Önce Manisa, daha sonra Elazığ ve çevresinde olan 6,8 büyüklüğünde deprem hepimizi derinden sarstı. Yıkılan binaların altından çıkarılan insanların görüntüleri çoğumuzu ekran başında hıçkırıklara boğdu.
Deprem bizim bir gerçeğimiz. Bunu yok saymamız mümkün değil. Bizler bir alev küresinin üzerinde yaşıyoruz ve deprem gerçeğiyle yaşamasını öğreneceğiz.
Ancak klişe söz “insanı deprem değil, sağlıksız yapılan binalar öldürür”. Bu sürekli her deprem sonrasında uzmanlar tarafından tekrarlanır durur.
Yine Elazığ depreminden sonra tüm ekranlarda yüzlerce uzman kişi çoğu da yararlı bilgiler vermek suretiyle halkımızı bilgilendirip durdu.
Bunlar içerisinde en kıl olduklarım “Biz daha önce uyarmıştık” şeklinde yapılan bilgiç sözler oldu. Sanki bir uyarmayla şehirler, metropoller hemen alarma geçip tedbirlerini alabileceklermiş gibi.
İstanbul ve Marmara havzası 1999 depreminden beridir uyarılıp durur. Hükümetler 20 yıldır deprem gerçeğine karşı yeni yasalar çıkarır, kentsel dönüşümlere ciddi kaynaklar ayırır.
Tüm bu tedbirler artık depreme hazırlıklıyız dedirttirebilir mi?
Şimdiye kadar hiçbir şey yapılmadı sözü ne kadar yanlışsa, yapılabilecek her şey yapıldı sözleri de o kadar yanlıştır. Biliyoruz ki daha alınacak çok yol vardır ancak bunlar sadece hükümetlerin iradesiyle olabilecek şeyler değil, halkın vereceği desteğe de ihtiyaç vardır. Halk deprem gerçeğini ciddiye almalı, bu yöndeki yasal zorluklara ve teşviklere uygun davranışlar sergilemelidir.
Örneğin Elazığ ve Malatya’da gerçekleşmiş olan kentsel dönüşüm kapsamında bugüne kadar 1 milyon 350 bin konut yıkılıp, yenilenmiş.
Bu sayede 5 milyondan fazla insanımızın can güvenliği sağlanmış.
Maliyeti ise 13 milyar lira olmuş. (Deprem paraları nereye gidiyor diyenlere de duyurulur.)
Az mı?
Bu binalardan 4 bin 671’i Elazığ’da, 2 bin 851’i Malatyada’ymış.
Anlamı şu;
Elâzığ’daki acil yıkılması gereken binaların yüzde 90’ı,Malatya’daki riskli binaların ise yüzde 72’si yenilenmiş.
Peki , her çıkan uzman kişinin ekranlara çıktığında Hatay için uyarılar yaptığı İlimizde durum ne?
Antakya’da Antakya Belediyesi tarafından birinci derece riskli görülen Emek ve Aksaray mahallelerinde bir kentsel dönüşüm projesi başlatıldı.
İmar planı çıkarıldı, projeler yapıldı, hükümetten gerekli kredi ve proje destekleri alındı.
Artık tek yapılması gereken orada oturan mahalle halkının yüzde 67’sinin destek vermesi ve hemen yıkıma gidip depreme dayanıklı binaların yapımına başlanmasıydı.
Ancak ne yazık ki halkımızın ancak yüzde 50 gibi bir oranından destek alındı ve halen bekleme devam ediyor.
Büyükşehir Belediyesi tarafından da Beyaz evler (Dağ Mahalleleri) için bir proje yapıldı ve Meclisten Narlıca’da bir bölgenin kentsel dönüşümü için yetki alındı. Ancak ben onun üzerine bir çaba konuldu mu, alınan bu yetkinin akibeti nedir bilmiyorum.
Zira gastronomi ve expo tartışmalarından hayati öneme haiz bu projenin tozlu raflarda beklediğinden endişeliyim.
Gördüğünüz gibi sadece hükümetin destek vermesi depreme hazırlık için yeterli gelmiyor.
Bunun için halkımızın da deprem gerçeğini ciddiye alması ve omuz verip takip yapması gerekiyor.
Deprem bizim bir gerçeğimiz. Bunu yok saymamız mümkün değil. Bizler bir alev küresinin üzerinde yaşıyoruz ve deprem gerçeğiyle yaşamasını öğreneceğiz.
Ancak klişe söz “insanı deprem değil, sağlıksız yapılan binalar öldürür”. Bu sürekli her deprem sonrasında uzmanlar tarafından tekrarlanır durur.
Yine Elazığ depreminden sonra tüm ekranlarda yüzlerce uzman kişi çoğu da yararlı bilgiler vermek suretiyle halkımızı bilgilendirip durdu.
Bunlar içerisinde en kıl olduklarım “Biz daha önce uyarmıştık” şeklinde yapılan bilgiç sözler oldu. Sanki bir uyarmayla şehirler, metropoller hemen alarma geçip tedbirlerini alabileceklermiş gibi.
İstanbul ve Marmara havzası 1999 depreminden beridir uyarılıp durur. Hükümetler 20 yıldır deprem gerçeğine karşı yeni yasalar çıkarır, kentsel dönüşümlere ciddi kaynaklar ayırır.
Tüm bu tedbirler artık depreme hazırlıklıyız dedirttirebilir mi?
Şimdiye kadar hiçbir şey yapılmadı sözü ne kadar yanlışsa, yapılabilecek her şey yapıldı sözleri de o kadar yanlıştır. Biliyoruz ki daha alınacak çok yol vardır ancak bunlar sadece hükümetlerin iradesiyle olabilecek şeyler değil, halkın vereceği desteğe de ihtiyaç vardır. Halk deprem gerçeğini ciddiye almalı, bu yöndeki yasal zorluklara ve teşviklere uygun davranışlar sergilemelidir.
Örneğin Elazığ ve Malatya’da gerçekleşmiş olan kentsel dönüşüm kapsamında bugüne kadar 1 milyon 350 bin konut yıkılıp, yenilenmiş.
Bu sayede 5 milyondan fazla insanımızın can güvenliği sağlanmış.
Maliyeti ise 13 milyar lira olmuş. (Deprem paraları nereye gidiyor diyenlere de duyurulur.)
Az mı?
Bu binalardan 4 bin 671’i Elazığ’da, 2 bin 851’i Malatyada’ymış.
Anlamı şu;
Elâzığ’daki acil yıkılması gereken binaların yüzde 90’ı,Malatya’daki riskli binaların ise yüzde 72’si yenilenmiş.
Peki , her çıkan uzman kişinin ekranlara çıktığında Hatay için uyarılar yaptığı İlimizde durum ne?
Antakya’da Antakya Belediyesi tarafından birinci derece riskli görülen Emek ve Aksaray mahallelerinde bir kentsel dönüşüm projesi başlatıldı.
İmar planı çıkarıldı, projeler yapıldı, hükümetten gerekli kredi ve proje destekleri alındı.
Artık tek yapılması gereken orada oturan mahalle halkının yüzde 67’sinin destek vermesi ve hemen yıkıma gidip depreme dayanıklı binaların yapımına başlanmasıydı.
Ancak ne yazık ki halkımızın ancak yüzde 50 gibi bir oranından destek alındı ve halen bekleme devam ediyor.
Büyükşehir Belediyesi tarafından da Beyaz evler (Dağ Mahalleleri) için bir proje yapıldı ve Meclisten Narlıca’da bir bölgenin kentsel dönüşümü için yetki alındı. Ancak ben onun üzerine bir çaba konuldu mu, alınan bu yetkinin akibeti nedir bilmiyorum.
Zira gastronomi ve expo tartışmalarından hayati öneme haiz bu projenin tozlu raflarda beklediğinden endişeliyim.
Gördüğünüz gibi sadece hükümetin destek vermesi depreme hazırlık için yeterli gelmiyor.
Bunun için halkımızın da deprem gerçeğini ciddiye alması ve omuz verip takip yapması gerekiyor.