Ey iman edenler, evlerinizden başka evlere, yakınlık kurup (izin almadan) ve (ev halkına) selam vermeden girmeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır; umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz. (Nur Suresi, 27)
Allah’ın Ve Dinin Aleyhinde Konuşulan Ortamı Terk Etmek
O, size Kitapta: “Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz” diye indirdi. Doğrusu Allah, münafıkların ve kafirlerin tümünü cehennemde toplayacak olandır. (Nisa Suresi, 140)
Ayetlerimiz konusunda ‘alaylı tartışmalara dalanlar’: -onlar bir başka söze geçinceye kadar- onlardan yüz çevir. Şeytan sana unutturacak olursa, bu durumda hatırlamadan sonra, artık zulmeden toplulukla beraber oturma. (Enam Suresi, 68)
Cahiliye toplumundaki kişiler, Allah’ın kadrini gereğince takdir edemezler ve gaflet içinde yaşarlar. Zaman zaman şuursuzca, Allah’ın ve dinin aleyhinde konuşmalar yapabilirler. Böyle bir ortam oluştuğunda, eğer müdahale etme imkanı yoksa, ortamı terk etmek mümin için farzdır. Bu duruma kayıtsız kalarak o ortamın bir parçası olmak, Yüce Rabbimizin beğenmediği ve yasakladığı bir davranıştır.
Belirlenmiş Vakitlerde Hamd Ve Tesbih Etmek
Hamd, her türlü övgünün ve yüceltilmeye layık olanın yalnızca Allah olduğunu, tesbih ise Allah’ın, her türlü eksiklik, kusur ve hatadan münezzeh olduğunu hem dil hem de kalp ile tasdik etmektir.
Hamd ve tesbih yalnızca müminlerin değil, aynı zamanda bütün kainatın bir ibadetidir:
Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O’nu tesbih eder; O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz. Şüphesiz O, halim olandır, bağışlayandır. (İsra Suresi, 44)
Gök gürültüsü O’nu hamd ile, melekler de O’na olan korkularından tesbih ederler… (Rad Suresi, 13)
Rabbimizi Kuran’da belirtilen beş vakitte, Allah’ın istediği şekilde tesbih etmek müminin günlük hayatındaki en önemli görevlerinden biridir. Sabah namazı ve ikindi vakitlerinde, tesbihle birlikte ayrıca hamd edilmesi de ayetlerde özellikle belirtilmiştir.
Müminlere Karşı Tevazulu, İnkarcılara Karşı Sert Ve Caydırıcı Olmak
Ayetlerde, alçakgönüllü müminler övülmüş ve müjdelenmişlerdir:
… Sen alçak gönüllü olanlara müjde ver. (Hac Suresi, 34)
Ancak alçakgönüllülük gösterilecek kimseler ancak müminlerdir. Cahiliyeye yöneltilecek olan tavır ise bunun tam tersidir:
Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) Kendisi’nin onları sevdiği, onların da Kendisi’ni sevdiği mü’minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı ise ‘güçlü ve onurlu,’ Allah yolunda cehd eden (çaba harcayan ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah’ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir. (Maide Suresi, 54)
Çünkü iman etmeyenler Allah’a, elçisine ve müminlere karşı savaş açmıştır. Allah’a başkaldıran bu insanlara karşı müminlerin nasıl bir tavır içerisinde olmaları gerektiği şöyle açıklanmıştır:
Ey Peygamber, kâfirlerle ve münafıklarla cehd et (çaba harca) ve onlara karşı sert ve caydırıcı davran. Onların barınma yerleri cehennemdir, ne kötü bir yataktır o!.. (Tevbe Suresi, 73)
Onlarla çarpışınız. Allah, onları sizin ellerinizle azablandırsın, hor ve aşağılık kılsın ve onlara karşı size zafer versin, mü’minler topluluğunun göğsünü şifaya kavuştursun. Ve kalblerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 14-15)
Müminlerin bu özellikleri bir başka ayette şöyle ifade edilmiştir:
Muhammed, Allah’ın elçisidir. Ve onunla birlikte olanlar da kafirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler… (Fetih Suresi, 29)
Ancak buradaki sert ve caydırıcı kelimelerinden yanlış bir anlam çıkarmamak gerekir. Burada kastedilen sertlik, fizik kuvvet kullanılarak uygulanan bir sertlik değildir, fikri mücadeledir.
Ancak müminlerle din konusunda mücadele etmeyen insanlarla iyi geçinmek ya da din ahlakının yeni anlatıldığı kimseleri İslam’a ısındırmak için onlara iyi davranmak, güzel söz söylemek de Kuran’daki ölçülerdir.
Bir Topluluğa Karşı Duyulan Kinin Adaletten Alıkoymaması
Adalet, insanlar arasındaki anlaşmazlıklara çözüm getirirken hak sahibine tarafsız bir şekilde hakkını vermek anlamına gelir. Ancak Kuran ahlakını yaşamayan insanlar, kişisel çıkarları uğruna kararlarında adil olmayabilirler.
Allah’ın Ve Dinin Aleyhinde Konuşulan Ortamı Terk Etmek
O, size Kitapta: “Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz” diye indirdi. Doğrusu Allah, münafıkların ve kafirlerin tümünü cehennemde toplayacak olandır. (Nisa Suresi, 140)
Ayetlerimiz konusunda ‘alaylı tartışmalara dalanlar’: -onlar bir başka söze geçinceye kadar- onlardan yüz çevir. Şeytan sana unutturacak olursa, bu durumda hatırlamadan sonra, artık zulmeden toplulukla beraber oturma. (Enam Suresi, 68)
Cahiliye toplumundaki kişiler, Allah’ın kadrini gereğince takdir edemezler ve gaflet içinde yaşarlar. Zaman zaman şuursuzca, Allah’ın ve dinin aleyhinde konuşmalar yapabilirler. Böyle bir ortam oluştuğunda, eğer müdahale etme imkanı yoksa, ortamı terk etmek mümin için farzdır. Bu duruma kayıtsız kalarak o ortamın bir parçası olmak, Yüce Rabbimizin beğenmediği ve yasakladığı bir davranıştır.
Belirlenmiş Vakitlerde Hamd Ve Tesbih Etmek
Hamd, her türlü övgünün ve yüceltilmeye layık olanın yalnızca Allah olduğunu, tesbih ise Allah’ın, her türlü eksiklik, kusur ve hatadan münezzeh olduğunu hem dil hem de kalp ile tasdik etmektir.
Hamd ve tesbih yalnızca müminlerin değil, aynı zamanda bütün kainatın bir ibadetidir:
Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O’nu tesbih eder; O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz. Şüphesiz O, halim olandır, bağışlayandır. (İsra Suresi, 44)
Gök gürültüsü O’nu hamd ile, melekler de O’na olan korkularından tesbih ederler… (Rad Suresi, 13)
Rabbimizi Kuran’da belirtilen beş vakitte, Allah’ın istediği şekilde tesbih etmek müminin günlük hayatındaki en önemli görevlerinden biridir. Sabah namazı ve ikindi vakitlerinde, tesbihle birlikte ayrıca hamd edilmesi de ayetlerde özellikle belirtilmiştir.
Müminlere Karşı Tevazulu, İnkarcılara Karşı Sert Ve Caydırıcı Olmak
Ayetlerde, alçakgönüllü müminler övülmüş ve müjdelenmişlerdir:
… Sen alçak gönüllü olanlara müjde ver. (Hac Suresi, 34)
Ancak alçakgönüllülük gösterilecek kimseler ancak müminlerdir. Cahiliyeye yöneltilecek olan tavır ise bunun tam tersidir:
Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) Kendisi’nin onları sevdiği, onların da Kendisi’ni sevdiği mü’minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı ise ‘güçlü ve onurlu,’ Allah yolunda cehd eden (çaba harcayan ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah’ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir. (Maide Suresi, 54)
Çünkü iman etmeyenler Allah’a, elçisine ve müminlere karşı savaş açmıştır. Allah’a başkaldıran bu insanlara karşı müminlerin nasıl bir tavır içerisinde olmaları gerektiği şöyle açıklanmıştır:
Ey Peygamber, kâfirlerle ve münafıklarla cehd et (çaba harca) ve onlara karşı sert ve caydırıcı davran. Onların barınma yerleri cehennemdir, ne kötü bir yataktır o!.. (Tevbe Suresi, 73)
Onlarla çarpışınız. Allah, onları sizin ellerinizle azablandırsın, hor ve aşağılık kılsın ve onlara karşı size zafer versin, mü’minler topluluğunun göğsünü şifaya kavuştursun. Ve kalblerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 14-15)
Müminlerin bu özellikleri bir başka ayette şöyle ifade edilmiştir:
Muhammed, Allah’ın elçisidir. Ve onunla birlikte olanlar da kafirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler… (Fetih Suresi, 29)
Ancak buradaki sert ve caydırıcı kelimelerinden yanlış bir anlam çıkarmamak gerekir. Burada kastedilen sertlik, fizik kuvvet kullanılarak uygulanan bir sertlik değildir, fikri mücadeledir.
Ancak müminlerle din konusunda mücadele etmeyen insanlarla iyi geçinmek ya da din ahlakının yeni anlatıldığı kimseleri İslam’a ısındırmak için onlara iyi davranmak, güzel söz söylemek de Kuran’daki ölçülerdir.
Bir Topluluğa Karşı Duyulan Kinin Adaletten Alıkoymaması
Adalet, insanlar arasındaki anlaşmazlıklara çözüm getirirken hak sahibine tarafsız bir şekilde hakkını vermek anlamına gelir. Ancak Kuran ahlakını yaşamayan insanlar, kişisel çıkarları uğruna kararlarında adil olmayabilirler.