Evlilik, insanın ahir ömründeki mutluluğunun ilk sıradaki belirleyicilerindendir. Eşit hak, eşit sorumluluk ve eşit paylaşım esastır. Hayallerimizin ve hayatımızın en birinci genel geçeri olarak evlilik, kendi filminin başkahramanları tarafından doyurulmayı ve beslenmeyi bekler, doyurulup, keyfi iyi edilmezse o da sizin keyfinizi kaçıracaktır.
Evlenmeden önce yaşamın içerisinde bireysel olarak hayatımızı devam ettirirken, evlendikten sonra iki kişilik ortak hayat oluşur. Artık iki kişilik düşünmek zorunda kalırız. Bir nevi dört gözle bakar, dört kulakla işitiriz. Bir insan “Hem evli olacağım hem de özgür olacağım.” diyorsa bu, evliliğin doğal sürecine aykırıdır. Birlikte yaşamak için bireysel özgürlüklerimizden feragat ve fedakarlık yapmalıyız. Çünkü evlendikten sonra; farklı elementlerin birleşerek, oksijen ile hidrojen doğada serbest ve özgür olarak bulunurken bir araya geldiğinde özgürlükleri sona eriyor ve su (H2O) olması gibi farklı bir hayat kaynağı, yeni bir mutluluk alanı, yeni bir denge oluşturuyorlar. Evliliğin selameti, uzun soluklu ve huzuru açısından böyle düşünülmelidir.
Eşler arasındaki ilişkide yıllar boyu hep aynı çözümsüzlük içinde yaşamaya çalışan karı koca vardır. Eşlerden biri küser, darılırken diğeri kızar, öfke krizine girer sonuç hep açmazdır, çözümsüz denklem gibi. Konu bazen eve alınacak bir eşya, bazen de farklı bir hikaye olabilir. Sonunda çözümsüzlük vardır. Bu, evlilik için kötüdür. İlişkide birden fazla formülünüzün, biri olmadığında yerine ikame edeceğiniz başka bir seçeneğinizin olması gerekir. Çözüm üretemeyen ve bazı alanlarda uzlaşamayacağının farkında olamayan çifter restleşme batağına saplanır. Restleşme eşler arasında ilişkide örselenme yaratır. Haklı olmak ile mutlu olmak arasında –kazanmak esas- olduğundan, haklı olmak tercih edilir ve mutlu olma treni kaçırılır. Sürekli restleşmenin kazananı olmaz. Önemli olan içeriye bakmak, bakabilmektir. Aslolan kimin, kimin kalesine gol attığıdır. Halbuki iki kalede evliliğe aittir ve gol yiyen evliliktir.
Günlük yaşam koşuşturmasında yeri geliyor kırk şekle giriyoruz: anne, baba, eş, sevgili, bazen başarıyla coşkuya ulaşmış, bazen hayat gailesiyle ezilmiş, kah öfkemizin doruğa ulaştığı, kah sevinçle coştuğumuz, korkularımız, endişelerimiz, saymakla bitmez insanın çeşit çeşit hali… Binaenaleyh her yeni hal ve ahval esnemeyi ve yeniden yapılanmayı gerektirir. Bunu yapamazsak, esneklik gösterip içinde yaşadığımız şartlara uyum sağlayamazsak kırılırız, dökülürüz, üzülürüz.
Mutlu evlilik; yalnızlıktan kurtulma, cananı olma, yaslanacak omuz, el ele tutuşma, şefkat, birlikte seyahat etme, televizyon seyretme, sohbet etme, kavga etme ama küsmeme, çabucak barışma, kıyamama, özleme, özlemin kıymeti bilme, ferahlık, huzur, çocuklar, torunlar, eş dost sahibi olma, ana babasını sevme, samimiyet ve tükenmek bilmeyen ömürlük fantezi…
Evlenmeden önce yaşamın içerisinde bireysel olarak hayatımızı devam ettirirken, evlendikten sonra iki kişilik ortak hayat oluşur. Artık iki kişilik düşünmek zorunda kalırız. Bir nevi dört gözle bakar, dört kulakla işitiriz. Bir insan “Hem evli olacağım hem de özgür olacağım.” diyorsa bu, evliliğin doğal sürecine aykırıdır. Birlikte yaşamak için bireysel özgürlüklerimizden feragat ve fedakarlık yapmalıyız. Çünkü evlendikten sonra; farklı elementlerin birleşerek, oksijen ile hidrojen doğada serbest ve özgür olarak bulunurken bir araya geldiğinde özgürlükleri sona eriyor ve su (H2O) olması gibi farklı bir hayat kaynağı, yeni bir mutluluk alanı, yeni bir denge oluşturuyorlar. Evliliğin selameti, uzun soluklu ve huzuru açısından böyle düşünülmelidir.
Eşler arasındaki ilişkide yıllar boyu hep aynı çözümsüzlük içinde yaşamaya çalışan karı koca vardır. Eşlerden biri küser, darılırken diğeri kızar, öfke krizine girer sonuç hep açmazdır, çözümsüz denklem gibi. Konu bazen eve alınacak bir eşya, bazen de farklı bir hikaye olabilir. Sonunda çözümsüzlük vardır. Bu, evlilik için kötüdür. İlişkide birden fazla formülünüzün, biri olmadığında yerine ikame edeceğiniz başka bir seçeneğinizin olması gerekir. Çözüm üretemeyen ve bazı alanlarda uzlaşamayacağının farkında olamayan çifter restleşme batağına saplanır. Restleşme eşler arasında ilişkide örselenme yaratır. Haklı olmak ile mutlu olmak arasında –kazanmak esas- olduğundan, haklı olmak tercih edilir ve mutlu olma treni kaçırılır. Sürekli restleşmenin kazananı olmaz. Önemli olan içeriye bakmak, bakabilmektir. Aslolan kimin, kimin kalesine gol attığıdır. Halbuki iki kalede evliliğe aittir ve gol yiyen evliliktir.
Günlük yaşam koşuşturmasında yeri geliyor kırk şekle giriyoruz: anne, baba, eş, sevgili, bazen başarıyla coşkuya ulaşmış, bazen hayat gailesiyle ezilmiş, kah öfkemizin doruğa ulaştığı, kah sevinçle coştuğumuz, korkularımız, endişelerimiz, saymakla bitmez insanın çeşit çeşit hali… Binaenaleyh her yeni hal ve ahval esnemeyi ve yeniden yapılanmayı gerektirir. Bunu yapamazsak, esneklik gösterip içinde yaşadığımız şartlara uyum sağlayamazsak kırılırız, dökülürüz, üzülürüz.
Mutlu evlilik; yalnızlıktan kurtulma, cananı olma, yaslanacak omuz, el ele tutuşma, şefkat, birlikte seyahat etme, televizyon seyretme, sohbet etme, kavga etme ama küsmeme, çabucak barışma, kıyamama, özleme, özlemin kıymeti bilme, ferahlık, huzur, çocuklar, torunlar, eş dost sahibi olma, ana babasını sevme, samimiyet ve tükenmek bilmeyen ömürlük fantezi…