Mumsema İnsan bilerek veya bilmeyerek, farkında
olarak veya olmayarak birisine haksız bir davranışta
bulunmuş olabilir. Hatta onu mağdur bir duruma düşürüp
bazı haklarının elinden çıkmasına sebep olacak bir
muamelede de bulunabilir.
Böyle bir durum karsısında ne yapmalıyız? “Bir
defa oldu, bir daha yapmayız, keske yapmasaydım”
diyerek iç dünyamızda hesaplasmamız kafi gelir mi?
Yoksa meselenin telafisine gidip de hatamızı düzelterek
helallik dileyerek pismanlıgımızı mı bildiririz?
İslâm’da esas itibariyle bir Allah hakkı, bir de kul
hakkı vardır. Allah hakkı, her insanın Rabbine karsı
yapması gereken kulluk vazifeleridir. Bu hususta yaptıgı
bir kusur, günah ve eksiklikten dolayı Allah’a yalvarır,
tövbe istigfar ederek affını diler. Fakat kul hakkı öyle
degildir. Onun bir tek telafisi vardır, o da haksızlıga
ugrayan, hukuku zayi olan kisiyle bizzat görüsüp özür
beyan etmek, helallik dilemekle birlikte maddi bir kaybı
varsa telafi etmektir.
Bir hadis-i serifte Peygamber Efendimiz söyle
buyururlar:
“Bir kimse kardesinin haysiyetine, yahut malına
haksız olarak taarruz etmisse, iltimas olarak verilebilecek
altın ve gümüsün bulunmadıgı günden (Kıyamet) önce
helallessin. Aksi halde, yaptıgı haksızlık nispetinde onun
iyi amellerinden alınıp hak sahibine verilir. Ýyiligi yoksa,
hak sahibinin günahından alınıp haksızlık eden adama
verilir.” (1)
Peygamberimizin de tavsiyesine göre, bu
durumda helallesmekten baska çıkar yol yoktur. O kadar
ki, insan sehit bile olsa, üzerinde kul hakları varsa, Allah
diger günahlarını bagısladıgı halde kul hakkını
bagıslamamaktadır.
Siz, zarara ugramasına sebep oldugunuz
kimseye gider, önce bir hata yaptıgınızı itiraf ederek özür
beyan eder, sizi affetmesini, hakkını helal etmesini rica
edersiniz. Maddi bir kaybı varsa, imkanınız nispetinde
hakkını verirsiniz. Böylece elinizden geleni yapmıs
olursunuz. Muhatabınız da sizi hos karsılar, müsamaha ve
anlayıs gösterirse, mes’uliyetiniz kalkmıs, hadis-i serifte
açıklandıgı gibi, dünyada iken helalleserek ahiretteki
hesaplasma ve azaptan kurtulmus olursunuz.
olarak veya olmayarak birisine haksız bir davranışta
bulunmuş olabilir. Hatta onu mağdur bir duruma düşürüp
bazı haklarının elinden çıkmasına sebep olacak bir
muamelede de bulunabilir.
Böyle bir durum karsısında ne yapmalıyız? “Bir
defa oldu, bir daha yapmayız, keske yapmasaydım”
diyerek iç dünyamızda hesaplasmamız kafi gelir mi?
Yoksa meselenin telafisine gidip de hatamızı düzelterek
helallik dileyerek pismanlıgımızı mı bildiririz?
İslâm’da esas itibariyle bir Allah hakkı, bir de kul
hakkı vardır. Allah hakkı, her insanın Rabbine karsı
yapması gereken kulluk vazifeleridir. Bu hususta yaptıgı
bir kusur, günah ve eksiklikten dolayı Allah’a yalvarır,
tövbe istigfar ederek affını diler. Fakat kul hakkı öyle
degildir. Onun bir tek telafisi vardır, o da haksızlıga
ugrayan, hukuku zayi olan kisiyle bizzat görüsüp özür
beyan etmek, helallik dilemekle birlikte maddi bir kaybı
varsa telafi etmektir.
Bir hadis-i serifte Peygamber Efendimiz söyle
buyururlar:
“Bir kimse kardesinin haysiyetine, yahut malına
haksız olarak taarruz etmisse, iltimas olarak verilebilecek
altın ve gümüsün bulunmadıgı günden (Kıyamet) önce
helallessin. Aksi halde, yaptıgı haksızlık nispetinde onun
iyi amellerinden alınıp hak sahibine verilir. Ýyiligi yoksa,
hak sahibinin günahından alınıp haksızlık eden adama
verilir.” (1)
Peygamberimizin de tavsiyesine göre, bu
durumda helallesmekten baska çıkar yol yoktur. O kadar
ki, insan sehit bile olsa, üzerinde kul hakları varsa, Allah
diger günahlarını bagısladıgı halde kul hakkını
bagıslamamaktadır.
Siz, zarara ugramasına sebep oldugunuz
kimseye gider, önce bir hata yaptıgınızı itiraf ederek özür
beyan eder, sizi affetmesini, hakkını helal etmesini rica
edersiniz. Maddi bir kaybı varsa, imkanınız nispetinde
hakkını verirsiniz. Böylece elinizden geleni yapmıs
olursunuz. Muhatabınız da sizi hos karsılar, müsamaha ve
anlayıs gösterirse, mes’uliyetiniz kalkmıs, hadis-i serifte
açıklandıgı gibi, dünyada iken helalleserek ahiretteki
hesaplasma ve azaptan kurtulmus olursunuz.