Geçenlerde, bir müddetten beri gitmediğim bir mahalleye uğradım, birkaç gün kaldım. Camisini, yatsı ve sabah namazlarında bile tenhaca buldum, mahzun oldum. Halbuki bir zamanlar ne şevkli cemaati vardı! Camisi yaşlılarla, gençlerle, çocuklarla cıvıl cıvıl idi.
Ne oluyor? Üzerlerine ölü toprağı mı saçıldı? Islâm’ın cihad ahkâmı mı değişti, say kanunu mu ilga oldu? Yoksa o eski mücahidler tekaüde mi ayrıldı veyahut da müslümanlarm artık her derdi bitti, her müşkülü halloldu da hizmete, gayrete lüzum mu kalmadı? Hayır, hiç-biri değil. Bu mânevî bir hastalıktır. Bu hastalıktan kurtulmak için daima şu noktalara dikkat etmeliyiz:
1-Dünya hayatının fâni zevkleri ve bitmez tükenmez meşgaleleri müslümanı aldatmamalı. Şairin;
Rahât ister nefs, mihnetdir ibâdet ser te ser
Terk-i rahât rağbet-i mihnet kılan mümtâz olur,
dediği gibi insan tabiatı rahatlığa meyyaldir; ibadetler ise hep meşakkatli, zahmetli bir yapıya sahiptir ama imanı için çalışan, çile çeken, meşakkatlere göğüs geren, zorlukların üstüne yürüyen kimseler dünyada ve âhirette makbul olurlar.
2-Nefse uyulmamalı; onun ekseriyetle insanlara dünya ve âhirette büyük zararlar verecek şeylere heves ettiği bilinerek, arzuları aklın süzgecinden geçirilmeli, zararlarının karşısında direnilmelidir. Kanunî Sultan Süleyman bu gerçeği ne güzel dile getirmiş:
Nefs hazzın ey Muhibbî vermegil hayvân-sıfât,
Zabt-ı nefs et, ârif ol, âlemde insânlık budur!1
3-Şeytanın insanı daima aldatmaya çalıştığı da unutulmamalıdır; hatta bunun için bazen çok masum ve mantıkî görünen muhakemeler de ileri sürdüğü, sûret-i haktan görünerek, salih kimseleri bile şaşırttığı, âbitleri baştan çıkardığı iyi bilinmeli, daima uyanık ve tetikte bulunulmalı. Hizmetten geri kalmak hususunda hiçbir mazeret kabul edilmemelidir. En önemli prensibimiz gevşememek, gaflete düşme-mek, “huş der-dem: her nefes alış verişte bile şuurlu ve ayık olmak”tır.
4-“İbadetin makbulü az da olsa devamlı yapılanıdır.”2 gerçeğini daima hatırda tutmalıyız; günden güne terakkî esas iken bilakis geri- lememeli, sahip olduğumuz hal, mevki ve makamı kaybetmemeliyiz. Hayatın ömür boyunca süren sürekli bir mücadele ve çalışma olduğunu, duranın düşeceğini, hareketin hareket getirdiğini kendi kendimize tekrar tekrar hatırlatmalıyız.
5- Peygamber Efendimiz salllalahu aleyhi ve sellem:
“İman da sizden birinin içinde tıpkı -elbisenin eskiyip yıprandığı gibi- yıpranır sönükleşir. O halde Allah’tan (cc.) imanı kalbinizde yenilemesini, tazelemesini isteyiniz3 buyurmuş.
O halde dualarımızda Rabbimizden, bizi yolunda sabit kılmasını, imanımızı tazelemesini ısrarla ve daima istemeliyiz.
Diğer bir hadîs-i şerîfte de Peygamber Efendimiz:
“İmanınızı yenileyiniz.” buyurdu. Denildi ki:
“Yâ Resûlallah, imanımızı nasıl yenileyebiliriz?”
Buyurdu ki:
“Lâ ilâhe illallâh sözünü çok söyleyiniz.”4
Demek oluyor ki mânevî fetretin, gevşekliğin en müessir ilacı ke- lime-i tevhîd zikri imiş. Zikirden gafil olmamalı, mânevî vazifelerimizi, derslerimizi ihmal etmemeliyiz.
Asrımızda Islâm’ın iç ve dış düşmanı çok, derdi hadsiz hesapsızdır. Müslümanların problemlerine eğilmemek Islâm’a sığmaz, sırf kendi keyfi için yaşamak, çalışmak insanlığa yakışmaz. Gevşemeyiniz, âhireti, hesabı unutmayınız, hiç olmazsa düşmanların çalışmalarına bakıp gayrete geliniz, bu davanın bir ucundan da siz tutunuz, bu yükün bir miktarını da siz kaldırınız ki muvaffak olup iki cihanda felah bulasınız.
Ne oluyor? Üzerlerine ölü toprağı mı saçıldı? Islâm’ın cihad ahkâmı mı değişti, say kanunu mu ilga oldu? Yoksa o eski mücahidler tekaüde mi ayrıldı veyahut da müslümanlarm artık her derdi bitti, her müşkülü halloldu da hizmete, gayrete lüzum mu kalmadı? Hayır, hiç-biri değil. Bu mânevî bir hastalıktır. Bu hastalıktan kurtulmak için daima şu noktalara dikkat etmeliyiz:
1-Dünya hayatının fâni zevkleri ve bitmez tükenmez meşgaleleri müslümanı aldatmamalı. Şairin;
Rahât ister nefs, mihnetdir ibâdet ser te ser
Terk-i rahât rağbet-i mihnet kılan mümtâz olur,
dediği gibi insan tabiatı rahatlığa meyyaldir; ibadetler ise hep meşakkatli, zahmetli bir yapıya sahiptir ama imanı için çalışan, çile çeken, meşakkatlere göğüs geren, zorlukların üstüne yürüyen kimseler dünyada ve âhirette makbul olurlar.
2-Nefse uyulmamalı; onun ekseriyetle insanlara dünya ve âhirette büyük zararlar verecek şeylere heves ettiği bilinerek, arzuları aklın süzgecinden geçirilmeli, zararlarının karşısında direnilmelidir. Kanunî Sultan Süleyman bu gerçeği ne güzel dile getirmiş:
Nefs hazzın ey Muhibbî vermegil hayvân-sıfât,
Zabt-ı nefs et, ârif ol, âlemde insânlık budur!1
3-Şeytanın insanı daima aldatmaya çalıştığı da unutulmamalıdır; hatta bunun için bazen çok masum ve mantıkî görünen muhakemeler de ileri sürdüğü, sûret-i haktan görünerek, salih kimseleri bile şaşırttığı, âbitleri baştan çıkardığı iyi bilinmeli, daima uyanık ve tetikte bulunulmalı. Hizmetten geri kalmak hususunda hiçbir mazeret kabul edilmemelidir. En önemli prensibimiz gevşememek, gaflete düşme-mek, “huş der-dem: her nefes alış verişte bile şuurlu ve ayık olmak”tır.
4-“İbadetin makbulü az da olsa devamlı yapılanıdır.”2 gerçeğini daima hatırda tutmalıyız; günden güne terakkî esas iken bilakis geri- lememeli, sahip olduğumuz hal, mevki ve makamı kaybetmemeliyiz. Hayatın ömür boyunca süren sürekli bir mücadele ve çalışma olduğunu, duranın düşeceğini, hareketin hareket getirdiğini kendi kendimize tekrar tekrar hatırlatmalıyız.
5- Peygamber Efendimiz salllalahu aleyhi ve sellem:
“İman da sizden birinin içinde tıpkı -elbisenin eskiyip yıprandığı gibi- yıpranır sönükleşir. O halde Allah’tan (cc.) imanı kalbinizde yenilemesini, tazelemesini isteyiniz3 buyurmuş.
O halde dualarımızda Rabbimizden, bizi yolunda sabit kılmasını, imanımızı tazelemesini ısrarla ve daima istemeliyiz.
Diğer bir hadîs-i şerîfte de Peygamber Efendimiz:
“İmanınızı yenileyiniz.” buyurdu. Denildi ki:
“Yâ Resûlallah, imanımızı nasıl yenileyebiliriz?”
Buyurdu ki:
“Lâ ilâhe illallâh sözünü çok söyleyiniz.”4
Demek oluyor ki mânevî fetretin, gevşekliğin en müessir ilacı ke- lime-i tevhîd zikri imiş. Zikirden gafil olmamalı, mânevî vazifelerimizi, derslerimizi ihmal etmemeliyiz.
Asrımızda Islâm’ın iç ve dış düşmanı çok, derdi hadsiz hesapsızdır. Müslümanların problemlerine eğilmemek Islâm’a sığmaz, sırf kendi keyfi için yaşamak, çalışmak insanlığa yakışmaz. Gevşemeyiniz, âhireti, hesabı unutmayınız, hiç olmazsa düşmanların çalışmalarına bakıp gayrete geliniz, bu davanın bir ucundan da siz tutunuz, bu yükün bir miktarını da siz kaldırınız ki muvaffak olup iki cihanda felah bulasınız.