İnsanların çoğu dünyanın geçici çıkarları uğruna ahiretlerini gözardı ederler. Gerçeği fark etmiş oldukları halde yüz çevirmenin verdiği vicdan azabından kurtulmak için ileri sürdükleri bahanelerden biri de, ‘ dini yaşamak için çok erken olduğu, daha çok genç oldukları’dır. Vicdanlarını rahatlatmak için kendilerine ‘bir gün dinin gereklerini mutlaka uygulayacakları’ telkinini yaparlar. Sözünü ettikleri o gün, artık ‘bir ayaklarının çukurda’ olacağını düşündükleri yaşlılık dönemleridir.
Bu insanlar kendilerince, gençken ‘hayatın tadını çıkarmak’ arzusu içindedirler. ‘Hayatlarının baharında’ olduklarını ve eğer o yaşlarda dini yaşamayı kabul ederlerse, ‘gençliklerinin ziyan olacağını’ düşünürler. Onlara göre, dünyadan ellerini eteklerini çektikleri yaşlılık yıllarında, dinin gereklerini yerine getirmek için nasılsa çok vakitleri olacaktır. İşte herşeyi ‘o gün’e erteleyerek gerçeklerden kaçarlar.
Bu düşünce, dinden uzak yaşayan cahiliye toplumlarında oldukça benimsenmiştir. Ancak gençken düşüncesizce kaçındıkları Allah’a kulluk ve ibadeti, ölümün daha yakın olduğunu düşündükleri yaşlılığa ertelemenin çok samimiyetsiz bir düşünce olduğu ortadadır. Kendi çarpık mantıklarına göre gençken yaptıkları tüm hatalar ve günahlar affedilecek ve bir anda cennete girmeye hak kazanacak takva sahibi bir insan olacaklardır. Oysa Kuran’da Allah, “İnsana o gün, önceden takdim ettikleri ve erteledikleri şeylerle haber verilir.” (Kıyamet Suresi, 13) buyurarak, ertelemenin ne denli hatalı ve pişmanlığa yol açacak bir davranış olduğunun Kıyamet günü anlaşılacağını bildirmiştir. O gün ise artık telafi mümkün değildir.
Tabi ki her insan hayatının her aşamasında tevbe edip Allah’a yönelebilir. Doğruyu görüp, Allah’a yönelen her insanı Allah dilerse bağışlar ve cennetle ödüllendirir. Ancak, Allah Kuran’da, kişinin tevbesini hangi şartlarda kabul edeceğini bildirmiştir:
Allah’ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerinkidir. İşte Allah, böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır. Tevbe, ne kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca, “ben şimdi gerçekten tevbe ettim” diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azab hazırlamışızdır. Nisa Suresi, 17-18
Düşünebilen, vicdanı ve şuuru açık olan her insan, Allah’ın varlığını ve gücünü takdir edip, toplumun değil, Allah’ın doğrularıyla yaşamalı ve O’nun sınırlarını korumalıdır. Ertelemenin hiçbir mantığı yoktur; çünkü insanın aldığı nefesi bile geri verebileceğinin garantisi yoktur. Kendisinden çok uzak gördüğü ölüm, her an kendisini bulabilir ve yaşlılığına bile ulaşamadan bir anda ahirete gidebilir. Ve o zaman kişi geri dönüşü olmayan bir pişmanlıkla karşılaşır. Kuran’da bu konu birçok ayet ile insanlara hatırlatılmıştır:
Suçlu-günahkarları, Rableri huzurunda başları öne eğilmiş olarak: “Rabbimiz, gördük ve işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya) geri çevir, salih bir amelde bulunalım, artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız” (diye yalvaracakları zamanı) bir görsen. Secde Suresi, 12
Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: “Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve mü’minlerden olsaydık.” En’am Suresi, 27
Bu insanlar kendilerince, gençken ‘hayatın tadını çıkarmak’ arzusu içindedirler. ‘Hayatlarının baharında’ olduklarını ve eğer o yaşlarda dini yaşamayı kabul ederlerse, ‘gençliklerinin ziyan olacağını’ düşünürler. Onlara göre, dünyadan ellerini eteklerini çektikleri yaşlılık yıllarında, dinin gereklerini yerine getirmek için nasılsa çok vakitleri olacaktır. İşte herşeyi ‘o gün’e erteleyerek gerçeklerden kaçarlar.
Bu düşünce, dinden uzak yaşayan cahiliye toplumlarında oldukça benimsenmiştir. Ancak gençken düşüncesizce kaçındıkları Allah’a kulluk ve ibadeti, ölümün daha yakın olduğunu düşündükleri yaşlılığa ertelemenin çok samimiyetsiz bir düşünce olduğu ortadadır. Kendi çarpık mantıklarına göre gençken yaptıkları tüm hatalar ve günahlar affedilecek ve bir anda cennete girmeye hak kazanacak takva sahibi bir insan olacaklardır. Oysa Kuran’da Allah, “İnsana o gün, önceden takdim ettikleri ve erteledikleri şeylerle haber verilir.” (Kıyamet Suresi, 13) buyurarak, ertelemenin ne denli hatalı ve pişmanlığa yol açacak bir davranış olduğunun Kıyamet günü anlaşılacağını bildirmiştir. O gün ise artık telafi mümkün değildir.
Tabi ki her insan hayatının her aşamasında tevbe edip Allah’a yönelebilir. Doğruyu görüp, Allah’a yönelen her insanı Allah dilerse bağışlar ve cennetle ödüllendirir. Ancak, Allah Kuran’da, kişinin tevbesini hangi şartlarda kabul edeceğini bildirmiştir:
Allah’ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerinkidir. İşte Allah, böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır. Tevbe, ne kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca, “ben şimdi gerçekten tevbe ettim” diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azab hazırlamışızdır. Nisa Suresi, 17-18
Düşünebilen, vicdanı ve şuuru açık olan her insan, Allah’ın varlığını ve gücünü takdir edip, toplumun değil, Allah’ın doğrularıyla yaşamalı ve O’nun sınırlarını korumalıdır. Ertelemenin hiçbir mantığı yoktur; çünkü insanın aldığı nefesi bile geri verebileceğinin garantisi yoktur. Kendisinden çok uzak gördüğü ölüm, her an kendisini bulabilir ve yaşlılığına bile ulaşamadan bir anda ahirete gidebilir. Ve o zaman kişi geri dönüşü olmayan bir pişmanlıkla karşılaşır. Kuran’da bu konu birçok ayet ile insanlara hatırlatılmıştır:
Suçlu-günahkarları, Rableri huzurunda başları öne eğilmiş olarak: “Rabbimiz, gördük ve işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya) geri çevir, salih bir amelde bulunalım, artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız” (diye yalvaracakları zamanı) bir görsen. Secde Suresi, 12
Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: “Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve mü’minlerden olsaydık.” En’am Suresi, 27