Hatay’ın tarihi kadar eski olan aba güreşine sahip çıkılması amacıyla çok sayıda ilçede ve il merkezinde aba güreşi müsabakaları yapılıyor.
Aba güreşi tarihi bir spor. Ama ne kadar tarihi olduğunu ve derinliğinin ne olduğunu biliyor muyuz? Sanmıyorum.
Türk toplumları M.Ö. II. yüzyıla kadar uzanan oldukça eski dönemlerde savaş idmanı şeklinde yapılan güreş, binicilik ve atıcılığın yanı sıra en çok tercih edilen sporların başında gelmekteydi.
Aba güreşi, dünyada giysilerle yapılan ilk güreş türlerindendir. Orta Asya’da yaşayan eski Türkler, yakın boğuşmayı çok iyi bilmekle beraber mücadeleci bir yaşam kültürüne sahiptiler. Türkler barış zamanlarında erklerini kaybetmemek ve daima savaşmaya hazır olabilmek için düğünlerde eğlencelerde ve bayramlarda yaptıkları geleneksel sporlar bir antrenman niteliği taşımaktaydı. Bu antrenmanlar, ata binme, cirit veya ok atmanın yanı sıra yakın boğuşma usulleri ve güreşi kapsamaktaydı. Bu bağlamda gündelik yaşamın önemli bir parçası olan güreşlerden biri de aba güreşiydi. Orta Asya’da Türkmen, Saka, Uygur, Karahan, Moğol, Özbek, Kazak, Kırgız Türklerince de yapılan aba güreşi ülkemizde aşırtmalı ve kapışmalı aba güreşi olarak iki farklı tarzda icra edilmektedir.
Tarihe adını yazdırmış bütün toplumlar gibi Türk toplumlarında da güreşmek köklü bir geçmişe sahiptir. Türkler için güreş zorlu tabiat şartları içinde güçlerini ve güvenlerini sınadıkları devirlerde gelişmiş bir mücadele şekliydi. Eski Türkler, pehlivanların güreşe hazırlanmak için kendilerine özgü yöntemler geliştirerek özel ayrıcalıklı şartlar gerektirmeden doğadan faydalanarak çalışırlardı. Mesela, bazı belirlediği bir taşı kaldırır, bazısı küfe içine dolduğu taşları sırtlar oturup kalkarak çalışırdı. Kimisi bir ağaç gövdesini rakibi olarak görür, çeşitli uygulamaları yapmayı denerdi, kimisi de yeni doğan bir buzağıyı 6 aylık oluncaya kadar taşıyarak bir tepeye çıkarıp indirirdi.
Türk kültüründe pehlivanlık, hem okçulukta hem de güreşte yiğitlik, cesaret ve güçlülük demekti. Eski Farsçada “pehlivan” kelimesi anlam olarak bekçilik koruyuculuk eden kimse demektir. Bu bağlamda güreşçilerin tarihi boyunca yaşadıkları toplumun gönüllü koruyucuları olduklarını söylemek mümkündür. Selçuklu ve Osmanlı Türklerinde de pehlivanlık daima ihtişamlı bir mevkii olmuş birçok paşa ve bey pehlivan mahlasını almıştı. Hatta Selçuklu döneminde Niğde ilimiz “Dar-ül Pehlivani” yani “Pehlivanlar Diyarı” olarak anılmaktaydı.
Selçuklu döneminde Anadolu’da açılan güreş tekkeleri, Osmanlı Devleti’nde de padişahların himayesinde açılarak devam etmiştir. Günümüzde bir nevi müsabaka sunucusu olarak tanımlayabileceğimiz, dualarıyla izleyicilerin ve güreşicilerin coşkusunu yükselten “Cazgır” tarafından koordine edilen güreş turnuvaları, genellikle İstanbul’da yapılmıştır. Padişahlar huzurlarında yapılan güreşler için cep harçlıkları anlamına gelen ceyb-i hümayundan ödemeler yaparak güreşçileri ödüllendirmişlerdir. Ceyb-i hümayun kayıtlarından Osmanlı padişahlarından II. Mehmet, II. Beyazid, I. Selim, I. Süleyman, IV. Murat, IV. Mehmet, III. Ahmet, II. Mahmut ve kendisi de güreş müsabakalarına katılan Sultan Abdülaziz Han’ın güreş ve güreşçileri destekledikleri anlaşılmaktadır.
Günümüzde aba güreşleri, aşırtmalı ve kapışmalı aba güreşi olmak üzere ağırlıklı olarak Hatay, Gaziantep ve Kahramanmaraş’ta yapılmakta olup Türkiye Geleneksel Spor Dalları Federasyonu’nun yurdun dört bir yanındaki müsabakalarıyla coşkusunu geleceğe taşımaktadır. Yakın zamanda Altınözü’nde yapılacak olan Aba Güreşleri ile güreş coşkusu yine tavan yapacak. Mersahın tozunu attıracak olan yiğitler izleyicilere yine görsel şölen sunacak...