncemi koyabilirim.
Bu önerileri çoğaltmak mümkün, Örneğin;
*Mutsuz olmanın en büyük nedenlerinden biri kıskançlıktır. Kıskançlık hiç bir zaman kişiyi iyiye götürmez.
*Başımıza gelen iyi ve kötü şeyleri ne kadar olgunlukla karşılayabilirsek, kazanmamız gereken sınavları ne kadar çabuk atlatabilirsek, o kadar çabuk mutluluğun basamaklarını tırmanabiliriz.
*Çalışmalı ve üretmeliyiz. Boş oturan insan mutsuzdur. Diğer bir deyişle, mutluluğu yakalayamaz. Üreten kişi topluma faydalı ve toplumun bir parçası olmanın önemini bilir.
*Mutluluk aynı zamanda düşünce biçimidir. Olumlu düşünmek kanallarımızı açar. Sonra çevremize bulaşır. Oradan da çevremizin çevresine...
*Bilgisini artıran insan mutludur. Öğrenmek de bir başka mutluluktur. Öğrendikçe farklılaşır, gelişir ve olgunlaşırız. Hayatı daha çok ve doğru kavrarız. İşte bu nedenle öğrenmek ve öğretmek en büyük mutluluk kaynaklarından biridir.
“Şükretmek size her zaman huzur olarak geri dönecektir,” diyor Mevlana ve “Sen düşünceden ibaretsin/Geriye et ve kemiksin/Gül düşünür gülistan olursun/ Diken düşünür dikenlik olursun,” diyerek ekliyor.
Bütün bu genel düşüncelerimin ötesinde, kendime mutluluğu sorduğumda cevabım, “Benim için bir başka mutluluk kaynağı ise senelere yayılan emekle, inançla ve en önemlisi sevgiyle kurmuş olduğum dostluklarımdır. Kötü günde yanımda olan, sıkıntımı, acımı paylaşan ve iyi günde sevincime, keyfime sevinç ve keyif katan dostlarımdır,” olmuştur.
Diyorum ki, başkalarına zaman ayırın. Bunu hem başkalarının mutluluğu hem de kendi mutluluğunuz için yapın. Yalnızlık ve insandan kaçmanın psikolojik ve bedensel rahatsızlıklara neden olduğu bildiğimiz bir gerçek. Yaşamımızdaki en güzel anlar başkalarıyla paylaştıkça daha da güzelleşiyor. Bilgi almamıza ve fikren gelişmemize katkısı oluyor. Sonuç olarak manen zenginleşiyoruz.
Tanıdıkça hiç sevmediğimiz birini tanımaya ve sevmeye başlıyoruz. Az sevdiğimiz birini daha çok sevme şansını yakalıyoruz. Sevmek ve sevilmek hayatın temelidir. Sevdiğimiz ve sevildiğimiz sürece yaşama daha sıkı sarılırız.
Başkalarına zaman ayırırken, başarı yolunun ilk durağı; İnsan ilişkileridir. Huzurun ve mutluluğun kilit noktasıdır. Doğru anahtarı kullanırsak tüm kapılar önümüzde rahatça açılır. Anahtarı bulamazsak en kolay ilişkiler bile kördüğüme döner. İnsanlarla, onları değiştirmeye çalışmadan, zorlamadan, yönlendirmeden, anlamayı ve diyaloğu temel alan ilişkiler yumağı kurmak... Sır burada!..
Günlük yaşam korkunç bir hızla ilerliyor ve değişiyor. Bu hıza ayak uydurmak her yiğidin harcı değildir. O halde uyum sağlamak için ne yapmalıyız?.. Anlamaya çalışmak... Empati kurmak... Sabır ve sevgiyle insanları izlemek gibi yöntemleri içtenlikle uygulamalıyız.
İleriye doğru hızla hareket hatta çoklu hareket insanın derinlik kazanmasının önüne set çekti. Daha da öteye giderek “Yaşam sığlaştı”da diyebiliriz. Bu nedenle uyum sağlamak ve anlamaya çalışmaktan başka çıkar yolumuz yok.