Düşünce, insanın doğasının, fıtratının bir gereğidir, yani Allah’ın insana doğuştan verdiği bir haktır. Düşünce hak olduğu gibi aynı zamanda Allah’ın bir emridir, yani farzdır. Burada en önemli sorun, düşünce sürecinde akıl tanlışlara düşebilir ama aynı akıl kendi yanlışını da kendi idrak eder.
İslam, maddi, manevi özgürlük anlamına gelir. İslam kelimesinin başka bir anlamı da yoktur. Hz. Peygamber insanlığı önce manevi yönden özgürleştirmiş daha sonra da maddi özgürlüğü sağlamıştır. Kur’an baştan sona özgür düşünce, irade ile özgür iman istemektedir. Tarihte hakikat ehli kimselere bakınız, bu kimseler bu yolda özgürce yolculuk yapan kimseler olduğunu görmek mümkündür. Çünkü bağlı ve bağımlı insanlardan ancak köle olur. Bunlarda efendi olmaz, maraba olur. Marabadan da hak adamı olmaz. Şu kadar ki bağımlı ve bağlı kimseleden ne alim, ne arif ne de kamil insan olur.
Şu bir gerçektir ki doğru bilgi insanı özgürleştirir. Hakikat ehli olanlar özgür kimselerdir.
Tarihe bakınca şunu rahatlıkla görebiliyoruz. Özgür düşüncenin olabildiği dönemlerde kültür ve medeniyet zirveyi zorlamıştır. Ne zaman özgür düşüncenin önü kesilmiş, kültür donuklaşmış yerinde saymaya başlamıştır. İslam kültür çevrelerinde 11. Yüzyıla kadar kültür zamanında zirve yapmıştır. 11. Yüzyıldan sonra düşünce otorilerce kontrol altına alınmış, 12. Yüzyıldan itibaren kültür duraklamış ve sonunda 17. Yüzyılda etkinliğini tamamen yitirmiştir.
Müslümanların yaşadığı coğrafyanın bugünkü durumda olmasının tek nedeni bundan ibarettir.
Düşüncenin önündeki otorite konusu çok önemlidir. Bu otoriteler “ siyasi” ve “ dini” otoritelerdir. Bu iki otorite, insanları hakk’tan, hakikatten ve Allah’tan uzaklaştırandır. Hristiyanlıkta “ kilise”, İslam’da da “ mezhepler” din alnındaki otoriteler olarak insanları, özellikle inananları etkileşmiş ve Hakk’tan hakikatten uzaklaştırmışlardır. Buna tarihi tecrübeler şahittir.
İslam her türlü otoriteyi başından reddetmiştir. “ Kur’an’dan anlayabildiğinizle yetinin” diyerek inanç biçiminin oluşumunu insanın aklına, idrakine bırakmıştır. Diğer bir deyişle, İslam beşeri zeminde ortaya çıkabilecek her türlü gelenekselleşmeyi ve kurumsallaşmayı reddetmiştir.
İslam, maddi, manevi özgürlük anlamına gelir. İslam kelimesinin başka bir anlamı da yoktur. Hz. Peygamber insanlığı önce manevi yönden özgürleştirmiş daha sonra da maddi özgürlüğü sağlamıştır. Kur’an baştan sona özgür düşünce, irade ile özgür iman istemektedir. Tarihte hakikat ehli kimselere bakınız, bu kimseler bu yolda özgürce yolculuk yapan kimseler olduğunu görmek mümkündür. Çünkü bağlı ve bağımlı insanlardan ancak köle olur. Bunlarda efendi olmaz, maraba olur. Marabadan da hak adamı olmaz. Şu kadar ki bağımlı ve bağlı kimseleden ne alim, ne arif ne de kamil insan olur.
Şu bir gerçektir ki doğru bilgi insanı özgürleştirir. Hakikat ehli olanlar özgür kimselerdir.
Tarihe bakınca şunu rahatlıkla görebiliyoruz. Özgür düşüncenin olabildiği dönemlerde kültür ve medeniyet zirveyi zorlamıştır. Ne zaman özgür düşüncenin önü kesilmiş, kültür donuklaşmış yerinde saymaya başlamıştır. İslam kültür çevrelerinde 11. Yüzyıla kadar kültür zamanında zirve yapmıştır. 11. Yüzyıldan sonra düşünce otorilerce kontrol altına alınmış, 12. Yüzyıldan itibaren kültür duraklamış ve sonunda 17. Yüzyılda etkinliğini tamamen yitirmiştir.
Müslümanların yaşadığı coğrafyanın bugünkü durumda olmasının tek nedeni bundan ibarettir.
Düşüncenin önündeki otorite konusu çok önemlidir. Bu otoriteler “ siyasi” ve “ dini” otoritelerdir. Bu iki otorite, insanları hakk’tan, hakikatten ve Allah’tan uzaklaştırandır. Hristiyanlıkta “ kilise”, İslam’da da “ mezhepler” din alnındaki otoriteler olarak insanları, özellikle inananları etkileşmiş ve Hakk’tan hakikatten uzaklaştırmışlardır. Buna tarihi tecrübeler şahittir.
İslam her türlü otoriteyi başından reddetmiştir. “ Kur’an’dan anlayabildiğinizle yetinin” diyerek inanç biçiminin oluşumunu insanın aklına, idrakine bırakmıştır. Diğer bir deyişle, İslam beşeri zeminde ortaya çıkabilecek her türlü gelenekselleşmeyi ve kurumsallaşmayı reddetmiştir.