Hatay (Antakya ve İskenderun), İpekyol’unun (Asya’nın ve Hindistan’ın) Akdeniz’e açılan kapısıdır. Hatay binlerce yıldır, ticaret yolları ve enerji yolları üzerinde bulunmuş, adeta Asya, Avrupa, Afrika kıtalarının kesişme yerinde bulunan dünyanın merkezi konumunda bir yerdir. Bölgesel alanda yaşanılan olumsuz olaylar, savaşlar, diplomatik anlaşmazlıklar nedeni ile Hatay dünyada hak ettiği yere maalesef gelememiştir.
Hatay’ın tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Yerleşimi ise, avcılıktan tarıma geçişle birlikte daha da belirginleşmiştir.
Bölgede tarımın gelişmesiyle şehirler ve yerleşim alanları oluşmuş ve ilk yerleşim yeri olarak Orta Asya’dan gelen son derece medeni Turani kavim Hatti’lerle başlamıştır. Gene orta Asya’dan gelen Turani bir kavim olan Hitit (Etiler- Atalar) ile devam etmiştir. Son Hitit Kralı Şuppiluliuma heykelinin yapılan kazılarda Hatay’da bulunması buna en büyük delildir. Eskiden bölge çok sık ağaçlık olduğundan yapılar ve yerleşim alanları genellikle ahşaptan yapılmıştır. Aynı zamanda son derece zengin bir bölge olmasından kaynaklı dış istilaya açık olmuş ve bunun sonucunda ahşaptan yapılan şehirler yok olarak geriye tarihi çok az kalıntı kalmıştır.
Kale içi şehir kapsamında bölgeye İskender’in ölümünden sonra annesi Türk olan ve kendisi de Türkçe isim taşıyan Seleukos (Silig-os : Silig Türkçede Orhun abidelerinde geçen Türk kağanın oğlunun adı “Arı-Saf-Temiz” anlamındadır, bugünkü Türkçede bu ismin eşdeğeri Selçuk’tur.) imparatorluğun başına geçerek Antakya şehrini kurmuştur. Daha sonra bölge Pers, Sasani, Bizans, Abbasi Tolunoğulları, Aksitler, Hamdanoğulları, Selçuklu, Haçlı ve Memluk egemenliklerine girmiştir. Ancak Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi sırasında bölge Osmanlı egemenliğine geçmiştir.1937′de bağımsızlığı ilan edilip Hatay Devleti kurulmuştur ve 1939′da Türkiye Cumhuriyeti’ne katılmıştır.
Hatay, yalnız Türkiye’nin değil dünyanın en eski yerleşim merkezlerinden birisidir. Bölgede çeşitli yerlerde yapılan kazılar ve araştırmalardan elde edilen buluntular bu yörenin neolitik, kalkolitik dönemlerde ve tunç çağında (11,000 – 4,000 yılları) yaygın ve hareketli bir yerleşim yeri olduğunu göstermektedir. Yerleşim birimlerinde görülen saray mimarisi kalıntıları, yerleşimlerin beylikler biçiminde örgütlendiğini de ortaya koymaktadır. İlk tunç çağından itibaren Amik ovasındaki bu beylikler, Akadların, Yamhad Krallığı’nın, Hititlerin egemenliği altına girmişlerdir.
M.Ö. 1200’lü yıllarda kurulan Hattena Krallığı Asur ve Urartuların egemenliğinden sonra ortadan kalkmıştır. M.Ö. 7. yüzyıl ortalarında Türk destan kahramanı Oğuz Han, Türklerin “Batak şehir” adını verdikleri Antakya’yı ele geçirmiştir ve burada 18 yıl kaldıktan sonra ayrılmıştır. M.Ö. 6. Yüzyılagelindiğinde ise Antakya ve çevresi, Pers İmparatorluğu’nun Kilikya valiliği sınırları içerisinde Perslere vergi ödemiştir. M.Ö. 333’ten sonra Antakya, Büyük İskender’in eline geçmiştir. 1. SeleukosNikator, M.Ö. 300’de Seleukeia (Çevlik), ardından Antiokheia (Ana-ti- ok-ya = Antakya = Ana Tanrı Göl/Deniz yeri – Yani “Cennet” Eski Türkçe bir kelimedir.) kentlerini kurmuştur. Medeniyetin simgesi olan su şehre Defne (Harbiye) çağlayanlarından kanallar ile getirilmiştir. Dünyada ilk olan nehir üzerinde iç liman ve gümüş yatakları sayesinde bölge zengin bir ticaret merkezi haline gelmiş ve Antakya M.Ö. 195’de başlayan olimpiyatlarla birlikte tatil, keyif ve olimpiyatlar şehri olarak da ünlenmiştir.
Hatay’ın tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Yerleşimi ise, avcılıktan tarıma geçişle birlikte daha da belirginleşmiştir.
Bölgede tarımın gelişmesiyle şehirler ve yerleşim alanları oluşmuş ve ilk yerleşim yeri olarak Orta Asya’dan gelen son derece medeni Turani kavim Hatti’lerle başlamıştır. Gene orta Asya’dan gelen Turani bir kavim olan Hitit (Etiler- Atalar) ile devam etmiştir. Son Hitit Kralı Şuppiluliuma heykelinin yapılan kazılarda Hatay’da bulunması buna en büyük delildir. Eskiden bölge çok sık ağaçlık olduğundan yapılar ve yerleşim alanları genellikle ahşaptan yapılmıştır. Aynı zamanda son derece zengin bir bölge olmasından kaynaklı dış istilaya açık olmuş ve bunun sonucunda ahşaptan yapılan şehirler yok olarak geriye tarihi çok az kalıntı kalmıştır.
Kale içi şehir kapsamında bölgeye İskender’in ölümünden sonra annesi Türk olan ve kendisi de Türkçe isim taşıyan Seleukos (Silig-os : Silig Türkçede Orhun abidelerinde geçen Türk kağanın oğlunun adı “Arı-Saf-Temiz” anlamındadır, bugünkü Türkçede bu ismin eşdeğeri Selçuk’tur.) imparatorluğun başına geçerek Antakya şehrini kurmuştur. Daha sonra bölge Pers, Sasani, Bizans, Abbasi Tolunoğulları, Aksitler, Hamdanoğulları, Selçuklu, Haçlı ve Memluk egemenliklerine girmiştir. Ancak Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi sırasında bölge Osmanlı egemenliğine geçmiştir.1937′de bağımsızlığı ilan edilip Hatay Devleti kurulmuştur ve 1939′da Türkiye Cumhuriyeti’ne katılmıştır.
Hatay, yalnız Türkiye’nin değil dünyanın en eski yerleşim merkezlerinden birisidir. Bölgede çeşitli yerlerde yapılan kazılar ve araştırmalardan elde edilen buluntular bu yörenin neolitik, kalkolitik dönemlerde ve tunç çağında (11,000 – 4,000 yılları) yaygın ve hareketli bir yerleşim yeri olduğunu göstermektedir. Yerleşim birimlerinde görülen saray mimarisi kalıntıları, yerleşimlerin beylikler biçiminde örgütlendiğini de ortaya koymaktadır. İlk tunç çağından itibaren Amik ovasındaki bu beylikler, Akadların, Yamhad Krallığı’nın, Hititlerin egemenliği altına girmişlerdir.
M.Ö. 1200’lü yıllarda kurulan Hattena Krallığı Asur ve Urartuların egemenliğinden sonra ortadan kalkmıştır. M.Ö. 7. yüzyıl ortalarında Türk destan kahramanı Oğuz Han, Türklerin “Batak şehir” adını verdikleri Antakya’yı ele geçirmiştir ve burada 18 yıl kaldıktan sonra ayrılmıştır. M.Ö. 6. Yüzyılagelindiğinde ise Antakya ve çevresi, Pers İmparatorluğu’nun Kilikya valiliği sınırları içerisinde Perslere vergi ödemiştir. M.Ö. 333’ten sonra Antakya, Büyük İskender’in eline geçmiştir. 1. SeleukosNikator, M.Ö. 300’de Seleukeia (Çevlik), ardından Antiokheia (Ana-ti- ok-ya = Antakya = Ana Tanrı Göl/Deniz yeri – Yani “Cennet” Eski Türkçe bir kelimedir.) kentlerini kurmuştur. Medeniyetin simgesi olan su şehre Defne (Harbiye) çağlayanlarından kanallar ile getirilmiştir. Dünyada ilk olan nehir üzerinde iç liman ve gümüş yatakları sayesinde bölge zengin bir ticaret merkezi haline gelmiş ve Antakya M.Ö. 195’de başlayan olimpiyatlarla birlikte tatil, keyif ve olimpiyatlar şehri olarak da ünlenmiştir.