"Huzur" dediğimiz şey, o kayıtsız kaldığımız bedenden, hayatın kendisinden farklı bir şey değil. Sonbaharın altın sarısı yapraklarının farkına varmak ve ilkbaharda aniden açıveren kır çiçeklerini görebilmek, yani hayatı görebilmek, benden ziyade ben’e ulaşmak, huzur işte böyle bir şey... Günümüzde insanların ruh ve beden sağlığını tehdit eden stres, yalnızlaşma, ümitsizlik, yeis ve korkuların önemli sebeplerinden birisi şüphesiz ki, hayat perspektifi ve insanın madde dünyasında tutuklu kalıp, iman ve maneviyatın huzur ve rahatlık bahşeden geniş ufkundan mahrum kalmasıdır. Sağ ve sağlıklı olduğumuz zamanlarda birçok şeyin farkında olmadan yaşarız. Ta ki, hasta olduğumuz veya yakınlarımızdan birini kaybedene kadar. Hasta olduğumuz ve canlarımızdan saydığımız kimselerin ölümlerini yaşadığımız anlarda, sağ ve sağlıklı olduğumuz zamankinden farklı düşünürüz. Bu nedenle; böyle zamanlar birer öğretmen, kendine yeniden dönüş, farkındalıklarımızla yeni baştan tanışma görevini de üstlenmemize vesile olur. "Bazen hayata dair en temel şeyleri yani bütünün parçası olduğumuzu, ebedi varoluşun zerreleri olduğumuzu" hastalanınca öğreniriz. "Hastalıklarımız ve kaybettiklerimiz canlarımız kendimize çeki düzen verme, hayatlarımızı yeniden biçimlendirme fırsatı yaratır. Özellikle kapitalist tüketim alışkanlıklarının da etkisiyle içinde yaşadığımız hayat tarzı, insanlara kendi dünyalarına münhasır sığ bir hayat dayatmaktadır. Ve hayat neredeyse daha çekilmez hale geldi. Artık modern dönemin insanları, elde ettiği bunca lüks, konfor, servet ve imkânlara rağmen bir türlü arzuladığı iç huzuru bulamamakta. Bundan dolayıdır ki, arayış içerisindeki modern insan, genellikle stres, gerilim, şiddet, cinnet, paranoya, sapkınlık ve intihar gibi çeşitli psikolojik rahatsızlıkların kurbanı olmakta. Bu durum, beraberinde bazı biyolojik hasatlıkları da tetiklemekte. İş hayatının, ekonomik sıkıntıların verdiği darlığı, yorgunluğu kimileri içki, kumar ve çılgınca eğlencelerle savuşturmaya çalışırken, kimileri ise tam aksine ruhunu terbiye etme, kalbini teskin ve tatmin etme yolunu seçmektedir. Ancak bu son seçeneğin yöntemi, niteliği ve niceliği, dinden dine, kültürden kültüre değişiklik arz etmektedir. Bazıları bunun için modern hayattan soyutlanarak münzevi bir hayatı tercih ederken, bazıları da farklı inanç ve kültürlerin sunduğu alternatiflere sığınabilmektedir. Oysa İslam, ne inziva hayatını, ne de “öteki”ne ait bir ritüeli tasvip etmektedir. İslam, insanın bu manevi boyutunu da dikkate almış ve müntesiplerine (ilgisi olanlara) bir değil, birçok alternatifler sunmuştur. Müslümanların kalp huzuru ve gönül boyutu için dinimizin ortaya koyduğu ibadet ve ameller, zikirden tefekküre, ibadetten ahlaka kadar geniş bir yelpazeye sahiptir. Son yıllarda kimi çevrelerin, hayatın yoğun stresine ve sorunlarına karşı, trans, meditasyon, yoga vb. bazı uygulamaları yegane çözüm gibi sunduğu ülkemizde, zikir halinde geçirilen zamanlar, huşu içinde kılınan namazlar ve itikaf içinde geçirilen mübarek günler ve geceler, sadece bir zihin boşalması değildir. Aynı zamanda bu, imanın kemale erdirilmesi gayreti, nefis muhasebesi, nefis terbiyesi ve tezkiyesidir. Kişinin nereden geldiğinin, nereye gittiğinin derinlemesine tefekkür ederek hayat yoluna, hedeflerine daha emin adımlarla ilerlemesi için tamamen kendine ayırdığı vakitlerdir. Bireyin kendini hatırlamasıdır, Rabbini hatırlamasıdır, hakikat aynasına bakıp kendine gelmesidir...
Yazarlar
Yayınlanma: 13 Haziran 2019 - 16:52
Huzuru Bulmak
"Huzur" dediğimiz şey, o kayıtsız kaldığımız bedenden, hayatın kendisinden farklı bir şey değil
Yazarlar
13 Haziran 2019 - 16:52