Acele etmeden, sakin bir şekilde ilerlemek gerek. Hayat acele etmeye gelmiyor…
Tüketim dünyasının bize sunduğu bir tabak mı bu yoksa insanın nefsinin, dinmek bilmeyen isteklerinin bir getirisi mi bilinmez fakat öyle bir şey ki hayatı, yaşamayı ıskalar hale getirdi de bunu görmez olduk. Belki de mükemmel olsun derken her şey, koştururken dört bir yana, hepsini yaşamak isterken hayatın döngüsünü görmez olduk.
Tüketim isteği, sınırsız tüketim.. yeni bir şey gelsin, ama o gelmeden, bitmeden diğeri yola çıksın da onda da aklımız kalmasın istiyoruz.. Bu kaygı ise bize yaşamayı unutturuyor. Hayattan zevk almayı unutturuyor. Yemek yiyoruz ama diğerinde aklımız kalıyor yenen yemeğin tadını bile çıkaramıyoruz.. Çok şey yaşamak istiyoruz, çok şeyi aynı anda yaşamak istiyoruz, çok şey yemek istiyoruz,çok şey görmek istiyoruz... Hayattaki hiçbir şeyi kaçırmayalım derken her şeyi kaçırıyoruz…
Gözümüz her şeyi görür, biz her şeyi bilir hale geldik. Nefsimiz bizi türlü isteklere sürükler hale geldi. Peki niye dünya bile kendi seyrindeyken, acele etmezken biz ne için acele eder olduk.. Bu kadar mı her şey meraklısı olduk. Tüketim tüketim tüketim deyip ondan ona koşturur olduk.
Daha çok şey yaşama arzusuyla yanıp kavrulan insanoğlu bu hızın peşinde hayatı ıskaladığını neden görmüyor ki.. Elbette bu hız bizden, ömrümüzden çok şey götürüyor, her şeyi yakalamak istediği, kaçırmama arzusu bizi ne kadar yoruyor aslında. Hepimiz erkenden yaşlandığımızdan hayıflanıp, yorgunluklarımızdan dem vurup tatil, sakin bir tatil hayal ederken, planlarken bunu düşünürken bile daha iyi tatil istiyoruz, en iyi tatili gözetiyor, daha lüksünü talep ediyoruz. Dinlenmek için bile yoruluyoruz.
Tüketim dersiniz, istekler arzusu dersiniz, tüketim çılgınlığı dersiniz ne derseniz artık koşmaktan, bu telaştan vazgeçemiyoruz..
Hayat acele etmezken biz o kadar acele ediyoruz ki. Her şeyi aynı anda yaşamak arzusundan dolayı bıkmadan koşuyoruz. Her şeyi bıkmadan yayınlıyor, yayınlananları sürekli ve kaçırmadan takip etmek istiyoruz. Durup nefes almak yerine koşmaya koşarken de hayatı kaçırmadan yaşamak istiyoruz.
Bizler acele ediyoruz ama dünya acele etmiyor işte. O kadar acelenin içinde aslında sadece kendimizi yoruyoruz. Bizim kadar acele etmeyen bu dünya da durup bir nefes alıp, dinlenmeye ve o anı yakalamaya o kadar ihtiyacımız var.
Ettiğimiz sohbetin, yediğimiz yemeğin, güldüğümüz anların tadını çıkarmak daha da yaşanılabilir hale getirecek dünyayı. Bizim acelemiz o anlara geri döndürmeyecek bizleri..
Yayın yapma telaşından, koşmak telaşından vazgeçip aslında o hıza yetişemeyeceğimizi kabul edip, anın tadını çıkarmaya başlamalıyız.
Acele etmeyen bir dünya da bizim acele ile koşturmamız hiçbir anlam ifade etmiyor…
Tüketim dünyasının bize sunduğu bir tabak mı bu yoksa insanın nefsinin, dinmek bilmeyen isteklerinin bir getirisi mi bilinmez fakat öyle bir şey ki hayatı, yaşamayı ıskalar hale getirdi de bunu görmez olduk. Belki de mükemmel olsun derken her şey, koştururken dört bir yana, hepsini yaşamak isterken hayatın döngüsünü görmez olduk.
Tüketim isteği, sınırsız tüketim.. yeni bir şey gelsin, ama o gelmeden, bitmeden diğeri yola çıksın da onda da aklımız kalmasın istiyoruz.. Bu kaygı ise bize yaşamayı unutturuyor. Hayattan zevk almayı unutturuyor. Yemek yiyoruz ama diğerinde aklımız kalıyor yenen yemeğin tadını bile çıkaramıyoruz.. Çok şey yaşamak istiyoruz, çok şeyi aynı anda yaşamak istiyoruz, çok şey yemek istiyoruz,çok şey görmek istiyoruz... Hayattaki hiçbir şeyi kaçırmayalım derken her şeyi kaçırıyoruz…
Gözümüz her şeyi görür, biz her şeyi bilir hale geldik. Nefsimiz bizi türlü isteklere sürükler hale geldi. Peki niye dünya bile kendi seyrindeyken, acele etmezken biz ne için acele eder olduk.. Bu kadar mı her şey meraklısı olduk. Tüketim tüketim tüketim deyip ondan ona koşturur olduk.
Daha çok şey yaşama arzusuyla yanıp kavrulan insanoğlu bu hızın peşinde hayatı ıskaladığını neden görmüyor ki.. Elbette bu hız bizden, ömrümüzden çok şey götürüyor, her şeyi yakalamak istediği, kaçırmama arzusu bizi ne kadar yoruyor aslında. Hepimiz erkenden yaşlandığımızdan hayıflanıp, yorgunluklarımızdan dem vurup tatil, sakin bir tatil hayal ederken, planlarken bunu düşünürken bile daha iyi tatil istiyoruz, en iyi tatili gözetiyor, daha lüksünü talep ediyoruz. Dinlenmek için bile yoruluyoruz.
Tüketim dersiniz, istekler arzusu dersiniz, tüketim çılgınlığı dersiniz ne derseniz artık koşmaktan, bu telaştan vazgeçemiyoruz..
Hayat acele etmezken biz o kadar acele ediyoruz ki. Her şeyi aynı anda yaşamak arzusundan dolayı bıkmadan koşuyoruz. Her şeyi bıkmadan yayınlıyor, yayınlananları sürekli ve kaçırmadan takip etmek istiyoruz. Durup nefes almak yerine koşmaya koşarken de hayatı kaçırmadan yaşamak istiyoruz.
Bizler acele ediyoruz ama dünya acele etmiyor işte. O kadar acelenin içinde aslında sadece kendimizi yoruyoruz. Bizim kadar acele etmeyen bu dünya da durup bir nefes alıp, dinlenmeye ve o anı yakalamaya o kadar ihtiyacımız var.
Ettiğimiz sohbetin, yediğimiz yemeğin, güldüğümüz anların tadını çıkarmak daha da yaşanılabilir hale getirecek dünyayı. Bizim acelemiz o anlara geri döndürmeyecek bizleri..
Yayın yapma telaşından, koşmak telaşından vazgeçip aslında o hıza yetişemeyeceğimizi kabul edip, anın tadını çıkarmaya başlamalıyız.
Acele etmeyen bir dünya da bizim acele ile koşturmamız hiçbir anlam ifade etmiyor…