Hz. Yâkub’un güçlü ve gösterişli onbir oğlunun, Mısır’a gidecekleri zaman onbir kişinin tek bir adamın çocukları olduklarından dolayı onlara nazar değeceğinden korkan bir baba şefkatiyle “Ey oğullarım! Hepiniz (Mısır’a) bir kapıdan girmeyin. Ayrı ayrı kapılardan girin. Bununla beraber Allah’tan size gelecek hiçbir şeyi sizden geri çeviremem. Hüküm ancak Allah’ındır.” (Yusuf 12/67) diyerek onları zararlı bakışlardan korumak istemesi, günümüzde evlatlarının, kalabalık ve mutlu ailelerinin fotoğraflarını sürekli sosyal medyaya servis eden Müslüman anne/babalar ve aileler için ibretlik dersler içermesinden dolayı ders almaları gerekmez mi?
Kalem sûresinden mübârek bir âyet-i celîle kulaklarımıza küpe, fikir dünyamıza ölçü olsun:
“O inkâr edenler Zikr’i (Kur’an’ı) işittikleri zaman, NEREDEYSE SENİ GÖZLERİYLE DEVİRİVERECEKLERDİ. Hâlâ da (kin ve hasetlerinden:) “Hiç şüphe yok o bir delidir” derler. Oysa o (Kur’an), âlemler için ancak bir öğüttür.” (Kalem, 68/51-52)
Sırf bu âyet-i kerîme, kem nazarın ne dehşetli ve azametli bir tehlike olduğunu anlatmaya yetmez mi? Sadece gösteriş yapmak, muhatabı etkilemek, gündem maddesi/malzemesi olup birkaç beğeni toplamak, reyting yapmak, popüler olmak… gibi kaygı ya da maksatlarla, saklanması gereken ne varsa fotoğrafını çekip sosyal medyada servis etmek, musibetlere davetiye çıkarmaktan başka ne işe yarayacaktır.
Bu gibi ortamlar (sosyal medya), kimler eliyle tasarlanıp yapılmış ve piyasaya sürülmüştür, maksat nedir, para kazanmak mı, reyting avcılığı mı, Guinnes rekorlar kitabına aday olma/girme arzusu mu, insanlara bilgi sunmak mı, dini öğrenmesine yardımcı olmak mı, algılarla oynamak mı, kimler senelerce sürebilecek bir kolaylığı, hizmeti ücretsiz verebilecektir, bu mümkün müdür…? Gibi suallere cevaplar aranmadan, sunulan her imkânı sömürürcesine kullanmaya kalkışmak, beraberinde getireceği aksaklıkları da peşinen kabullenmek demektir.
İlla bir şeyler paylaşacağım diye, hesap-kitap yapmadan, getirisini-götürüsünü düşünmeden davranmak, bilinçli bir insanın/Müslümanın sahip olması gereken bir davranış biçimi değildir. “Hayat paylaşınca güzeldir” doğrudur ama bizler galiba paylaşılacak şeyleri yanlış anlıyoruz. Neleri paylaşmalıyız meselâ? İftar sofralarımızı yoksullarla, fakirlerle paylaşabiliriz, evlerimizi evsiz-yurtsuz, barınmaya ihtiyaçlı olanlarla paylaşabiliriz. Elbiselerimizi, giysilerimizi ihtiyacı olanlarla paylaşabiliriz. Acı ve sevinçlerimizi usulü dairesinde, çözüm sunabilecek kimselerle, kem nazarlardan uzak paylaşabiliriz. İlmimizi, birikimlerimizi, ürettiğimiz fikir ve becerileri daha güzel bir dünya için paylaşabiliriz. İnfâk adına, elimizin altında mal ve eşya cinsinden ne varsa Allâh’ın rızâsını umarak paylaşabiliriz ve evet, hayat böyle paylaştıkça pek güzel olabilir. Ama haremimizi ve harimimizi, özel olması gereken hallerimizi, mahrem duygularımızı, düşüncelerimizi paylaşmak?.. Allâh’a sığınmalı ve şiddetle bundan sakınmalıyız.
Eleştirdiğimiz ortamda paylaşılan bir hisse ile sözlerimize devam edelim ki, sosyal medya karşıtı olduğumuz, onu faydasız bulduğumuz kesinlikle düşünülmesin. Şöyle ki; “Cenâb-ı Allâh’ın dışında her şeyi/herkesi dinlemişler, bir tek Allâh’ı dinlememişler, O’nu dinleselerdi, bütün bu sıkıntılar başlarına gelmezdi!”
Evet, O’nu dinlemek ve O’nun Rehber tayin ettiği rahmet peygamberinin izini takip etmek bizi bütün sıkıntılardan kurtaracağı gibi, aksi halde davranmak sayesinde başımıza gelebilecek her hal ve sıkıntı, yukarıda da zikredildiği üzere; “Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir…” (Şûrâ, 42/30) ayetine muhatap kılacak bizi ve katlanmak durumunda kalacağız. Bunun da ötesinde tabii, bir de hesap gününde hesap vermek var…
Resûlullâh (s.a.v)’in; “Göz değmesi haktır. Aşırı bir hayranlıkla bakarken şeytan ve insanoğlunun hased duygusu hazır bulunur.” (C. Sağir: 5747) mübârek beyanları, bu hususta bize ışık tutacaktır.
Biz, mesajımıza ışık tutsun diye, Rabbimizin ve Resûlünün emir ve tavsiyelerini dikkate alalım diye birkaç cümle ile daha doğru davranışlar sergilemek için bir kapı aralamaya çalıştık sadece… Allah (c.c.) her şeyin en doğrusunu bilendir.
Kalem sûresinden mübârek bir âyet-i celîle kulaklarımıza küpe, fikir dünyamıza ölçü olsun:
“O inkâr edenler Zikr’i (Kur’an’ı) işittikleri zaman, NEREDEYSE SENİ GÖZLERİYLE DEVİRİVERECEKLERDİ. Hâlâ da (kin ve hasetlerinden:) “Hiç şüphe yok o bir delidir” derler. Oysa o (Kur’an), âlemler için ancak bir öğüttür.” (Kalem, 68/51-52)
Sırf bu âyet-i kerîme, kem nazarın ne dehşetli ve azametli bir tehlike olduğunu anlatmaya yetmez mi? Sadece gösteriş yapmak, muhatabı etkilemek, gündem maddesi/malzemesi olup birkaç beğeni toplamak, reyting yapmak, popüler olmak… gibi kaygı ya da maksatlarla, saklanması gereken ne varsa fotoğrafını çekip sosyal medyada servis etmek, musibetlere davetiye çıkarmaktan başka ne işe yarayacaktır.
Bu gibi ortamlar (sosyal medya), kimler eliyle tasarlanıp yapılmış ve piyasaya sürülmüştür, maksat nedir, para kazanmak mı, reyting avcılığı mı, Guinnes rekorlar kitabına aday olma/girme arzusu mu, insanlara bilgi sunmak mı, dini öğrenmesine yardımcı olmak mı, algılarla oynamak mı, kimler senelerce sürebilecek bir kolaylığı, hizmeti ücretsiz verebilecektir, bu mümkün müdür…? Gibi suallere cevaplar aranmadan, sunulan her imkânı sömürürcesine kullanmaya kalkışmak, beraberinde getireceği aksaklıkları da peşinen kabullenmek demektir.
İlla bir şeyler paylaşacağım diye, hesap-kitap yapmadan, getirisini-götürüsünü düşünmeden davranmak, bilinçli bir insanın/Müslümanın sahip olması gereken bir davranış biçimi değildir. “Hayat paylaşınca güzeldir” doğrudur ama bizler galiba paylaşılacak şeyleri yanlış anlıyoruz. Neleri paylaşmalıyız meselâ? İftar sofralarımızı yoksullarla, fakirlerle paylaşabiliriz, evlerimizi evsiz-yurtsuz, barınmaya ihtiyaçlı olanlarla paylaşabiliriz. Elbiselerimizi, giysilerimizi ihtiyacı olanlarla paylaşabiliriz. Acı ve sevinçlerimizi usulü dairesinde, çözüm sunabilecek kimselerle, kem nazarlardan uzak paylaşabiliriz. İlmimizi, birikimlerimizi, ürettiğimiz fikir ve becerileri daha güzel bir dünya için paylaşabiliriz. İnfâk adına, elimizin altında mal ve eşya cinsinden ne varsa Allâh’ın rızâsını umarak paylaşabiliriz ve evet, hayat böyle paylaştıkça pek güzel olabilir. Ama haremimizi ve harimimizi, özel olması gereken hallerimizi, mahrem duygularımızı, düşüncelerimizi paylaşmak?.. Allâh’a sığınmalı ve şiddetle bundan sakınmalıyız.
Eleştirdiğimiz ortamda paylaşılan bir hisse ile sözlerimize devam edelim ki, sosyal medya karşıtı olduğumuz, onu faydasız bulduğumuz kesinlikle düşünülmesin. Şöyle ki; “Cenâb-ı Allâh’ın dışında her şeyi/herkesi dinlemişler, bir tek Allâh’ı dinlememişler, O’nu dinleselerdi, bütün bu sıkıntılar başlarına gelmezdi!”
Evet, O’nu dinlemek ve O’nun Rehber tayin ettiği rahmet peygamberinin izini takip etmek bizi bütün sıkıntılardan kurtaracağı gibi, aksi halde davranmak sayesinde başımıza gelebilecek her hal ve sıkıntı, yukarıda da zikredildiği üzere; “Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir…” (Şûrâ, 42/30) ayetine muhatap kılacak bizi ve katlanmak durumunda kalacağız. Bunun da ötesinde tabii, bir de hesap gününde hesap vermek var…
Resûlullâh (s.a.v)’in; “Göz değmesi haktır. Aşırı bir hayranlıkla bakarken şeytan ve insanoğlunun hased duygusu hazır bulunur.” (C. Sağir: 5747) mübârek beyanları, bu hususta bize ışık tutacaktır.
Biz, mesajımıza ışık tutsun diye, Rabbimizin ve Resûlünün emir ve tavsiyelerini dikkate alalım diye birkaç cümle ile daha doğru davranışlar sergilemek için bir kapı aralamaya çalıştık sadece… Allah (c.c.) her şeyin en doğrusunu bilendir.