Hidayet lütfeden, doğru yola ulaştıran Yüce Allah elçilerini hep insanların arasından seçmiştir. Tarih boyunca tüm insanlar, Allah’ın elçilerine uyup uymamaları ile denenmişlerdir. Bu nedenle elçiye itaat, önemli bir ibadettir. Rabbimiz, itaat konusunun önemini Kuran’da şöyle haber verir:
“Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Allah’ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik…” (Nisa Suresi, 64)
Bazı sığ görüşlü ve akılsız kimseler ise kendi aralarından çıkan veya fazla zengin olmayan bir insana itaat etmeyi kavrayamamışlardır. Oysa Allah elçilerini seçmiş, Kendi Katından her yönüyle güçlendirmiş, onlara ilim ve hikmet vermiştir. Bu insanların kavrayamadıkları önemli gerçek ise, seçimin Allah’a ait olduğudur. İnkarlarının nedeni de genellikle, “bizi bir beşer mi hidayete ulaştıracak?..” (Tegabün Suresi, 6) diye düşünmeleri olmuştur.
Samimi bir mümin, Allah’ın seçtiği insana gönülden itaat eder, ona gönülden bağlanır ve saygı duyar. Elçinin sözüne uyan mümin, aslında Allah’a uyarak itaat ettiğini bilir, elçilerin aldıkları her kararı, yaptıkları her işi hayır ve hikmet gözüyle değerlendirirler. Allah’a ve dine teslim olanlar, Allah’ın elçisine de teslim olur itaat ederler. Allah’ın ayetlerinde de bildirdiği gibi, elçiye itaat edenler hidayet bulacaklardır:
De ki: “Allah’a itaat edin, Resûl’e itaat edin. Eğer yine yüz çevirirseniz, artık onun (peygamberin) sorumluluğu kendisine yüklenen, sizin sorumluluğunuz da size yüklenendir. Eğer ona itaat ederseniz, hidayet bulmuş olursunuz. Elçiye düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir.” (Nur Suresi, 54)
Kuran’da Hz. Musa ve Hz. Hızır kıssası ile peygambere ve elçilere uymanın önemi bir kez daha haber verilmektedir. Kıssanın anlatıldığı ayetlerde Hz. Musa ilim sahibi olan Hz. Hızır’a tabi olmuş ve ilminden yararlanmak için onunla uzun bir yolculuğa çıkmıştır. Hz.Hızır’ın ayette geçen, Dedi ki: “Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında bana soru sorma, ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar.” (Kehf Suresi, 70) şeklindeki sözleriyle, elçilere itaat sırasında saygılı bir tavır göstermenin önemine dikkat çekilmektedir. Tabi olunan kişinin yaptığı işlerin nedenini, aldığı kararların hikmetini gerekli gördüğünde açıklayacağı aynı ayette bildirilmektedir.
Elçilere itaat edenlerin aslında Allah’a itaat etmekte oldukları gibi, elçilere başkaldıranlar da, gerçekte Allah’a karşı gelmektedirler. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:
“Kim Resul’e itaat ederse, gerçekte Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik.” (Nisa Suresi, 80)
“Şüphesiz sana biat edenler, ancak Allah’a biat etmişlerdir. Allah’ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Şu halde, kim ahdini bozarsa, artık o, ancak kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim de Allah’a verdiği ahdine vefa gösterirse, artık O da, ona büyük bir ecir verecektir.” (Fetih Suresi, 10)
Tüm alemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Peygamberimiz (sav) de bir hadisinde itaatin önemini şöyle hatırlatmaktadır:
“Kim bana itaat ederse, muhakkak ki Allah’a itaat etmiştir. Kim de bana isyan ederse muhakkak ki Allah’a isyan etmiştir.” (Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 482)
Müminlerin dostu olan ve onlara hayır yolları açan Rabbimiz, Kuran’da Peygamberimiz (sav)’in müminler için bir koruyucu ve yönetici olduğunu bildirmektedir. Bu nedenle Müslümanlar her konuda Peygamberimiz (sav)’e danışır, onun fikrini ve rızasını alarak bir işe başlarlardı. Ayrıca aralarında anlaşmazlığa düştükleri konularda, Peygamberimiz (sav)in önerdiği çözüm veya yöntemleri uygularlardı. Bu, Allah’ın birçok hayrı ve hikmeti olan önemli bir emridir. Örneğin, Allah bir ayetinde, tüm haberlerin peygambere veya onun kendisine vekil kıldığı kişilere iletilmesini emretmektedir. Ayette şöyle buyrulmaktadır:
“Kendilerine güven veya korku haberi geldiğinde, onu yaygınlaştırıverirler. Oysa bunu peygambere ve kendilerinden olan emir sahiplerine götürmüş olsalardı, onlardan ‘sonuç-çıkarabilenler’ onu bilirlerdi. Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana uymuştunuz.” (Nisa Suresi, 83)
Allah’ın elçilerinin her emri Allah’ın koruması altındadır. Elçilerin her sözü, her kararı, müminlere ve tüm insanlara hayır ve güzellik getirmiştir.
İnanan insan, Allah’ın ve elçisinin emirlerini gönülden boyun eğerek uygular; onun sözlerine itaat ederken kalbinde en küçük bir sıkıntı da duymaz. Allah’ın ve elçisinin hükmettiği her şeyin en doğru ve en hayırlısı olduğunu bilir. Kimi zaman şeytan elçinin söylediğinden daha farklı bir şey yapmasını fısıldasa da, mümin en hayırlı yolun elçinin gösterdiği yol olduğunun bilincinde olarak hareket eder. Bu davranış ise inanan bir insanın samimi imanından kaynaklanır.
Elçinin verdiği hükme kalpte tam bir teslimiyetin bulunmaması durumu ise, ayetlerde belirtildiğine göre o kişinin gerçekte iman etmemiş olduğunun bir kanıtıdır:
“Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar. “ (Nisa Suresi, 65)
Bir insan, görünürde itaatli bir tavır gösterebilir, söylenenleri eksiksiz olarak yerine getirebilir. Ancak o kişi, kalbi tam anlamıyla tatmin bulmuş olarak itaat etmediği sürece gerçekten iman etmiş sayılmaz. Çünkü böyle bir davranış, o kişinin kalbinde Allah ve elçisi hakkında birtakım şüphe ve kuruntular taşıdığını gösterir. İçten bir itaate sahip olmaması, yalnızca fiziksel bir teslimiyet gösteriyor olması, kişinin yaptığı işlerin de boşa gitmesine sebep olabilir. Görünüşte itaat etmiştir ama ahirette bunlardan dolayı karşılık görmeyebilir. İtaat, görünür yani zahiri değil, ‘batıni’ olmalıdır. Bu yüzden mümin, kendi dünyevi çıkarlarına ters düşse bile, Allah’ın elçisinden gelen bir hükmü içten bir sevinç ile karşılamalı, teslimiyeti kalbinde hissetmelidir. Hak olan bir karar karşısında üzülüp sıkıntı duymak imanla çelişen bir tavırdır ve isyan anlamındadır:
Allah ve Resûlü bir işe hükmettiği zaman mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse artık gerçekten o apaçık bir sapıklıkla sapmıştır. (Ahzab Suresi, 36)
İmanı kalbine yerleştirmiş samimi mümin, Allah’ın elçisinin tüm insanlığı kendilerine hayat verecek şeylere çağırdığını ve yalnızca icabet edecek olanların rahmete kavuşturulacağını da kavramıştır:Dosdoğru namazı kılın, zekatı verin ve elçiye itaat edin. Umulur ki, rahmete kavuşturulmuş olursunuz. (Nur Suresi, 56)Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’a ve Resûlü’ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O’na götürülüp toplanacaksınız. (Enfal Suresi, 24)
“Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Allah’ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik…” (Nisa Suresi, 64)
Bazı sığ görüşlü ve akılsız kimseler ise kendi aralarından çıkan veya fazla zengin olmayan bir insana itaat etmeyi kavrayamamışlardır. Oysa Allah elçilerini seçmiş, Kendi Katından her yönüyle güçlendirmiş, onlara ilim ve hikmet vermiştir. Bu insanların kavrayamadıkları önemli gerçek ise, seçimin Allah’a ait olduğudur. İnkarlarının nedeni de genellikle, “bizi bir beşer mi hidayete ulaştıracak?..” (Tegabün Suresi, 6) diye düşünmeleri olmuştur.
Samimi bir mümin, Allah’ın seçtiği insana gönülden itaat eder, ona gönülden bağlanır ve saygı duyar. Elçinin sözüne uyan mümin, aslında Allah’a uyarak itaat ettiğini bilir, elçilerin aldıkları her kararı, yaptıkları her işi hayır ve hikmet gözüyle değerlendirirler. Allah’a ve dine teslim olanlar, Allah’ın elçisine de teslim olur itaat ederler. Allah’ın ayetlerinde de bildirdiği gibi, elçiye itaat edenler hidayet bulacaklardır:
De ki: “Allah’a itaat edin, Resûl’e itaat edin. Eğer yine yüz çevirirseniz, artık onun (peygamberin) sorumluluğu kendisine yüklenen, sizin sorumluluğunuz da size yüklenendir. Eğer ona itaat ederseniz, hidayet bulmuş olursunuz. Elçiye düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir.” (Nur Suresi, 54)
Kuran’da Hz. Musa ve Hz. Hızır kıssası ile peygambere ve elçilere uymanın önemi bir kez daha haber verilmektedir. Kıssanın anlatıldığı ayetlerde Hz. Musa ilim sahibi olan Hz. Hızır’a tabi olmuş ve ilminden yararlanmak için onunla uzun bir yolculuğa çıkmıştır. Hz.Hızır’ın ayette geçen, Dedi ki: “Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında bana soru sorma, ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar.” (Kehf Suresi, 70) şeklindeki sözleriyle, elçilere itaat sırasında saygılı bir tavır göstermenin önemine dikkat çekilmektedir. Tabi olunan kişinin yaptığı işlerin nedenini, aldığı kararların hikmetini gerekli gördüğünde açıklayacağı aynı ayette bildirilmektedir.
Elçilere itaat edenlerin aslında Allah’a itaat etmekte oldukları gibi, elçilere başkaldıranlar da, gerçekte Allah’a karşı gelmektedirler. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:
“Kim Resul’e itaat ederse, gerçekte Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik.” (Nisa Suresi, 80)
“Şüphesiz sana biat edenler, ancak Allah’a biat etmişlerdir. Allah’ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Şu halde, kim ahdini bozarsa, artık o, ancak kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim de Allah’a verdiği ahdine vefa gösterirse, artık O da, ona büyük bir ecir verecektir.” (Fetih Suresi, 10)
Tüm alemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Peygamberimiz (sav) de bir hadisinde itaatin önemini şöyle hatırlatmaktadır:
“Kim bana itaat ederse, muhakkak ki Allah’a itaat etmiştir. Kim de bana isyan ederse muhakkak ki Allah’a isyan etmiştir.” (Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 482)
Müminlerin dostu olan ve onlara hayır yolları açan Rabbimiz, Kuran’da Peygamberimiz (sav)’in müminler için bir koruyucu ve yönetici olduğunu bildirmektedir. Bu nedenle Müslümanlar her konuda Peygamberimiz (sav)’e danışır, onun fikrini ve rızasını alarak bir işe başlarlardı. Ayrıca aralarında anlaşmazlığa düştükleri konularda, Peygamberimiz (sav)in önerdiği çözüm veya yöntemleri uygularlardı. Bu, Allah’ın birçok hayrı ve hikmeti olan önemli bir emridir. Örneğin, Allah bir ayetinde, tüm haberlerin peygambere veya onun kendisine vekil kıldığı kişilere iletilmesini emretmektedir. Ayette şöyle buyrulmaktadır:
“Kendilerine güven veya korku haberi geldiğinde, onu yaygınlaştırıverirler. Oysa bunu peygambere ve kendilerinden olan emir sahiplerine götürmüş olsalardı, onlardan ‘sonuç-çıkarabilenler’ onu bilirlerdi. Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana uymuştunuz.” (Nisa Suresi, 83)
Allah’ın elçilerinin her emri Allah’ın koruması altındadır. Elçilerin her sözü, her kararı, müminlere ve tüm insanlara hayır ve güzellik getirmiştir.
İnanan insan, Allah’ın ve elçisinin emirlerini gönülden boyun eğerek uygular; onun sözlerine itaat ederken kalbinde en küçük bir sıkıntı da duymaz. Allah’ın ve elçisinin hükmettiği her şeyin en doğru ve en hayırlısı olduğunu bilir. Kimi zaman şeytan elçinin söylediğinden daha farklı bir şey yapmasını fısıldasa da, mümin en hayırlı yolun elçinin gösterdiği yol olduğunun bilincinde olarak hareket eder. Bu davranış ise inanan bir insanın samimi imanından kaynaklanır.
Elçinin verdiği hükme kalpte tam bir teslimiyetin bulunmaması durumu ise, ayetlerde belirtildiğine göre o kişinin gerçekte iman etmemiş olduğunun bir kanıtıdır:
“Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar. “ (Nisa Suresi, 65)
Bir insan, görünürde itaatli bir tavır gösterebilir, söylenenleri eksiksiz olarak yerine getirebilir. Ancak o kişi, kalbi tam anlamıyla tatmin bulmuş olarak itaat etmediği sürece gerçekten iman etmiş sayılmaz. Çünkü böyle bir davranış, o kişinin kalbinde Allah ve elçisi hakkında birtakım şüphe ve kuruntular taşıdığını gösterir. İçten bir itaate sahip olmaması, yalnızca fiziksel bir teslimiyet gösteriyor olması, kişinin yaptığı işlerin de boşa gitmesine sebep olabilir. Görünüşte itaat etmiştir ama ahirette bunlardan dolayı karşılık görmeyebilir. İtaat, görünür yani zahiri değil, ‘batıni’ olmalıdır. Bu yüzden mümin, kendi dünyevi çıkarlarına ters düşse bile, Allah’ın elçisinden gelen bir hükmü içten bir sevinç ile karşılamalı, teslimiyeti kalbinde hissetmelidir. Hak olan bir karar karşısında üzülüp sıkıntı duymak imanla çelişen bir tavırdır ve isyan anlamındadır:
Allah ve Resûlü bir işe hükmettiği zaman mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse artık gerçekten o apaçık bir sapıklıkla sapmıştır. (Ahzab Suresi, 36)
İmanı kalbine yerleştirmiş samimi mümin, Allah’ın elçisinin tüm insanlığı kendilerine hayat verecek şeylere çağırdığını ve yalnızca icabet edecek olanların rahmete kavuşturulacağını da kavramıştır:Dosdoğru namazı kılın, zekatı verin ve elçiye itaat edin. Umulur ki, rahmete kavuşturulmuş olursunuz. (Nur Suresi, 56)Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’a ve Resûlü’ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O’na götürülüp toplanacaksınız. (Enfal Suresi, 24)