Bir kimseye Allâhü Teâlâ'dan bir nimet ulaşınca sükretmeli, kendisini ona ehil görmemeli, bu nimetin sırf Allâh'ın ihsanı oldugunu bilmelidir. Basına bir musibet geldiginde de ona sabretmeli, Allâhü Teâlâ'nın kaza ve takdirine razı ve teslim olmalıdır. Zira mümin, basına gelen musibet ve belâlar sebebiyle Cenâb-ı Hakk'ın magfiretine nail olur. Yahudilerden bir adam Müslüman olduktan sonra gözlerini kaybetti, malı telef oldu, evladı öldü. Hemen Resul-i Ekrem (s.a.v.) Efendimize gelip: “Müslüman olmak üzere sana ettigim bey‘atimi bozmak istiyorum” dedi. Peygamberimiz (s.a.v.) “Ýslâm bey‘ati bozulmaz” buyurdu. Adam: “Ben bu dinimden hayır görmedim; gözlerim kör oldu, malım telef oldu, evladım da öldü” dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Ey Yahudi! Atesin, demir, gümüs ve altından pası kiri temizledigi gibi İslâm da insanları temizler” buyurdu. Bunun üzerine: “İnsanlardan öylesi de vardır ki Allâh'a inhiraf (tereddüd) üzere ibadet eder. Eger ona bir hayır isabet eder (gelir)se yüregi rahat eder ve eger bir mihnet isabet eder (belâ gelir)se yüzü üzerine dönüverir. O, dünyasını da ahiretini de kaybetmistir. Ýste apaçık ziyan budur” (mealindeki Hac Suresinin 11. Ayeti) nazil oldu.
Yazarlar
Yayınlanma: 01 Eylül 2020 - 09:41
Bela ve Müsibetler
Bir kimseye Allâhü Teâlâ'dan bir nimet ulaşınca sükretmeli, kendisini ona ehil görmemeli, bu nimetin sırf Allâh'ın ihsanı oldugunu bilmelidir
Yazarlar
01 Eylül 2020 - 09:41