Hatay Meslek Odaları Koordinasyon Kurulu (HAMOK) Dönem Sözcüsü Dr. Sevdar Yılmaz, 6 Şubat depremlerinin üzerinden geçen 2 yıl 7 aylık sürede Hatay’ın merkez ilçesi Antakya’nın hâlâ insanca yaşanabilir bir çevreye kavuşamadığını belirterek, kentte yaşanan sorunların kamuoyunun gündeminden düştüğüne ancak halkın belirsizlik içinde yaşam mücadelesi verdiğine dikkat çekti.
KENT DEVASA BİR ŞANTİYE, HALK BELİRSİZLİK İÇİNDE
Dr. Yılmaz, yüzbinlerce insanın hâlâ konteynerlerde yaşamaya çalıştığını, kentin büyük kısmının adeta bir şantiye alanına dönüştüğünü ifade etti. “Toz, gürültü, trafik ve kamyonların yarattığı çevresel baskı, artık kamu sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Kalıcı konutların teslim tarihi, ödeme koşulları, yapıların kalitesi gibi hayati konular hâlâ belirsizliğini koruyor,” diyen Yılmaz, vatandaşların güvensizlik ve çaresizlik içerisinde olduğunu vurguladı.
SÜREÇ UZUN, İCRAATLAR TARTIŞMALI
Dr. Yılmaz, depremin ardından devletin ve yerel yönetimlerin bölgede yoğun çaba gösterdiğini kabul etmekle birlikte, bu çabanın halk nezdinde karşılık bulmadığını, geçen sürede ortaya çıkan tablonun tatmin edici ve güven verici olmaktan uzak olduğunu söyledi. “Piyanonun bütün tuşlarına birden basılmış gibi bir kaos yaşanıyor,” ifadesiyle kentin karşı karşıya olduğu senkronizasyonsuzluğu özetledi.
TARİHİ KENT KİMLİĞİ GÖZ GÖRE GÖRE KAYBEDİLİYOR
En büyük kayıplardan birinin Antakya’nın tarihsel ve kültürel kimliği olduğunu belirten HAMOK Sözcüsü, depremin ardından hızlıca kaldırılan enkazlarla birlikte birçok tarihi yapının geri döndürülemez biçimde yok olduğunu söyledi. “Son günlerde, restore edilmesi mümkün olan birçok tescilli yapı da yıkılmaya devam ediyor. Bu kararı kim alıyor, neye dayanarak alıyor? Halkın bilgisi ve rızası olmadan yapılan bu uygulamalar kabul edilemez,” dedi.
VATANDAŞ REKONSTRÜKSİYONA MECBUR BIRAKILIYOR
Yılmaz, tescilli yapılara ilişkin izlenen politikaların vatandaşları ekonomik olarak imkânsız bir sürece soktuğunu belirtti. “Restorasyon yerine rekonstrüksiyon dayatılıyor. Ancak yeniden inşa, yenilemeden hem daha maliyetli hem de daha zordur. Kaldı ki vatandaşın bunu gerçekleştirecek ekonomik gücü yok,” ifadelerini kullandı.
ANTAKYA ARTIK ‘ÖZEL’ DEĞİL, ‘ALELADE’ OLMAYA ZORLANIYOR
Depremin ardından hem vatandaşların hem kamuoyunun demografik yapının korunması yönünde ortak bir irade ortaya koyduğunu hatırlatan Yılmaz, ancak gelinen noktada bu hassasiyetin göz ardı edildiğini söyledi. “İki yılın ardından Antakya taşını toprağını değil, ruhunu ve muhtevasını da kaybetmeye başladı. Ortaya çıkan yapıların ‘ev’ değil, ‘yuva’; ‘dükkân’ değil, ‘iş yeri’ olmaması, kente dair aidiyetin zayıfladığına işaret ediyor,” dedi.
YIKIMLAR DURSUN
HAMOK, özellikle tescilli yapıların yıkımının derhâl durdurulması, kent merkezindeki özellikle Atatürk Parkı gibi yaşam alanlarının şantiye alanına dönüştürülmemesi gerektiğini vurgulayarak, Hatay Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na şikâyet ve suç duyurusunda bulunduklarını açıkladı.
HALKIN YORGUNLUĞU FIRSAT GÖRÜLMESİN
Dr. Yılmaz son olarak, “Kentlinin hafızasında yer eden, yön tayin ettiği, geçmişini hatırladığı referans noktaları yıkılıyor. Yıkık dökük olduğu için yıkılması gerektiği düşüncesi doğru değil. Kalan birkaç özgün yapıya daha sıkı sarılmamız gerekirken, yıkımlara göz yumulmamalı. Halkın yorgunluğu bir fırsat gibi değerlendirilmemelidir,” uyarısında bulundu.
(Haber Merkezi)
ABDULVAHİT GÜRASLAN