Çok şey vardır ki kazanırken kaybettiklerimiz, birşeyleri yaparken , birşeyleri de yıkıp yok ettiğimiz. Çokşeyler vardır söyleyemediklerimiz, söyleyebildiklerimizden de fazla. İçimizde büyütüp olgunlaştırdığımız ama paylaşamadığımız, paylaşmakta güçlük çektiğimiz, sözcükleri dile getiremediğimiz gönül kapımızın ardında ... sevgimiz. Yaşadığımız ama paylaşamadığımız... Bizim dışımızdaki sevgimiz; paylaşmadığımız, paylaşamadığımız, içimizde sakladığımız sevgimiz. Paylaştıkça çoğalan, paylaşıldığı oranda yaşanan ve hayat bulan, yıllardır içimizde biriktirtiğimiz, sevgimiz. İçimizde doğan ve tüm benliğimizi aydılatan güneş, aşk güneşi... Gönülleri aydınlatan ve yumuşatan aşk güneşi... Yunus’un hecelerinde mısra mısra hayat bulur. İşitin ey yarenler, aşk bir güneşe benzer, Aşkın olmayan gönül, misali taşa benzer. Yaşayabiliyormuyuz kırmadan, dökmeden? Paylaşabiliyormuyuz sorgulamadan, yargılamadan? Nedeni - niçini sormadan sevebiliyormuyuz birbirimizi? Öfkeden, hiddetten uzak kusurlarımızı araştırmadan birbirimizin yüzüne bakabiliyormuyuz? Gönlümüzde ne varsa dilimizde de o vardır. Gönül güzel görürse güzel düşünür insan, güzel söyler dilimiz. “Taş gönülde ne biter, dilinde ağı tüter. Nice yumuşak söylese sözözü savaşa benzer” Yunus ne kadar güzel betimlemiş. İnsanın en büyük mutluluğu sevebilmesidir. Sonsuzluk içinde yalnız sevgi hayata mana verir. İnsan sevebilmeli ve sevilebilmelidir. İnsan derin ve büyük duygular duyabilmelidir. İnsan sevdikleri ve sevenleriyle birlikte yaşayıp , paylaşıp hayata yön verebilmelidir. Düşünceler yoğunlaşıp katı bir cisim gibi ağırlaşınca, düşüncelerin yoğunlaştığı mekanda zaman donar. Düşüncelerimizi sevgi ile yoğunlaştıralım. Sevgi ile yoğunlaşan mekanları gülistana dönüştürelim. Parmak uçları ile dokunsakta birbirimize üzerimize gül kokusu sinecektir. Hiç şüphesiz ebeveynimizi, kardeşlerimizi, evlatlarımızı, eşimizi ve dostlarımızı; hülasa yaradılmış ne varsa severiz ve sevdiğimizi düşünürüz. Bunu genellikle içimizde saklar, içimizde taşır ve yaşatırız. Çünkü sevgimizi dile getirdiğimizde karşımızdaki insanın istismarından ve suistimalinden korkarız. Bu korkularla büyüdüğümüz ve büyütüldüğümüz için sevdiklrimizi içimizden severiz. Onlarla sevgimizi paylaşma cesareti gösteremeyiz. Sorulduğunda alınan yanıt - ben seversem içten severim - dir. İçten sevilen sevgi sadece seveni bağlar. Dışına yansımadıkça salt ona aittir. “Küpün içinde ne varsa dışına da o sızar” tespit anlamında güzel bir özdeyiştir. Gerçek aşk daima kişisel yarar duygusundan vazgeçme temeli üzerinde yükselir. İçimizde yaşattığımız sevgimizi büyütmek istiyorsak, vehimlerimizden kurtulup, sevdiğimizi söylemekten imtina etmeyip, mutlaka paylaşmalıyız. Paylaştıkça sevdiklerimizin gönüllerini kazanıp, sevgimizin büyüyüp, coştuğunu göreceğiz.Sevgimizi dilimize pelesenk edelim; edelim ki, sevgiyi kuramsallıktan kurtarıp, pratiğe dönüştürelim. Yaşanan her sevgi ilişkilerimizi ve dostluklarımızı payidar kılacaktır. Dostlukları pekiştiren tek sihirli cümle – seni seviyorum – demektir.
Tatmin olmuş insan boyutuna ulaşmış insanlar dünyada olup bitenlerin dış (zahiri) görüntüleri ile değil, iç (batıni) hakikatleri ile ilgilenir. İnsan bu boyutta artık ne mal ne para ne de şöhret peşindedir. Tam olarak farkındadır ve sabır içindedir. Üst boyuta ancak sabır ve tevekkül ile çıkacağını bilir. Günümüzde bu boyutta birçok insan vardır ama sabır ve tevekkül ve tevazu içinde bir yaşam sürdüklerinden onları ortada görmek mümkün değildir. Onlar, isteklerini, arzularını ve beklentilerini yani egolarını tam olarak kontrol etmeyi başarabilmiş kişilerdir. Yaşamak için elzem olan ihtiyaçlarımızın kazanımında sekülerize ettiğimiz düşüncelerimiz, hayat standartımızı yükseltmek odaklı olsada, yaşama yön veren tefekkürün spesifik özelliklerini de gözden kaçırmamak gerekir. Hayata dair talep ve beklentilerimizi somutlaştırıp, edinimlere dönüştürerek dünyevi hedeflerimize ulaşabiliriz. Acaba bu yolda iktisaplarımızla sevinip, mutlu olurken çevremizdeki insanların da gönüllerini kazanabildik mi? Birlikte sevinip, birlikte üzülebildik mi? İçimizde nesnelleşen sekülerist düşünceler yüreğimizide katılaştırır. Katılaşan gönül bahçemizin şahikalarında bütün gülistanlar çöle döner. Bir elmanın yüreğinde gizlenen tohum, görülmez bir elma bahçesidir. Ama bu tohum bir kayaya rast gelirse ondan hiç bir şey çıkmaz. Sevgi; en katı yüreklerin bile yumuşamasında çok değerli ve büyük bir etkendir.
Tatmin olmuş insan boyutuna ulaşmış insanlar dünyada olup bitenlerin dış (zahiri) görüntüleri ile değil, iç (batıni) hakikatleri ile ilgilenir. İnsan bu boyutta artık ne mal ne para ne de şöhret peşindedir. Tam olarak farkındadır ve sabır içindedir. Üst boyuta ancak sabır ve tevekkül ile çıkacağını bilir. Günümüzde bu boyutta birçok insan vardır ama sabır ve tevekkül ve tevazu içinde bir yaşam sürdüklerinden onları ortada görmek mümkün değildir. Onlar, isteklerini, arzularını ve beklentilerini yani egolarını tam olarak kontrol etmeyi başarabilmiş kişilerdir. Yaşamak için elzem olan ihtiyaçlarımızın kazanımında sekülerize ettiğimiz düşüncelerimiz, hayat standartımızı yükseltmek odaklı olsada, yaşama yön veren tefekkürün spesifik özelliklerini de gözden kaçırmamak gerekir. Hayata dair talep ve beklentilerimizi somutlaştırıp, edinimlere dönüştürerek dünyevi hedeflerimize ulaşabiliriz. Acaba bu yolda iktisaplarımızla sevinip, mutlu olurken çevremizdeki insanların da gönüllerini kazanabildik mi? Birlikte sevinip, birlikte üzülebildik mi? İçimizde nesnelleşen sekülerist düşünceler yüreğimizide katılaştırır. Katılaşan gönül bahçemizin şahikalarında bütün gülistanlar çöle döner. Bir elmanın yüreğinde gizlenen tohum, görülmez bir elma bahçesidir. Ama bu tohum bir kayaya rast gelirse ondan hiç bir şey çıkmaz. Sevgi; en katı yüreklerin bile yumuşamasında çok değerli ve büyük bir etkendir.