Herkes sağlıklı ve uzun ömür geçirmeyi ister, hayat arkadaşı çocukları ve torunlarla birlikte. Gençken her şey çok daha kolay ve hızlı ilerlerken bazı şeyleri unutuyoruz ne yazık… Ama hayat öyle sürprizlerle dolu ki, bütün bunları hayal ederken kendini bambaşka bir yerde buluveriyor insan. “yaşlı bakım evi’’ gibi... Huzurevi gibi… Geçenlerde okumuştum, bir sürü yenilik yapılıyormuş o huzurevlerine. Kendilerini yalnız hissetmesinler diye… Yapılsın tabi güzel bir şey gerçekte, ihtiyacı olana. Ama ben katılmıyorum, şahsi düşüncem bir yaşlını gönderecek en son yer orası gözüyle bakıyorum. Giderek bozulan geleneksel yapı sonucunda çekirdek aileye dönüş, yaşlıların yalnız kalma sonucunu ortaya çıkarmıştır. Bu durum sosyal hizmet alanlarından biri olan, yaşlı bakım hizmetlerini meydana getirmiştir. Yaşlıların huzurevlerinde kendilerini kimsesiz hissettiklerini, soyutlanmış duygulara kapılarak ruhsal sorunların arttığı görünmektedir zaten. Her nekadar verilen hizmetten memnun kaldıklarını söyleseler de “bir yanları hep yarım’’ Tabi bu güzel kısmı, madalyonun bir de diğer tarafı var, oralar da dövülen yaşlılar ve çocuklar… (genelleme yapmıyorum) Ülkemizde Yaşlı Bakım Hizmetleri için eğitimler düzenlenmekte ve bilgilendirmeler yapılmaktadır. Doğru ve sağlıklı bir bakım için… Hoşgörü, saygı ve sabırla bakım için ama ne kadar ve kimler alıyor bu bilgiyi ki hep kötü haberler görüyoruz. Yaşlı bakımı oldukça dikkat, özen ve sabır gerektiren önemli bir konudur.
Günümüzde herkesin çok acelesi var hiç vakti yok! Evet, doğru, bir günde arkadaş olunuyor, üçüncü gün bitiyor, bir günde aşık olup diğer ay evleniyor, üç ay sonra uğraşamam deyip ayrılıyor, o kadar acelemiz var ki, sahip olduklarımızın kıymetini bile anlamıyoruz, bilmiyoruz artık. Ne için? Ha, şık giyinip davetlere katılıyoruz, yüzlerde suni gülümsemelerle, kuaförde saatlerce zaman harcıyoruz, çay bahçelerinde akşamı ediyoruz, onlara vakit var tabi. Yapılmasın demiyorum tabi ki ama Hz.Ali’nin bir sözüyle özetleyim “Mazeret insanın kendisine söylediği en büyük yalandır.’’ En son ne zaman başımızı gökyüzüne kaldırıp derin nefes alıp şükür ettik? En son ne zaman bir engelli arkadaşımızın elinden tutup “nasılsın’’ dedik? Oysaki bizler kendi yeni dünyamızı oluşturanlarız. sevgi, şefkat, paylaşım, yardımlaşma, dayanışma, dostluk, kardeşlik, birlik… Günlük yaşamdan kaçmadan, daha yukarıdan, kartal bakışıyla değil de, her olayı iç içe yaşamak insan onuruna ne de yakışır değil mi? Sadece şefkat iyileştiricidir, insanın içindeki tüm hastalıklar sevginin eksikliğinden kaynaklanır. Ve o insanların sevgi ilacına ihtiyaçları vardır. Ücreti yoktur, sizin çalışmanıza da gerek yoktur, vaktinizi de çalmaz… Sadece yüreğinizin derinliklerine inin ve orada olduğunu göreceksiniz, alın gidin ve verin bu kadar! Gerçek bayramın anlamını ve önemini yaşayın, şurada şunu yedim burada bunu giydim orada şöyle yaptım diyerek değil, bir gözün yaşını silerek, bir yüreğe dokunarak, bir yalnızlığa ortak olarak… Çünkü bazen her zorluğu sırtlar omuzlarda, bir avuç yalnızlık acısını kaldıramaz yüreği insanın… Onlar için ‘’ayak bağı oluyor’’ diyerek huzurevlerine bırakanlar, onlar ayak bağı değil can bağıdır. Ben de mi deme evet sen de öyle olacaksın… Umarım bir gün ‘’bir yaşlının duasına ihtiyacım var ‘’ demek için para bağı kurmak istemezsiniz, o hale gelmezsiniz; çünkü asıl önemler gözle görülüp elle tutulup parayla alınmaz bu dünyada… Bana göre yaşlılık hayatın bir limanıdır… Yüz kırışsa da kalp kırışmaz!
Günümüzde herkesin çok acelesi var hiç vakti yok! Evet, doğru, bir günde arkadaş olunuyor, üçüncü gün bitiyor, bir günde aşık olup diğer ay evleniyor, üç ay sonra uğraşamam deyip ayrılıyor, o kadar acelemiz var ki, sahip olduklarımızın kıymetini bile anlamıyoruz, bilmiyoruz artık. Ne için? Ha, şık giyinip davetlere katılıyoruz, yüzlerde suni gülümsemelerle, kuaförde saatlerce zaman harcıyoruz, çay bahçelerinde akşamı ediyoruz, onlara vakit var tabi. Yapılmasın demiyorum tabi ki ama Hz.Ali’nin bir sözüyle özetleyim “Mazeret insanın kendisine söylediği en büyük yalandır.’’ En son ne zaman başımızı gökyüzüne kaldırıp derin nefes alıp şükür ettik? En son ne zaman bir engelli arkadaşımızın elinden tutup “nasılsın’’ dedik? Oysaki bizler kendi yeni dünyamızı oluşturanlarız. sevgi, şefkat, paylaşım, yardımlaşma, dayanışma, dostluk, kardeşlik, birlik… Günlük yaşamdan kaçmadan, daha yukarıdan, kartal bakışıyla değil de, her olayı iç içe yaşamak insan onuruna ne de yakışır değil mi? Sadece şefkat iyileştiricidir, insanın içindeki tüm hastalıklar sevginin eksikliğinden kaynaklanır. Ve o insanların sevgi ilacına ihtiyaçları vardır. Ücreti yoktur, sizin çalışmanıza da gerek yoktur, vaktinizi de çalmaz… Sadece yüreğinizin derinliklerine inin ve orada olduğunu göreceksiniz, alın gidin ve verin bu kadar! Gerçek bayramın anlamını ve önemini yaşayın, şurada şunu yedim burada bunu giydim orada şöyle yaptım diyerek değil, bir gözün yaşını silerek, bir yüreğe dokunarak, bir yalnızlığa ortak olarak… Çünkü bazen her zorluğu sırtlar omuzlarda, bir avuç yalnızlık acısını kaldıramaz yüreği insanın… Onlar için ‘’ayak bağı oluyor’’ diyerek huzurevlerine bırakanlar, onlar ayak bağı değil can bağıdır. Ben de mi deme evet sen de öyle olacaksın… Umarım bir gün ‘’bir yaşlının duasına ihtiyacım var ‘’ demek için para bağı kurmak istemezsiniz, o hale gelmezsiniz; çünkü asıl önemler gözle görülüp elle tutulup parayla alınmaz bu dünyada… Bana göre yaşlılık hayatın bir limanıdır… Yüz kırışsa da kalp kırışmaz!