İnsan toplum içinde yaşayan sosyal bir varlıktır. Sosyal bir varlık olması, insanın tek başına yaşayamayacağı anlamına gelir. Sosyal bir varlık olan insanın, sosyalleşebilmesi için toplum şarttır. Toplum içinde, bulunduğu topluma entegre olmak, ilişkilerin belli bir ahenk içinde devamını sağlamak hususunda gerekli olan tavır ve davranış biçimi, öncelikle kişinin sağlıklı bir ruh yapısına sahip olmasını gerektirir. Toplumsal birliktelikte egemen olan ruh hali sevgi, saygı, huzur, mutluluk, barış içinde kardeşçe hak ve adalet özlemini içerir. Bunun oluşması ve yaşanabilmesi kişinin kendi durumuyla ilintilidir. Bu durum karşısında, kişi öncelikle kendisiyle barışık yaşamasını, insanları, birlikte yaşamak zorunda olduğu diğer canlıları ve hayatı sevmesini, onlara karşı sorumlu, duyarlı, saygılı, şefkatli ve merhametli davranma bilinci idrak edilmelidir. Mevcut pozitif düşüncelerin eyleme dönüşmesinde birlik ve beraberlik inancı katalizör rol oynar. Zira insan yaşadığı ortamda huzur ve güven içinde olmayı yeğler. Kişi kendini, yaşadığı toplumu ilgilendiren maddi ve manevi değerlerinden soyutlayamaz. Her bireyin özlemini duyduğu değerlerin oluşmasına, gelişmesine, yaşam bulmasına katkı sağlamak açısından, mutlaka az veya çok üzerine düşeni yapması gerekir. Şayet egonun hakim olduğu duygularla hareket eder, kendi çıkarlarını ön planda tutarak, salt kendi rahatını düşünerek yaşarsak bencil, mutsuz, umutsuz, huzursuz ve agresif insanlardan oluşan bir toplum haline geliriz. Toplumsal uzlaşı ve dayanışma; birlik, beraberlik ve fadakalık ruhu ile bezenmiş, hoşgörülü, affedici, sevgi ve saygı kurallarını ihlal etmeyen, tasarruf kullanma yetisi gelişmiş insanlar tarafından sağlanır. Birlik ve beraberliğini sağlayan toplumlar dayanışma ruhu ile hareket ederek, ekonomik ve sosyal alanda fikir birliği, gönül birliği ve eylem birliği içerisinde hareket ederek başarıya ulaşırlar. Unutmayalım ki, her bireyin içinde yaşamış olduğu topluma karşı bir vefa borcu vardır. İnsan olarak yaşadığımız toplumun mili ve manevi değerlerine sahip çıkmak, muasır medeniyetlerin seviyesine çıkarmak ve gelecek nesillere güzel bir gelecek bırakmak görev olarak telakki edilmelidir. Kapitalist dünyanın şaşaalı pırıltılarının melankolisine kendini kaptırmış, her şeyi maddi değerlerle ölçer hale gelmişiz. Kimileri iletişim ve teknolojinin kısır döngüsüne yakalanalarak asosyalleşip, ellerindeki akıllı telefonların esiri haline gelmiş, yalnızlaşarak yanındaki insandan bihaber, sanal sitelerde sanal hayatlar yaşamaktalar. Saygı, sevgi yitirilmiş, ilişkiler örselenmiş, duygular körelmiş… Zaman zaman bir araya gelmiş olan insanlar hatır sormak, hasbıhal etmek yerine ellerindeki telefonların sanal sitelerinde dolaşarak, sanal hayatlar yaşamaktalar. Toplumsal iletişim ruhları kapanmış, dostluk bağları koparılmış, gönül pencereleri kapatılmış, egolarına yenilmiş insanlar… Hz. Mevlana da “Birisinin kalbinde taht kurmak, sevgisini kazanmak istiyorsanız, öylesine sevmelisiniz ki, benliğinizi bırakıp adeta o olmalısınız.”diye anlatır hakiki muhabbeti. Uzun yaşamanın sırrı gönüllerde yaşamaktır. İnsani değerler tek bir insan tarafından tesis edilemez. Değerli şeyler ancak birkaç kişinin bir araya gelmesiyle sağlanır. Birlik ve beraberlik içinde hareket etmeden başarıya ulaşmak mümkün mü? Yalnız taş duvar olmaz. “Bir elin nesi var, iki elin sesi var.”, Tek ağaçtan orman olmaz.gibi atasözlerimiz birlik ve beraberliğin ne kadar önemli ve gerekli olduğunu ortaya koymaktadır. İnsanlar daima birbirine muhtaçtır. “Ben kendime yeterim.” diyen insan büyük konuşmuş olur. Evet, insan belli bir süreliğine kendisine yetermiş gibi hissedebilir. Ancak öyle bir zaman gelir ki yanımızda birileri olmadan, birilerinin desteği ve yardımı olmadan tek başımıza bir hiç oluruz. Birlikte olmak, bir olmak farklılıklarımızın, farkındalığın zenginliğini her boyutta içselleştirerek hissetmektir. Zira toplum düzeni birlik ve beraberlikle sağlanır.
Yazarlar
Yayınlanma: 22 Ocak 2019 - 15:41
Birlik ve Beraberlik
İnsan toplum içinde yaşayan sosyal bir varlıktır
Yazarlar
22 Ocak 2019 - 15:41