Necmettin Çalışkan saydığım ve sevdiğim bir insandır.
Kendisi aslen Adana’lı olmasına rağmen uzun yıllardır yaşadığı Hatay’a gerek işadamlığı yönüyle, gerekse de sosyal ve siyasal hayata kattığı değerlerle her zaman dikkat çekmiş, söyledikleri ve yazdıkları dikkatle takip edilmiş önemli şahsiyetlerden birisidir.
İş adamlığı, akademisyenliği, yazarlığı ve siyasetçiliği bünyesinde toplayarak çok az insanda görebileceğimiz türde değerleri üzerinde taşımaktadır.
Ancak geçenlerde yazmış olduğu “Medyada Tekelleşme” yazısını eleştirmeden geçemiyeceğim.
Bilindiği gibi Doğan Medya Grubu geçen ay sürpriz bir biçimde Erdoğan Demirören’e 1 Milyar 250 Milyon dolar karşılığı satılmış, böylece Aydın Doğan yıllardır işgal ettiği ve ülkenin şekillenmesine (!) katkıda bulunduğu medya sahasından çekilmişti.
Buna 28 Şubat artıklarının nasıl üzüldüklerini, nasıl ağıtlar yaktıklarını biliyorum ve şaşırmıyorum.
Ancak 28 Şubat’taki medya lincini en iyi yaşamış, Doğan Medya grubunun öncülüğünde ve amiral gemiliğinde siyasi infazların nasıl yapıldığını görmüş, üst düzey bir askeri yetkili ağzıyla nasıl toplum terbiye edilmeye çalışılmış olduğunu en iyi Necmettin Bey bilir diye düşünüyorum.
O Doğan medya grubu ki her zaman sahibinin sesi olmuş, ülkenin milli menfaatleri söz konusu olduğunda her zaman emperyal güçlerin yanında yer almış, asıl medya tekelleşmesini yaparak hükümetler kurup, hükümetler yıkmış, başbakanları bile evinde patronuyla pijamayla karşılayarak asıl patronun kim olduğunu göstermiş, ülkemizin sabıkaları saymakla bitmeyen bir kuruluşu değil midir?
O Medya grubu ki her darbenin arkasında yer almış, 28 Şubat’ın silahsız gücü olmuş, gezi olaylarının öncüsü, 17/25 Aralık darbesinin borazanı değil midir.
O medya grubu ki bünyesinde bulundurduğu içlerinde Amiral gemisi denilen Hürriyet’in de yer aldığı 7 gazete, 3 dergi, 6 Televizyon kanalı, 5 Radyo, 2 Dijital Platform ile Medya tekelleşmesinin somut örneği değil midir?
Bu nasıl tekelleşme itirazıdır ki bunlar Aydın Doğan bünyesinde olduğu zaman demokrasi oluyor, Erdoğan Demirören bünyesine geçtiği zaman Medya tekelleşmesine dönüşüyor.
Bunda bir insaf, bir izan aramak gerekmiyor mu?
Kaldı ki Demirören grubunun elindeki Milliyet ve Vatan gazetelerinin bakış açıları ortadayken ve bünyelerinde her türlü muhalif veya taraftar yazarları istihdam etmişken tekelleşme diye düşünmek akla ziyan bir davranış değil midir?
Memlekette halen Milli Gazete, Sözcü, Oda TV, Halk TV ve yüzlerce internet gazetesi en yivsiz, setsiz muhalefetine kadar muhalefet yaparken nasıl oluyor da Aydın Doğan gibi basın sabıkası bir hayli yüklü olan bir insan medyadan çekiliyor diye tekelleşme oluyor zannına kapılınır?
Doğan Medya grubunun bu ülkeye katkısı değil sadece zararı dokunmuştur, çekilmesi de, satılması da hayırlı olmuştur kanaatindeyim.
Elbette farklı sesler olacaktır. Muhalif basın olacaktır ama ülkenin bekası olduğunda ülkesinden yana tavır alacak örnekleri batıda sıkla gözüken türde olacaktır.
Demirören grubunu da medyada bu şekilde gözlemleyecek ve tanıyacağız.
Kendisi aslen Adana’lı olmasına rağmen uzun yıllardır yaşadığı Hatay’a gerek işadamlığı yönüyle, gerekse de sosyal ve siyasal hayata kattığı değerlerle her zaman dikkat çekmiş, söyledikleri ve yazdıkları dikkatle takip edilmiş önemli şahsiyetlerden birisidir.
İş adamlığı, akademisyenliği, yazarlığı ve siyasetçiliği bünyesinde toplayarak çok az insanda görebileceğimiz türde değerleri üzerinde taşımaktadır.
Ancak geçenlerde yazmış olduğu “Medyada Tekelleşme” yazısını eleştirmeden geçemiyeceğim.
Bilindiği gibi Doğan Medya Grubu geçen ay sürpriz bir biçimde Erdoğan Demirören’e 1 Milyar 250 Milyon dolar karşılığı satılmış, böylece Aydın Doğan yıllardır işgal ettiği ve ülkenin şekillenmesine (!) katkıda bulunduğu medya sahasından çekilmişti.
Buna 28 Şubat artıklarının nasıl üzüldüklerini, nasıl ağıtlar yaktıklarını biliyorum ve şaşırmıyorum.
Ancak 28 Şubat’taki medya lincini en iyi yaşamış, Doğan Medya grubunun öncülüğünde ve amiral gemiliğinde siyasi infazların nasıl yapıldığını görmüş, üst düzey bir askeri yetkili ağzıyla nasıl toplum terbiye edilmeye çalışılmış olduğunu en iyi Necmettin Bey bilir diye düşünüyorum.
O Doğan medya grubu ki her zaman sahibinin sesi olmuş, ülkenin milli menfaatleri söz konusu olduğunda her zaman emperyal güçlerin yanında yer almış, asıl medya tekelleşmesini yaparak hükümetler kurup, hükümetler yıkmış, başbakanları bile evinde patronuyla pijamayla karşılayarak asıl patronun kim olduğunu göstermiş, ülkemizin sabıkaları saymakla bitmeyen bir kuruluşu değil midir?
O Medya grubu ki her darbenin arkasında yer almış, 28 Şubat’ın silahsız gücü olmuş, gezi olaylarının öncüsü, 17/25 Aralık darbesinin borazanı değil midir.
O medya grubu ki bünyesinde bulundurduğu içlerinde Amiral gemisi denilen Hürriyet’in de yer aldığı 7 gazete, 3 dergi, 6 Televizyon kanalı, 5 Radyo, 2 Dijital Platform ile Medya tekelleşmesinin somut örneği değil midir?
Bu nasıl tekelleşme itirazıdır ki bunlar Aydın Doğan bünyesinde olduğu zaman demokrasi oluyor, Erdoğan Demirören bünyesine geçtiği zaman Medya tekelleşmesine dönüşüyor.
Bunda bir insaf, bir izan aramak gerekmiyor mu?
Kaldı ki Demirören grubunun elindeki Milliyet ve Vatan gazetelerinin bakış açıları ortadayken ve bünyelerinde her türlü muhalif veya taraftar yazarları istihdam etmişken tekelleşme diye düşünmek akla ziyan bir davranış değil midir?
Memlekette halen Milli Gazete, Sözcü, Oda TV, Halk TV ve yüzlerce internet gazetesi en yivsiz, setsiz muhalefetine kadar muhalefet yaparken nasıl oluyor da Aydın Doğan gibi basın sabıkası bir hayli yüklü olan bir insan medyadan çekiliyor diye tekelleşme oluyor zannına kapılınır?
Doğan Medya grubunun bu ülkeye katkısı değil sadece zararı dokunmuştur, çekilmesi de, satılması da hayırlı olmuştur kanaatindeyim.
Elbette farklı sesler olacaktır. Muhalif basın olacaktır ama ülkenin bekası olduğunda ülkesinden yana tavır alacak örnekleri batıda sıkla gözüken türde olacaktır.
Demirören grubunu da medyada bu şekilde gözlemleyecek ve tanıyacağız.