Fıkıh Müslümanın ne yapacağını bilmesi demektir. Müslüman ibadet ederken, mesela oruç tutarken ne yapıp ne yapmayacağını bilmesi, nasıl ticaret yapıp yapmayacağını bilmesi, kiminle evelenip kiminle evlenemeyeceğini bilmesi, eş olarak görevlerinin, borcunun ve haklarının neler olduğunu bilmesi vb. gibi konular hep fıkıh ilmi ile birebir alakalıdır. Fıkıh kitapları su ile başlar ve miras ile biter. Bu, insanın doğar doğmaz yıkanacağı suyun vasıflarından, öldüğünde bırakacağı mirasa kadar hemen her dini ve ameli konunun fıkhın kapsamına girdiğinin bir göstergesidir.
Fıkıh ile meşgul olan ve branşı fıkıh olan alime de fakih denir. Fıkıh ilmi Kuran-ı Kerime ve hadislere dayanır ve evvela bunları bilmekle öğrenilir. Ancak bir insanın sadece Kuran’ı ve hadisleri bilmesi, bu insanın fakih olabilmesi için yeterli değildir. Bunu sebebi, Kurandaki hüküm bildiren ayetler ile yine hüküm bildiren hadislerin toplamının sınırlı sayıda olmasıdır. Ancak hayatta karşımıza çıkabilecek gelişmeler, yeni durumlar veya detaylar çok sayıdadır. Fakihler, Kuran ve Sünnetin yanında Kıyas (nitelikli karşılaştırma) da bilirler. Fakihin en önemli görevlerinden biri kıyas yapabilmesidir. Bu, Kuran ve Hadis’de bahsedilen durumlar için verilmiş olan hükümlerin, Kuran ve Hadis’de bahsedilmeyen durumlar için kullanılıp kullanılamayacağını, kullanılacaksa nasıl kullanılacağını belirleyebilmek anlamına gelmektedir.
Fıkıh Arapça bir terimdir ve kelime anlamı itibariyle anlamak, idrak etmek, derin bir anlayış demektir. Kuran-ı kerimde de fıkıh bu çerçevede kullanılır.
Ebu Hanife (ra) ise fıkhı, kişinin lehinde ve aleyhinde olan şeyleri bilmesi olarak tanımlamıştır. Ancak bu tanım çok geniştir. Zira insanın lehinde ve aleyhinde olan şeyler itikadi ve ameli bütün dini bilgilerden bahsedilmesine sebep olabilir. Bu nedenle Hanefi Fıkıh Okulunda, sonradan gelen alimler bu tanıma bir kayıt düşmüş ve tanımı daraltma yoluna gitmişlerdir. Onlar fıkhın, insanın lehinde ve aleyhinde olan şeyleri, ameli yönden bilmesi olduğunu söylemişlerdir.
Bu tanım dahi bugün fıkıh dediğimizde anladığımız şey değildir. Bugünkü anlamda fıkıh, ameli (eyleme dayalı, uygulama ile ilgili) ve şeri (dini) hükümleri, ayrıntılı delillerden (kurandan ve hadislerden) çıkarım (istidlal) yoluyla edinmek demektir.
Fıkıh tarihi beşe ayrılabilir. Birinci dönem Allah’ın elçisi Hz. Muhammet (sav) zamanıdır. Bu dönemde fıkhın merkezinde vahiy vardır. Vahiy 3 şekilde nazil olabilir. İlk olarak bu dönemde sahabenin sorduğu bazı sorular vahiy yoluyla cevaplanmıştır. İkinci olarak bazen yaşanan olaylar üzerine ayetler nazil olmuştur. Buna sebebi nuzül denir. Son olarak da ortada bir soru veya hadise yokken doğrudan vahiy gelebilmiştir. Bunlara ek olarak, birinci dönemde Hz. Peygamber’in (sav) tayin ettiği hükümler de vardır. Bunlar da hadis kapsamındadır.
Fıkıh ile meşgul olan ve branşı fıkıh olan alime de fakih denir. Fıkıh ilmi Kuran-ı Kerime ve hadislere dayanır ve evvela bunları bilmekle öğrenilir. Ancak bir insanın sadece Kuran’ı ve hadisleri bilmesi, bu insanın fakih olabilmesi için yeterli değildir. Bunu sebebi, Kurandaki hüküm bildiren ayetler ile yine hüküm bildiren hadislerin toplamının sınırlı sayıda olmasıdır. Ancak hayatta karşımıza çıkabilecek gelişmeler, yeni durumlar veya detaylar çok sayıdadır. Fakihler, Kuran ve Sünnetin yanında Kıyas (nitelikli karşılaştırma) da bilirler. Fakihin en önemli görevlerinden biri kıyas yapabilmesidir. Bu, Kuran ve Hadis’de bahsedilen durumlar için verilmiş olan hükümlerin, Kuran ve Hadis’de bahsedilmeyen durumlar için kullanılıp kullanılamayacağını, kullanılacaksa nasıl kullanılacağını belirleyebilmek anlamına gelmektedir.
Fıkıh Arapça bir terimdir ve kelime anlamı itibariyle anlamak, idrak etmek, derin bir anlayış demektir. Kuran-ı kerimde de fıkıh bu çerçevede kullanılır.
Ebu Hanife (ra) ise fıkhı, kişinin lehinde ve aleyhinde olan şeyleri bilmesi olarak tanımlamıştır. Ancak bu tanım çok geniştir. Zira insanın lehinde ve aleyhinde olan şeyler itikadi ve ameli bütün dini bilgilerden bahsedilmesine sebep olabilir. Bu nedenle Hanefi Fıkıh Okulunda, sonradan gelen alimler bu tanıma bir kayıt düşmüş ve tanımı daraltma yoluna gitmişlerdir. Onlar fıkhın, insanın lehinde ve aleyhinde olan şeyleri, ameli yönden bilmesi olduğunu söylemişlerdir.
Bu tanım dahi bugün fıkıh dediğimizde anladığımız şey değildir. Bugünkü anlamda fıkıh, ameli (eyleme dayalı, uygulama ile ilgili) ve şeri (dini) hükümleri, ayrıntılı delillerden (kurandan ve hadislerden) çıkarım (istidlal) yoluyla edinmek demektir.
Fıkıh tarihi beşe ayrılabilir. Birinci dönem Allah’ın elçisi Hz. Muhammet (sav) zamanıdır. Bu dönemde fıkhın merkezinde vahiy vardır. Vahiy 3 şekilde nazil olabilir. İlk olarak bu dönemde sahabenin sorduğu bazı sorular vahiy yoluyla cevaplanmıştır. İkinci olarak bazen yaşanan olaylar üzerine ayetler nazil olmuştur. Buna sebebi nuzül denir. Son olarak da ortada bir soru veya hadise yokken doğrudan vahiy gelebilmiştir. Bunlara ek olarak, birinci dönemde Hz. Peygamber’in (sav) tayin ettiği hükümler de vardır. Bunlar da hadis kapsamındadır.