Kim istemez ki degerli olmayı ve elbette, degerli olana sahip olmayı. Hele hele , o degerin layıgınca hakkının verilmesini ; Bu duygudan hareketle gerek is yasamında , gerek sosyal yasamda degerlerini arttırabilmek adına hep bir mücadele içindedir insanoglu, herkesim bir yol pesindedir ama herkes kendi düsünceleri dogrultusunda bakıs açısını ortaya koyar bazen yanlıs bazen dogru yollar seçer . Ama sonuçta ne olursa olsun o degeri fark eden ve hakkını bilen biri mutlaka bir yerlerde vardır. Ýste bu gün bunu anlatan bir hikaye seçtim size gelin hep birlikte degerlerimizi gözden geçirelim biz nelerin değerini biliyoruz. Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği ögrencisinin seviyesini ögrenmek ister. Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip iri bir nesne verip: “Oglum” der, “Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini ögren, gel bana bildir. Ögrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye baslar.
Ýlk önce bir bakkal dükkanına girer ve “Sunu kaça alırsınız?” diye sorar. Bakkal parlak bir boncuga benzettigi nesneyi eline alır; evirir çevirir; sonra: “Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın” der.
Ýkinci olarak bir manifaturacıya gider. O da parlak bir tasa benzettigi nesneye ancak bir bes lira vermeye azı olur. Üçüncü defa bir semerciye gider: Semerci nesneye söyle bir bakar, “Bu” der “benim semerlere iyi süs olur. Bundan “kas dedigimiz süslerden yaparım. Buna bir on lira veririm.” En son olarak bir kuyumcuya gider. Kuyumcu ögrencininelindekini görünce yerinden fırlar. “Bu kadar degerli bir pırlantayı, mücevheri nereden buldun?” diye hayretle bagırır ve hemen ilâve eder. “Buna kaç lira istiyorsun?”
Ögrenci sorar: Siz ne veriyorsunuz?” “Ne istiyorsan veririm.” Ögrenci, “Hayır veremem.” diye tası almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya baslar: “Ne olur bunu bana satın. Dükkânımı, evimi, hatta
arsalarımı vereyim.” Ögrenci emanet oldugunu, satmaya yetkili olmadıgını, ancak fiyat ögrenmesini istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker. Mücevheri alıp kuyumcudan çıkan ögrencinin kafası
karma karısıktır. Böylesi karısık düsünceler içinde geriye dönmeye baslar. Bir tarafta elindeki nesneye yüzünü burusturarak 1 lira verip onu oyuncak olarak görenler, diger tarafta da mücevher diye isimlendirip buna sahip olmak için her seyini vermeye hazır olan ve hatta yalvaran kisiler..
Bilge hocasının yanına dönen ögrenci, büyük bir saskınlık içinde basından geçen macerasını anlatır.
Bilge sorar: “Bu karsılastıgın durumları izah edebilir misin?” Ögrenci: “Çok saskınım efendim, ne diyeceğimi bilemiyorum, kafam karmakarısık” diye cevap verir. Bilge hoca çok kısa cevap verir:
“Bir seyin kıymetini ancak onun degerini bileni anlar ve onun degeri bilenin yanında kıymetlidir.”
Her insanın hayatında varlıgını ve degerini bilen, hisseden, fark eden kuyumcular mutlaka vardır.
Mesele o kuyumcuyu bulmaktadır…
Ýlk önce bir bakkal dükkanına girer ve “Sunu kaça alırsınız?” diye sorar. Bakkal parlak bir boncuga benzettigi nesneyi eline alır; evirir çevirir; sonra: “Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın” der.
Ýkinci olarak bir manifaturacıya gider. O da parlak bir tasa benzettigi nesneye ancak bir bes lira vermeye azı olur. Üçüncü defa bir semerciye gider: Semerci nesneye söyle bir bakar, “Bu” der “benim semerlere iyi süs olur. Bundan “kas dedigimiz süslerden yaparım. Buna bir on lira veririm.” En son olarak bir kuyumcuya gider. Kuyumcu ögrencininelindekini görünce yerinden fırlar. “Bu kadar degerli bir pırlantayı, mücevheri nereden buldun?” diye hayretle bagırır ve hemen ilâve eder. “Buna kaç lira istiyorsun?”
Ögrenci sorar: Siz ne veriyorsunuz?” “Ne istiyorsan veririm.” Ögrenci, “Hayır veremem.” diye tası almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya baslar: “Ne olur bunu bana satın. Dükkânımı, evimi, hatta
arsalarımı vereyim.” Ögrenci emanet oldugunu, satmaya yetkili olmadıgını, ancak fiyat ögrenmesini istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker. Mücevheri alıp kuyumcudan çıkan ögrencinin kafası
karma karısıktır. Böylesi karısık düsünceler içinde geriye dönmeye baslar. Bir tarafta elindeki nesneye yüzünü burusturarak 1 lira verip onu oyuncak olarak görenler, diger tarafta da mücevher diye isimlendirip buna sahip olmak için her seyini vermeye hazır olan ve hatta yalvaran kisiler..
Bilge hocasının yanına dönen ögrenci, büyük bir saskınlık içinde basından geçen macerasını anlatır.
Bilge sorar: “Bu karsılastıgın durumları izah edebilir misin?” Ögrenci: “Çok saskınım efendim, ne diyeceğimi bilemiyorum, kafam karmakarısık” diye cevap verir. Bilge hoca çok kısa cevap verir:
“Bir seyin kıymetini ancak onun degerini bileni anlar ve onun degeri bilenin yanında kıymetlidir.”
Her insanın hayatında varlıgını ve degerini bilen, hisseden, fark eden kuyumcular mutlaka vardır.
Mesele o kuyumcuyu bulmaktadır…