Geçenler de kıssadan hisse diyebileceğimiz bir hikaye okudum. İnsanın mücadele etmekten belki de yorgun düştüğü zamanlarda okuması gerektiği, emeğinin mükafatını alacağını gösteren küçük bir hikaye. Hikayeden kısaca bahsedersek eğer; zamanın birinde bir kral saraya giden yolu kapatıyor, koca bir kaya ile ülkenin tüccarları, saraya gelmesi gerekenler hayıflanmaktan, yüksek seslerle şikayet etmekten vazgeçmiyor… Tabi ki kral da bu olup bitenleri uzaktan izliyor. Saraya meyve sebze getiren bir köylü ise sırtındaki küfeyi yere bırakarak o koca kaya ile tabiri caiz ise zar zor mücadele ederek, kan ter içinde kalarak kayayı yoldan çekiyor ve gördüğü manzara karşısında şaşkınlıkla bakakalıyor. Kayanın altından bir kese dolusu altın çıkıyor ve içinde bir not…
O kadar gelip giden tüccarlar, insanlar şikayet etmek yerine bu işin ucundan tutsalardı, bu işi belki de kendilerine sorumluluk bilselerdi o bir kese altına kavuşacaklardı.
Hayat böyle galiba işte.. Hayıflanmaktan geri durup, bir şeyler ile mücadele etmeye başladığımız da, sorumluluk almaktan, terlemekten korkmadığı zamanlarda umulmadık yerlerden umulmadık, sevindirici, emeklerimizin karşılığı çıka geliyor.
Hepimiz için geçerli bu aslında, sabrediyoruz, isyan ediyoruz, çıkış arıyoruz bulamıyor veya bulamadığımızı zannediyoruz. Belki de görmek istemiyoruz, hayat bizi bir taraftan sınarken bir taraftan da bizim için belki de umulmadık hediyeler hazırlıyor. Burada başlıyor aslında gerçek diye nitelendirdiğimiz. Sabretmek, uğraşmaktan korkmamak, şikayet etmekten geri durmak, durup bir nefes aldığımızda ‘ben ne yapıyorum’ diyebilmek.
Hayat kavgası dediğimiz belki de bu aslında… Korkmak, sinmek yerine, şikayetleri peş peşe dizmek yerine elimizi taşın altına koymalıyız. Bu mücadelemizin karşılığını mutlaka alacağız, kapılar elbette açılacak bizler içinde yeter ki mücadele etmekten, hoş görmekten vazgeçmeyelim…
Gülmekten, iyi görmekten, yorulmaktan vazgeçmemeli insan. Emeksiz yemek olmayacaktır elbette ve bir gün mükafatları kapımızı çalacaktır… Bütün engeller bizler içindir, oturduğumuz yerden daha iyisini istemek yerine bunu yorularak yapmalı insan. Biz yoruldukça, yoğruldukça daha iyisi olacaktır elbette bizim için
O kadar gelip giden tüccarlar, insanlar şikayet etmek yerine bu işin ucundan tutsalardı, bu işi belki de kendilerine sorumluluk bilselerdi o bir kese altına kavuşacaklardı.
Hayat böyle galiba işte.. Hayıflanmaktan geri durup, bir şeyler ile mücadele etmeye başladığımız da, sorumluluk almaktan, terlemekten korkmadığı zamanlarda umulmadık yerlerden umulmadık, sevindirici, emeklerimizin karşılığı çıka geliyor.
Hepimiz için geçerli bu aslında, sabrediyoruz, isyan ediyoruz, çıkış arıyoruz bulamıyor veya bulamadığımızı zannediyoruz. Belki de görmek istemiyoruz, hayat bizi bir taraftan sınarken bir taraftan da bizim için belki de umulmadık hediyeler hazırlıyor. Burada başlıyor aslında gerçek diye nitelendirdiğimiz. Sabretmek, uğraşmaktan korkmamak, şikayet etmekten geri durmak, durup bir nefes aldığımızda ‘ben ne yapıyorum’ diyebilmek.
Hayat kavgası dediğimiz belki de bu aslında… Korkmak, sinmek yerine, şikayetleri peş peşe dizmek yerine elimizi taşın altına koymalıyız. Bu mücadelemizin karşılığını mutlaka alacağız, kapılar elbette açılacak bizler içinde yeter ki mücadele etmekten, hoş görmekten vazgeçmeyelim…
Gülmekten, iyi görmekten, yorulmaktan vazgeçmemeli insan. Emeksiz yemek olmayacaktır elbette ve bir gün mükafatları kapımızı çalacaktır… Bütün engeller bizler içindir, oturduğumuz yerden daha iyisini istemek yerine bunu yorularak yapmalı insan. Biz yoruldukça, yoğruldukça daha iyisi olacaktır elbette bizim için