Amerika’daki vatandaşlarımızın durumunu aktarmadan önce tartışmaya mahal vermeden cami konusunu aktaralım.
Sn. Cumhurbaşkanı’nın 2016 yılında Amerika’da açılışını yaptığı Diyanet Center “Diyanet Center of America” büyük ihtiyaca cevap veriyor. 150 milyon dolar gibi yüksek bütçeli bir rakamla yapılmış olması eleştirisini bir yana bırakarak söyleyelim; içinde sosyal tesisler, misafirhane/otel, lokanta gibi işletmelerle fonksiyonel bir yapıya sahip. Kongre merkezi şeklinde oluşan bir kompleks içerisinde Osmanlı ve Selçuklu tarihi tarzda evler yapılmış. Bu evler de Türkiye’de bazı ünlü akredite (!) derneklere ayrıca İbn-i Haldun, Anadolu Üniversitesi gibi üniversitelere tahsis edilmiş. Türklerin pek camiye gelme alışkanlığı olmadığından, Türklerden daha çok Somalili, Bangladeşli, Pakistanlı gibi Müslümanlara hizmet ediyor.
Amerika’daki Türkler refah seviyesi yüksek insanlar. Avrupa’daki vatandaşlarımız çoğunlukla fabrikalarda işçi olarak çalışırken, Amerika’dakiler daha çok ya finans sektörü vs. gibi bürokratik alanlarda çalışıyor veya serbest meslek sahibi olarak; taşeron, müteahhit, taksici, lokantacı, market gibi esnaftan oluşuyor.
STK’lara fazla ilgi yok. Herkes işinde-gücünde, bunda yoğun iş temposu ve mesafelerin uzaklığının da büyük etkisi var. Bununla beraber mesela Partililerimiz her hafta dijital platformda yönetim kurulu toplantısı yapıyor. Toplantılar yönetim kurulu bizzat aynı ortamda bulunup yan yana gelmese de Skype üzerinden online toplantı olarak gerçekleştiriliyor. Aynı anda herkese evinde iş yerinde bilgisayarın karşısına geçip toplantıya katılıyor. Hayatın her alanına giren teknoloji, aktif olarak kullanılıyor. Bu uygulamayla şirket toplantıları yapılıyor, tez jürilerinde dünyanın öbür ucundaki öğrenciler online olarak bu şekilde ders anlatıyor, sınava tabi tutuluyor.
Geçen yazımızda da sözünü ettiğimiz dünya devi kurumlara beyin göçü diyebileceğimiz dünyanın her tarafından ve tabi ülkemizden gelen insanlar çalışmaya geliyor.
Resmi bursla eğitim için ABD’ye gidenler eğitimlerini tamamlayıp Türkiye’ye dönünce belli bir süre “mecburi hizmet” yapmak zorundalar. Bu durumdaki bazı vatandaşlarımız yüksek rakamlardaki tazminatı ödemek pahasına da olsa dönmüyor.
Bu noktada bu tür insanlara yönelik, istihdam politikasını ve çalışma ortam/şartlarını gözden geçirilmelidir. Zira bir ülkenin gelişmişliği, ülkesinde bulunan yetişmiş insan potansiyeli ile yakından alakalıdır. Yetiştirmek zor ama kaybetmek çok kolaydır.
Yıllarca emek edip yetiştirdiğiniz maddi-manevi harcamalarda bulunduğunuz kişi, ülkesine geri dönmek istemiyor. Eminim yetkili makamdakiler çözüm olarak tazminatların yükseltilmesini gündeme alacaklar. Önemli olan bunların dönmesini engelleyecek formüller geliştirmek. Sosyal adalet ve ekonomi anlamında ülkeyi daha güvenli ve huzurlu bir ülke haline getirebilmekle mesele çözülür.
Örneğin; (.) alanında dünya çapında bir uzman, ABD’deki fakülteyi birincilikle bitirmiş, Türkiye’ye gelip görev yapığı üniversitede lisanstan sınıf arkadaşının dekan olduğu fakültede, dekanın kendisine evrak işlerini takip etme ile görevlendirmesine sinirlenip istifayı ederek tazminatını ödeyip tekrar Amerika’ya dönmüş. Bunun birçok örneği maalesef mevcut. Yani yetiştirmek de yetmiyor insanı, ilgi ve yeteneğine uygun bir şekilde ülkeye hizmet edebilir bir ortamda çalıştırmak şart.
Son olarak dinle-diyanetle işi olan, cemaatlerle-cemiyetlerle yolu bir şekilde kesişen bazı vatandaşlarımız, ülkemizde hukuksuz tutuklamaların olduğu gerekçesiyle, sebepsiz yere Türkiye’ye girip geri çıkamama korkusundan ülkeye gelemiyor. Terör yapılanmalarıyla hiçbir ilgisi olmayan nice insanların tutuklandığını bildiklerini gerekçe gösteriyorlar.
Bütün zorlukları göğüsleyerek fedakarlık yapan, neslin tahribatını önlemek için çalışan, köşesine çekilmeyip elini taşın altına koyan tüm meşreplerden insanlar terör örgütü damgası yeme korku içerisinde. Bunu da müsebbiplerine iletmiş olalım.
Sn. Cumhurbaşkanı’nın 2016 yılında Amerika’da açılışını yaptığı Diyanet Center “Diyanet Center of America” büyük ihtiyaca cevap veriyor. 150 milyon dolar gibi yüksek bütçeli bir rakamla yapılmış olması eleştirisini bir yana bırakarak söyleyelim; içinde sosyal tesisler, misafirhane/otel, lokanta gibi işletmelerle fonksiyonel bir yapıya sahip. Kongre merkezi şeklinde oluşan bir kompleks içerisinde Osmanlı ve Selçuklu tarihi tarzda evler yapılmış. Bu evler de Türkiye’de bazı ünlü akredite (!) derneklere ayrıca İbn-i Haldun, Anadolu Üniversitesi gibi üniversitelere tahsis edilmiş. Türklerin pek camiye gelme alışkanlığı olmadığından, Türklerden daha çok Somalili, Bangladeşli, Pakistanlı gibi Müslümanlara hizmet ediyor.
Amerika’daki Türkler refah seviyesi yüksek insanlar. Avrupa’daki vatandaşlarımız çoğunlukla fabrikalarda işçi olarak çalışırken, Amerika’dakiler daha çok ya finans sektörü vs. gibi bürokratik alanlarda çalışıyor veya serbest meslek sahibi olarak; taşeron, müteahhit, taksici, lokantacı, market gibi esnaftan oluşuyor.
STK’lara fazla ilgi yok. Herkes işinde-gücünde, bunda yoğun iş temposu ve mesafelerin uzaklığının da büyük etkisi var. Bununla beraber mesela Partililerimiz her hafta dijital platformda yönetim kurulu toplantısı yapıyor. Toplantılar yönetim kurulu bizzat aynı ortamda bulunup yan yana gelmese de Skype üzerinden online toplantı olarak gerçekleştiriliyor. Aynı anda herkese evinde iş yerinde bilgisayarın karşısına geçip toplantıya katılıyor. Hayatın her alanına giren teknoloji, aktif olarak kullanılıyor. Bu uygulamayla şirket toplantıları yapılıyor, tez jürilerinde dünyanın öbür ucundaki öğrenciler online olarak bu şekilde ders anlatıyor, sınava tabi tutuluyor.
Geçen yazımızda da sözünü ettiğimiz dünya devi kurumlara beyin göçü diyebileceğimiz dünyanın her tarafından ve tabi ülkemizden gelen insanlar çalışmaya geliyor.
Resmi bursla eğitim için ABD’ye gidenler eğitimlerini tamamlayıp Türkiye’ye dönünce belli bir süre “mecburi hizmet” yapmak zorundalar. Bu durumdaki bazı vatandaşlarımız yüksek rakamlardaki tazminatı ödemek pahasına da olsa dönmüyor.
Bu noktada bu tür insanlara yönelik, istihdam politikasını ve çalışma ortam/şartlarını gözden geçirilmelidir. Zira bir ülkenin gelişmişliği, ülkesinde bulunan yetişmiş insan potansiyeli ile yakından alakalıdır. Yetiştirmek zor ama kaybetmek çok kolaydır.
Yıllarca emek edip yetiştirdiğiniz maddi-manevi harcamalarda bulunduğunuz kişi, ülkesine geri dönmek istemiyor. Eminim yetkili makamdakiler çözüm olarak tazminatların yükseltilmesini gündeme alacaklar. Önemli olan bunların dönmesini engelleyecek formüller geliştirmek. Sosyal adalet ve ekonomi anlamında ülkeyi daha güvenli ve huzurlu bir ülke haline getirebilmekle mesele çözülür.
Örneğin; (.) alanında dünya çapında bir uzman, ABD’deki fakülteyi birincilikle bitirmiş, Türkiye’ye gelip görev yapığı üniversitede lisanstan sınıf arkadaşının dekan olduğu fakültede, dekanın kendisine evrak işlerini takip etme ile görevlendirmesine sinirlenip istifayı ederek tazminatını ödeyip tekrar Amerika’ya dönmüş. Bunun birçok örneği maalesef mevcut. Yani yetiştirmek de yetmiyor insanı, ilgi ve yeteneğine uygun bir şekilde ülkeye hizmet edebilir bir ortamda çalıştırmak şart.
Son olarak dinle-diyanetle işi olan, cemaatlerle-cemiyetlerle yolu bir şekilde kesişen bazı vatandaşlarımız, ülkemizde hukuksuz tutuklamaların olduğu gerekçesiyle, sebepsiz yere Türkiye’ye girip geri çıkamama korkusundan ülkeye gelemiyor. Terör yapılanmalarıyla hiçbir ilgisi olmayan nice insanların tutuklandığını bildiklerini gerekçe gösteriyorlar.
Bütün zorlukları göğüsleyerek fedakarlık yapan, neslin tahribatını önlemek için çalışan, köşesine çekilmeyip elini taşın altına koyan tüm meşreplerden insanlar terör örgütü damgası yeme korku içerisinde. Bunu da müsebbiplerine iletmiş olalım.