Şu âlemde ki hiçbir mahlukun, hiçbir sıfatı zatî değildir. Yani zatına ait olmayıp hepsi Cenab-ı Hakk’ın ihsanıdır ve bir hediyesidir. Zatî (zatıyla kaim olan) sıfatlar, ancak Allah’a mahsustur. Zira kâinat sonradan yaratılmış ve içindeki mahlukat da sonradan icad edilmiştir. Yani ezelî değil, hâdisdir (sonradan olmuştur). Kendisi ezelî olamayanın, sıfatları elbette ezelî ve zatî olamaz. Lakin biz burada, Üstadımızın mezkûr cümlesinin anlaşılabilmesi için bazı şeyleri zatî kabul edeceğiz. Her ne kadar o sıfatlar sonradan yaratılmışsa da, yaratıldığı anda o eşyaya takıldığı için bir derece zatî kabul edilebilir.
Mesela Güneş’in ışığı bir derece zatîdir. Yaratılması ile beraber, ışığa sahip olmuştur. Bu sebepten, ışığın zıttı olan karanlık ona arız olamaz; yani karanlık Güneş’e yaklaşamaz. Çünkü “Bir şey zatî olduğunda, ona zıddının ona arız olamaması” bir kaidedir.
Fakat lambanın ışığı, zatî olmayıp arızî olduğundan, yani sonradan o cam parçasına takıldığından ve onun bizzat zatî malı olmadığından dolayı, ışığın zıttı olan karanlık, lambaya arız olabiliyor.
Güneş’in harareti bir derece zatîdir. Güneş, icadıyla birlikte bu sıfata sahip olmuştur. Bu sebepten, sıcaklığın zıttı olan soğukluk Güneş’e yaklaşamıyor ve yanaşamıyor. Çünkü bir şey zatî olduğunda, ona zıddı ona arız olamaz.
Sobanın hararetine gelince, onun sıcaklığı zatî değildir; yani soba “sıcak olma” sıfatına, içinde bir madde yakılmasıyla sonradan sahip olmuştur. İşte bu sebepten dolayı, sıcaklığın zıttı olan soğukluk sobaya arız olabiliyor. Odunu biten soba, bir müddet sonra soğuyor.
Altın ve elmas gibi maddelerin parlaklığı bir derece zatî olduğundan, solma ve kararma onlara arız olamıyor. Zira bir şey zatî olduğunda, onun zıddı ona arız olamaz.
Cilalanmış bir eşyanın parlaklığı ise arızî (sonradan) olduğundan, solmaya ve kararmaya mahkûmdur. Parlaklığın zıttı olan matlık, o eşyaya yaklaşır ve onu soldurur.
Dünyamızın hareket etmesi ve kendi etrafında dönmesi bir derece zatî olduğundan, hareketin zıttı olan sükûnet ve yerinde durmak, Dünyamıza arız olamıyor. Dünyamız devamlı dönüyor.
Fakat bir topacın ya da bisiklet tekerinin hareketi arızî olduğundan (o eşyalara sonradan takıldığından), yani “dönmek” onların zatî bir sıfatı olmadığından dolayı, hareketsizlik onlara arız olabiliyor.
Netice: Demek bir şey zatî olursa, onun zıttı ona arız olamıyor.
Cenab-ı Hakk’ın kudret ve kuvveti zatîdir, kendindendir. Yani varlığı ile daimdir. Başkasından alınmış veya sonradan kazanılmış değildir. Allah ezelî olduğu gibi sıfatları da ezelîdir, nihayetsizdir ve mutlaktır (kayıt altına girmez).
Bu mütalaanın neticelerini şöyle maddeleyebiliriz:
• Madem kudret sıfatı, Allah’ın zatî bir sıfatıdır; o hâlde zıttı olan âcizlik Allah’a arız olamaz.
• Madem âcizlik Allah’a arız olamaz, o hâlde Allah’ın kudretinde mertebeler olmaz ve bulunmaz.
Mesela Güneş’in ışığı bir derece zatîdir. Yaratılması ile beraber, ışığa sahip olmuştur. Bu sebepten, ışığın zıttı olan karanlık ona arız olamaz; yani karanlık Güneş’e yaklaşamaz. Çünkü “Bir şey zatî olduğunda, ona zıddının ona arız olamaması” bir kaidedir.
Fakat lambanın ışığı, zatî olmayıp arızî olduğundan, yani sonradan o cam parçasına takıldığından ve onun bizzat zatî malı olmadığından dolayı, ışığın zıttı olan karanlık, lambaya arız olabiliyor.
Güneş’in harareti bir derece zatîdir. Güneş, icadıyla birlikte bu sıfata sahip olmuştur. Bu sebepten, sıcaklığın zıttı olan soğukluk Güneş’e yaklaşamıyor ve yanaşamıyor. Çünkü bir şey zatî olduğunda, ona zıddı ona arız olamaz.
Sobanın hararetine gelince, onun sıcaklığı zatî değildir; yani soba “sıcak olma” sıfatına, içinde bir madde yakılmasıyla sonradan sahip olmuştur. İşte bu sebepten dolayı, sıcaklığın zıttı olan soğukluk sobaya arız olabiliyor. Odunu biten soba, bir müddet sonra soğuyor.
Altın ve elmas gibi maddelerin parlaklığı bir derece zatî olduğundan, solma ve kararma onlara arız olamıyor. Zira bir şey zatî olduğunda, onun zıddı ona arız olamaz.
Cilalanmış bir eşyanın parlaklığı ise arızî (sonradan) olduğundan, solmaya ve kararmaya mahkûmdur. Parlaklığın zıttı olan matlık, o eşyaya yaklaşır ve onu soldurur.
Dünyamızın hareket etmesi ve kendi etrafında dönmesi bir derece zatî olduğundan, hareketin zıttı olan sükûnet ve yerinde durmak, Dünyamıza arız olamıyor. Dünyamız devamlı dönüyor.
Fakat bir topacın ya da bisiklet tekerinin hareketi arızî olduğundan (o eşyalara sonradan takıldığından), yani “dönmek” onların zatî bir sıfatı olmadığından dolayı, hareketsizlik onlara arız olabiliyor.
Netice: Demek bir şey zatî olursa, onun zıttı ona arız olamıyor.
Cenab-ı Hakk’ın kudret ve kuvveti zatîdir, kendindendir. Yani varlığı ile daimdir. Başkasından alınmış veya sonradan kazanılmış değildir. Allah ezelî olduğu gibi sıfatları da ezelîdir, nihayetsizdir ve mutlaktır (kayıt altına girmez).
Bu mütalaanın neticelerini şöyle maddeleyebiliriz:
• Madem kudret sıfatı, Allah’ın zatî bir sıfatıdır; o hâlde zıttı olan âcizlik Allah’a arız olamaz.
• Madem âcizlik Allah’a arız olamaz, o hâlde Allah’ın kudretinde mertebeler olmaz ve bulunmaz.