İtaat, kelime anlamı uyma, dinleme, alınan emre göre hareket etme anlamında olan Arapça bir terimdir. İtaat özellikleri sayesinde insanlar, bir otoriteye bağlanabilmekte, devlet kurabilmekte ve birlikte hareket edebilmektedirler.
Toplu halde yaşayan insanların, ilişkilerinin sağlıklı yürüyebilmesi, huzur ve güven içinde yaşayabilmeleri için bir takım düzenlemelerin bulunması şarttır. Bu düzenlemeler olmadan, kişilerin ve toplumların güven içinde huzurlu bir hayat sürmeleri zorlaşır. Ancak bu düzenlemeler, uyulmadığı sürece ister yazılı kanunlar, ister yaşayan örf ve gelenekler şeklinde olsun, hiçbir yararı olmaz. Kısacası, kanun ya da kural, mutlaka itaat edildiğinde sonuç verir.
İtaat, pek çok Kuran ayetinde emredilen son derece önemli bir ibadettir. Bu emrin gözetilmesi ve din ahlakının yaşanması, toplumdan anarşi, terör, kargaşa ve düşmanlığın giderilmesine vesile olur. İnsanlar arasındaki kavgalar, çekişmeler, tartışmalar tamamen kalkar, gece-gündüz huzur içinde, güvenle yaşanabilen bir sevgi ve barış ortamı oluşur.
Dinsiz bir toplum modelinin oluşturacağı yapı ise, bencillik ve çatışma üzerine kurulu olacağı için, ister istemez devleti ayakta tutan değerler de bozulacaktır. Çünkü dinsizlik toplumda isyanı, çatışmayı, anarşiyi, nefreti ve güvensizliği tetikleyen en önemli unsurdur.
Kuran’dan anladığımız üzere, itaat etmek, inanan insanların en önemli özelliklerindendir. Kuran’da, itaat konusundan, bir çok ayette sık sık hatırlatılan iyiliği emredip kötülükten sakındırma, namaz ve zekat gibi ibadetlerle birlikte söz edilmesi, onun ne denli önemli bir ibadet olduğunun göstergesidir. Örneğin, Tevbe Suresi’nde Rabbimiz şöyle bir mümin tanımlaması yapmaktadır:
Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
Bu ayette ayrıca müminlere verilen bir müjdeye de şahit olmaktayız. Allah, emrettiği ibadetleri yapan müminlere rahmet edeceğini müjdelemektedir. Yaşamlarını Rabbimiz’in rızası ve rahmetini kazanma amacı üzerine kuran müminler, Allah’ın emirlerine titizlikle uyar, sınırlarını korumaya çalışır ve sonucunda da O’nun cennetine kavuşmayı umut ederler.
Her türlü eksiklikten münezzeh olan Yüce Allah, itaat edenlere merhamet edeceği müjdesini Allah’a ve elçisine itaat edin, ki merhamet olunasınız. (Al-i İmran Suresi, 132) ayetiyle de haber vermektedir.
Büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi, birçok eserinde itaat konusuna değinmiştir. Bir kitabında; “Allah’ı tanıyan ve itaat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır. Onu unutan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır.” (Sözler, s. 145) diyerek itaat etmenin insanı mutluluğa götürdüğünü anlatır.
İtaat etmek, kişinin Allah’a iman ettiğinin ve O’na kul olmayı kabul ettiğinin en açık kanıtıdır. İnsanı, düşünce sınırlarını aşacak derecede kusursuz güzellikteki sonsuz yaşama kavuşturacak olan da ancak itaattir:
“Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’a ve elçisine itaat ederse, onu altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” (Nisa Suresi, 13)
Toplu halde yaşayan insanların, ilişkilerinin sağlıklı yürüyebilmesi, huzur ve güven içinde yaşayabilmeleri için bir takım düzenlemelerin bulunması şarttır. Bu düzenlemeler olmadan, kişilerin ve toplumların güven içinde huzurlu bir hayat sürmeleri zorlaşır. Ancak bu düzenlemeler, uyulmadığı sürece ister yazılı kanunlar, ister yaşayan örf ve gelenekler şeklinde olsun, hiçbir yararı olmaz. Kısacası, kanun ya da kural, mutlaka itaat edildiğinde sonuç verir.
İtaat, pek çok Kuran ayetinde emredilen son derece önemli bir ibadettir. Bu emrin gözetilmesi ve din ahlakının yaşanması, toplumdan anarşi, terör, kargaşa ve düşmanlığın giderilmesine vesile olur. İnsanlar arasındaki kavgalar, çekişmeler, tartışmalar tamamen kalkar, gece-gündüz huzur içinde, güvenle yaşanabilen bir sevgi ve barış ortamı oluşur.
Dinsiz bir toplum modelinin oluşturacağı yapı ise, bencillik ve çatışma üzerine kurulu olacağı için, ister istemez devleti ayakta tutan değerler de bozulacaktır. Çünkü dinsizlik toplumda isyanı, çatışmayı, anarşiyi, nefreti ve güvensizliği tetikleyen en önemli unsurdur.
Kuran’dan anladığımız üzere, itaat etmek, inanan insanların en önemli özelliklerindendir. Kuran’da, itaat konusundan, bir çok ayette sık sık hatırlatılan iyiliği emredip kötülükten sakındırma, namaz ve zekat gibi ibadetlerle birlikte söz edilmesi, onun ne denli önemli bir ibadet olduğunun göstergesidir. Örneğin, Tevbe Suresi’nde Rabbimiz şöyle bir mümin tanımlaması yapmaktadır:
Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
Bu ayette ayrıca müminlere verilen bir müjdeye de şahit olmaktayız. Allah, emrettiği ibadetleri yapan müminlere rahmet edeceğini müjdelemektedir. Yaşamlarını Rabbimiz’in rızası ve rahmetini kazanma amacı üzerine kuran müminler, Allah’ın emirlerine titizlikle uyar, sınırlarını korumaya çalışır ve sonucunda da O’nun cennetine kavuşmayı umut ederler.
Her türlü eksiklikten münezzeh olan Yüce Allah, itaat edenlere merhamet edeceği müjdesini Allah’a ve elçisine itaat edin, ki merhamet olunasınız. (Al-i İmran Suresi, 132) ayetiyle de haber vermektedir.
Büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi, birçok eserinde itaat konusuna değinmiştir. Bir kitabında; “Allah’ı tanıyan ve itaat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır. Onu unutan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır.” (Sözler, s. 145) diyerek itaat etmenin insanı mutluluğa götürdüğünü anlatır.
İtaat etmek, kişinin Allah’a iman ettiğinin ve O’na kul olmayı kabul ettiğinin en açık kanıtıdır. İnsanı, düşünce sınırlarını aşacak derecede kusursuz güzellikteki sonsuz yaşama kavuşturacak olan da ancak itaattir:
“Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’a ve elçisine itaat ederse, onu altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” (Nisa Suresi, 13)